Aytmatov Araştırmaları. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aytmatov Araştırmaları - Анонимный автор страница 12

Название: Aytmatov Araştırmaları

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-19-8

isbn:

СКАЧАТЬ böylece çok çarpıcı bir biçimde anlatır. Bu anlatım tarzı ile de, çağdaş tanrıları alkışlayan Sabitcan, efsanedeki Mankurtla özdeşleştirilir. Romanın sonunda Sabitcan’dan, işgal edilen kutsal mezarlığın tekrar kendilerine verilmesi için ilgililer nezdinde girişimlerde bulunmasını isteyen Yedigey, ondan “İhtiyar, ıvır zıvır işlerle kimsenin kafasını şişirmeye kalkma. Hele böyle bir konuda bana hiç güvenme. Senin Ana-Beyit’in bana vız gelir tırıs gider” cevabını alınca, sözünü ettiğimiz özdeşliği çok net bir biçimde ortaya koyan su sözleri söyler: “Mankurtsun sen! Gerçek bir Mankurt!45

      İşte toplumuna yabancılaşmış, bütün değerlerini kaybetmiş olan bu Mankurt tipi, asıl üzerinde durmak istediğimiz Dişi Kurdun Rüyaları’nda adeta bütün bir cemiyete yayılmış olarak karşımıza çıkar. Bu romanın en önemli kişisi Abdias’ın savaşı, denilebilir ki işte bu Mankurtlarladır.

      Buraya kadar söylediklerimizin amacı, Dişi Kurdun Rüyaları’nda işlenen din temasının, Aytmatov’un önceki bazı romanlarının bir nevi devamı biçiminde ortaya çıktığını göstermekti. Beyaz Gemi ve özellikle de Gün Uzar Yüzyıl Olur’da nüve halinde ve daha çok bazı ayrıntılarda veya müphem ve sembolik ifadelerle karşımıza çıkan bu tema, yazarın Dişi kurdun Rüyaları romanında nasıl ortaya çıkmaktadır? Şimdi de bunu göstermeye çalışacağız.

      Dişi Kurdun Rüyaları üçlü bir mücadelenin üçlü bir olay örgüsü ile hikâye edildiği bir romandır. Eser, bazı aykırı fikirleri yüzünden kiliseden atılan bir gencin düşüncelerini yayma mücadelesi sırasında başına gelenler, bu gencin bilincinden yansıtılan ve onun hayatıyla kurulan ilgi sebebiyle söz konusu edilen Hazreti İsa’nın çarmıha gerilmesi hadisesi ve dişi kurt Akbar ve ailesinin yaşama mücadelesi üzerine kurulmuştur.

      Kiliseden ayrıldıktan sonra bir gazetede muhabir olarak çalışmaya başlayan Abdias, kendisini tanıtmadan uyuşturucu kaçakçılarının arasına karışarak bu konuyla ilgili bir yazı dizisi hazırlamak ister. Amacı, toplumu içten içe çürüten bu tehlikeye karşı yetkilileri uyarmaktır. Uyuşturucu toplamak için çıktıkları yolculukta, başkalarının piyonu olduklarını gördüğü gençleri yaptıkları işten vazgeçirmeye çalışan Abdias kaçakçılar tarafından dövülerek trenden atılır. Ölümden dönen Abdias çok güç durumda ve para sıkıntısı içerisindeyken mahiyetini tam olarak anlayamadığı bir iş teklifini kabul ederek sayga (antilop) avcıları ile bozkıra gider. Bu avcılar, merkezî yönetimin kendilerinden istediği yıllık et istihsalini koyunlardan elde edemeyeceklerini anlayınca sayga avlayarak açığı kapatmak isteyen mahalli idarecilerin tuttuğu isçilerdir. Bozkırda sürü halinde dolaşan saygaları makineli tüfeklerle öldürmekte, tam bir tabiat katliamı yapmaktadırlar. Bu işin de insanlığa aykırı olduğunu gören Abdias, yapılanlara karsı çıkarak işçileri yola getirmeye uğraşır, fakat başarılı olamaz. Genç adam, hiçbir insani değer taşımayan bu işçiler tarafından ormanda bir ağaca bağlanarak (çarmıha gerilerek) korkunç işkencelerle öldürülür.

      Romandaki ikinci olay halkası, bize Abdias’ın bilincinden yansıtılan ve onun hayatı ve mücadelesini aydınlatmak gibi bir işlevi olan Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi hadisesidir. Bu olay, Abdias’ın uyuşturucu kaçakçıları tarafından trenden atılması sırasında geçirdiği baygınlık anında gördüğü bir “rüya” olarak romanda yer almıştır.

