Aytmatov Araştırmaları. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aytmatov Araştırmaları - Анонимный автор страница 11

Название: Aytmatov Araştırmaları

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-19-8

isbn:

СКАЧАТЬ içeriği de olan- “Boynuzlu Geyik Ana” efsanesine, bu efsanedeki Geyik Ana’nın insanlara çocuk getirdiğine inanmadığından çocuğu olmamaktadır. Bu da onun için ayrı bir mutsuzluk sebebidir. Gerçi romanın sonunda Mümin Dede yenilir, fakat karşı taraf da bir zafer kazanmış değildir.

      Aytmatov’un Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı eserinde dinî ögeler biraz daha açık seçiktir. Romanın başkişisi olan Boranlı Yedigey, bildiği kadarıyla inanan ve bildiklerini uygulamaya çalışan bir insandır. Bu yüzden, dostu Kazangap öldüğünde onun vasiyetini yerine getirmek, bir dinî tören düzenlemek için büyük çaba gösterir. Dostu için dua eder. Dişi Kurdun Rüyaları’nda ana temayı oluşturacak olan dinsizlik eleştirisi de ilk kez bu eserde açıkça görülür. Yedigey ile çalışma arkadaşı Şaymerden arasında geçen şu telefon konuşması adeta Dişi Kurdun Rüyaları’nın habercisi gibidir:

      -Yedike, iki gözüm, şey… ne olur başımı dara sokma. Adam ölmüşse ölmüş… Yerine verecek başkası yok elimde. Ölünün yanında kalıp da ne yapacaksın? Ölen ölmüş, artık yanında oturmuşsun oturmamışsın buna aldıracak durumda mı?

      -Anladığım kadarıyla senin böyle şeyleri düşündüğün yok. “Başımı dara sokma” ne demek? Sen iki yıldır buradasın, ama biz otuz yılı aşkın bir zamandır birlikte çalışıyoruz. Kafanı biraz çalıştırsana! Yakından tanıdığım birisi ölmüş, onu tek başına, bomboş bir evde tek başına bırakabilir miyim?

      -Canım şey… tek başına bırakıldığını nereden bilecek?

      -O bilmiyorsa biz biliyoruz ya!

      (…)

      -Anladık. Gidip de yanında ne yapacaksın? Adamım yok diyorum sana! Gecenin karanlığında ölünün başında ne iş bitireceksin.

      -Dua edeceğim. Rahmetlinin ruhuna dua okuyacağım.

      -Dua mı okuyacaksın? Sen mi, Boranlı Yedigey mi yapacak bu işi?

      -Evet ben. Dua bilmiyor muyum sanıyorsun?

      -Bakın şu işe! Sovyet yönetiminin altmışıncı yılında insanlar neyle uğraşıyorlar.

      -Bırak bu sözleri! Sovyet yönetiminin bununla ne ilgisi var? İnsanlar ta bilmediğimiz çağlardan beri ölüleri için dua okurlar, ölen insandır, hayvan değil!37

      Yedigey, arkadaşının cenazesini onun vasiyetine uyarak kutsal Ana-Beyit mezarlığına götürürken de yazar-anlatıcı onun duygu ve düşüncelerine tercüman olarak dualar ve Tanrı‘nın varlığının gerekliliği üzerinde aşağıdaki mütalaayı yürütür:

      “Boranlı Yedigey bir yandan bunları düşünürken bir yandan da yarı yarıya unuttuğu duaları tekrarlıyor, Tanrı’ya yönelteceği düşünceleri, yakarı sözlerini yerli yerine koymaya çalışıyordu. Çünkü insanın bilincinde başlangıç ile sonun, yaşam ile ölümün uyuşmazlığını uzlaştıran yalnız bilinmeyen ve görülmeyen Tanrı’ydı. Dualar bu yüzden okunuyordu. Tanrı’ya haykırışımızı işittiremediğimiz, dünyayı insanlar için neden doğmak ve ölmek üzere yarattığını soramadığımız için okuyorduk duaları. Dünyaya geldikten sonra insanlar yazgılarına dualarla katlanıyor, yazgılarıyla dualar sayesinde uzlaşıyorlardı. Duaların hiç değişmemesinin, hepsinde aşağı yukarı aynı sözlerin söylenmesinin nedeni, insanların boşu boşuna sızlanmasını önleyip yatışmalarını sağlamasıydı. Yüzyıllardır elden ele dolaşarak perdahlanan altın paralar gibi dualar da sağların ölülerin başında söyledikleri süzme sözlerdi. Atadan oğula kalan bir gelenekti bunlar.38

      Yedigey, cenazenin yanında kendisiyle birlikte gelen gençlere bakarak onların hiç dua bilmiyor olmalarına hayıflanır, kendisi gibi yaşlılar da kalmadığında, “Öldüklerinde bunları kim gömecek; teker teker yokluğa karıştıkları sırada yaşamın başlangıcını ve sonunu kapsayan sözleri kim söyleyecek, ‘elveda yoldaş unutmayacağız seni’ mi diyecekler ya da buna benzer bir zırva mı yumurtlayacaklar?” diye düşünür,39 ilçe merkezinde katıldığı bir cenaze töreninde buna benzer sözler söylendiğini hatırlayarak üzülür.