      Romanın üçüncü olay halkasında dişi kurt Akbar ile eşi Tasçaynar ve yavrularının hayatta kalma mücadeleleri hikâye edilmektedir. İnsanoğlunun tabiatın dengesine müdahale etmesi yüzünden kurt ailesi yurt tuttukları hiçbir yerde barınamazlar. İki yavruları sayga avcıları tarafından öldürülür. En son geldikleri yerde de bir yavruları yöre halkından Bazarbay tarafından yuvasından kaçırılır. Bazarbay kaçırdığı yavruyu önce komşusu Boston’un evine götürür. Evin küçük oğlu Kence, yavrudan çok hoşlanarak onunla oynar. Daha sonra yavru Bazarbay tarafından götürülür, fakat kokusu eve sindiği için anne kurt geceleri Boston’un evi etrafında dolaşmaya ve korkunç ulumalarla ev halkını rahatsız etmeye başlar. Bir gün dışarda oynayan Kence’ye yaklaşır ve onda yavrusunun kokusunu hissettiği için çocuğu kaçırmak ister. Dişi kurt çocuğu kaçırırken çaresiz kalan baba, kurdu nişan alarak ateş eder, fakat hedefi tutturamaz ve kendi çocuğunu vurur. Böylece romandaki her üç olay da trajik bir şekilde sona erer.

      Kısaca özetini vermeye çalıştığımız üç olayda da trajik sona sebep olanlar, Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı romanda çizilen Mankurt tipinin özelliklerini gösterirler. Bu tip, Dişi Kurdun Rüyaları’nda cemiyete yayılmış olarak karşımıza çıkar. İlkel Juan-Juan kavminin, hafızasını yok ederek verilen her emri körü körüne uygulattığı köle tipi, bu eserdeki sayga avcılarının ortak karakteridir. Onları ilgilendiren, yaptıkları işten kazanacakları para ve hükümetten aldıkları emirdir. Bunun dışında hiçbir manevi değer tanımaz, ahlaki ve vicdani sorumluluk duygusu taşımazlar. Bu avcılardan Bos’un Abdias’a söylediği şu sözler sözünü ettiğimiz kişilik yapısını çok iyi açıklamaktadır:

      “Demek böyle ha sefil kukla! Bizi Tanrınla korkutmak istedin ha! Korkarız mı sandın sersem! Bizi kuş beyinli mi sandın? Tanrıyla manrıyla işimiz yok bizim. Ne sanıyorsun sen kendini? Biz sadece hükümetin emirlerini yerine getiriyoruz ve senin gibi bir papaz bozuntusu da hükümet plânını bozmaya kalkışıyor. Sürüngenin birisin, bir halk düşmanısın sen! Halk ve devlet düşmanı! Senin gibi hainlere dünyada yer yok.46

      Kurt ailesi ile din arasındaki ilgi de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Sadece emirleri yerine getirmek için köleleştirilmiş insan hiçbir dinî, ahlaki ve vicdani endişe taşımadan yüzlerce masum hayvanı ve bu arada kurdun iki yavrusunu makineli tüfeklerle öldürebilmektedir. Yazar-anlatıcının şu sözleri bu gerçeği gözler önüne sermektedir: “İnsanların kendileri yaşıyor, ama başka canlıların, özellikle de onlara bağımlı olmadan yaşamak isteyen ve buna hakları olanların yaşamalarını istemiyorlardı.47

      Romandaki bir diğer Mankurt, kurtların yavrusunu yuvasından kaçıran Bazarbay’dır. Onun da kişiliğine dikkat ettiğimizde adeta içgüdülerine göre yaşayan, hiçbir manevi duyguya sahip olmayan bir insan olduğunu görürüz. Yavruyu yuvasından alırken tek düşündüğü onu satarak elde edeceği paradır. Onun da bir hayatı, kaybına ağlayacak bir ailesi olabileceğini hiç aklına getirmez.

      Örnekleri toparlayacak olursak: Abdias’ı trenden atan kaçakçılar, yine Abdias’ı ormanda öldüren ve yüzlerce masum hayvanı acımasızca katleden sayga avcıları ile onları bu işte kullanan mahallî yöneticiler, kurt yavrusunu çalan Bazarbay ve onun gibiler… Bütün bunlar Aytmatov’un Gün Uzar Yüzyıl Olur’da özelliklerini çizdiği Mankurt tipinin devamıdırlar.

      Peki, bütün bu kötülükleri ortadan kaldıracak olan bir çözüm var mıdır? Aytmatov’un romanı karamsar olarak bitse de bu sorunun cevabı olumludur ve bu cevabı Abdias vermektedir: Din. Abdias’a göre insanlar gerçek Tanrı’yı unuttuğu ve onun yerine manevi bir bağlayıcılığı olmayan dünyevî tanrılar icat ettiği için insanlık bu kötülükleri yaşamaktadır.

      Abdias’ın savunduğu ve uğrunda öldüğü din nasıl bir dindir ve bu dinin Tanrısı ne gibi özelliklere sahiptir? Şimdi de bunu anlamaya çalışalım.

      “İnsana СКАЧАТЬ



<p>45</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 341-343.

<p>46</p>

Cengiz Aytmatov, Dişi Kurdun Rüyaları, s. 231.

<p>47</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 14.