      Gün Uzar Yüzyıl Olur’da dinî içeriğin öne çıktığı birçok bölüm daha vardır: Nayman Ana’nın oğlunu aramaya giderken kelime-i şahadet getirerek yola çıkması40, Ahmet Yesevî’nin mezarını ziyaret etmek istemesi41, Kazangap’ın cenazesinin defni sırasında dinî merasim yapılması42 bunlar arasında sayılabilir. Genel olarak baktığımızda bu romanda dikkati çeken bir husus da dinî ve ahlaki değerlere sahip olan roman kişilerinin düzenli ve tutarlı, buna karşılık manevi değerlere inanmayan roman kişilerinin genellikle başıboş ve düzensiz bir hayat yaşamalarıdır.

      Bu ikinci gruptaki roman kişileri arasında en dikkate değer olanı, Kazangap’ın oğlu Sabitcan’dır. Sabitcan Sovyet okullarında okumuş, tam bir Sovyet terbiyesi almış, milletine ve geleneksel değerlerine yabancılaşmış bir insandır. Aytmatov, Sabitcan tipini kendi toplumunun geleneğine, dini ve ahlaki değerlere yabancılaşan insanın içine düştüğü çıkmazı ve boşluğu ifade etmek için, Yedigey’in tam tersi bir kişi olarak çizmiştir. Sözde aydın olan ve eski Yunanlıları Olimpus dağındaki tanrılara inandıkları için alaya alan Sabitcan, yazar tarafından, bu tanrıların yerine teknolojiyi koyuşu ile gülünçleştirilir. Olimpus’taki tanrılara inanmayan Sabitcan uzay alanındaki tanrılara inanmaktadır:

      “Düşünebiliyor musunuz, bizler insanlık tarihinden en mutlu kişileriz. (…) Eskiden insanlar tanrılara inanırlardı. Eski Yunan tanrıları sözde Olimpus dağında yaşarlardı. Şimdi düşünüyorum da ne biçim tanrıydı bunlar? İşleri güçleri birbirleriyle kavga etmekti. Birbirleriyle kavga etmekten dolayı insanların mutluluğuna çalışmaya elleri değmiyor, belki bunu akıllarına bile getirmiyorlardı. Aslında yoktu böyle tanrılar; bunlar birer söylence, birer masaldı. Oysa bizim tanrılarımız yaşıyorlar. Bütün dünyaya karşı övünç duyduğumuz bu tanrıları herkes kolay kolay görüp konuşamaz, her canı isteyen Mırkımbay ya da Şıykımbay [her önüne gelen] elini uzatıp tanışamaz, tanışması da gerekmez. Çok doğaldır ki bu gerçek tanrıların bir ayrıcalığı vardır.43

      Aytmatov, okuyucunun Sabitcan’ın bu sözleri ile romanın diğer bir olay halkası olan geleceğe dönük hayalî uzay projesini karşılaştırmasını ister gibidir. Yazarın iki olay halkası arasında kurduğu ustaca benzerlikler sayesinde okuyucu bu karşılaştırmayı ister istemez yapar.44

      Sözünü ettiğimiz uzay projesine göre Sovyetler Birliği ve Amerika birlikte yürüttükleri çalışmalar sonucunda üzerinde hayat olan yeni bir gezegen keşfederler. Dünyadan çok daha ileri bir medeniyete sahip, savaş diye bir kavramı tanımayan ve hayatın o gezegende yaşayan canlıların tabiatına uygun olarak düzenlendiği bu yeni gezegenin dünya insanlarının uyanışına ve kendilerinin insanlar üzerinde kurduğu egemenliğe isyan etmelerine sebep olacağını düşünen СКАЧАТЬ



<p>37</p>

Cengiz Aytmatov, Gün Uzar Yüzyıl Olur, s. 23-24.

<p>38</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 96-97.

<p>39</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 97.

<p>40</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 134.

<p>41</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 135.

<p>42</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 335-337.

<p>43</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 45-46.

<p>44</p>

Bu teknik Aytmatov’un hemen bütün romanlarında görülür. Gün Uzar Yüzyıl Olur’da efsanedeki ‘Man-kurt’la Kazangap’ın oğlu Sabitcan, yeni bulunan Orman-Göğsü gezegeni ile Dünya; Beyaz Gemi’de “Boynuzlu Geyik Ana” efsanesindeki zengin kişinin oğulları ile Urazkul; Dişi Kurdun Rüyaları’nda Abdias ile Hz. İsa arasında kurulan gizli ilişkiler ağı bu anlatım tekniğinin ilk bakışta göze çarpan örnekleridir. Yazıda söz konusu etmediğimiz Gülsarı romanında da bu anlatım tarzının tipik bir örneği ile karşılaşırız. Bir koyun çiftliğinden sorumlu olan çoban Tanabay, kendisine verilmiş olan her türlü görevi gücünün üzerinde çalışarak karşılamaya çalışırken aslında boğaz tokluğuna bile çalışıyor değildir. Böyle bir zor durumda iken, Tanabay, “Devrim”den önce kardeşiyle birlikte bir “ağa”nın yanında boğaz tokluğuna çalıştıkları yılları hatırlar. Geçen o kadar zamana ve umutlara rağmen aslında Tanabay ve onun gibilerin hayatında bir değişiklik olmadığını yazar böylece çok çarpıcı bir karşılaştırmayla ortaya koyar. Fakat yazar kendi hükmünü açık olarak ifade etmez. Olayları anlatır ve sonuç çıkarmayı aradaki zaman farkını ortadan kaldırmaya muktedir olabilen okuyucuya bırakır.