CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA - Celil Oker страница 11

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126428

isbn:

СКАЧАТЬ kapamadan girdim içeri. Kişisel ıvır zıvırları toplanmış, şahsiyetinden geriye pek bir şey kalmamış bir banyoydu işte. Tuvalet kâğıdı bırakılmıştı bir tek yerinde. Küvet, bataryanın altında bir süredir denetimsiz damlayan suyun oluşturduğu sarımsı bir kireç lekesi dışında tertemizdi. Aynanın önündeki tezgâh boştu. Lavabonun sağ tarafında epey küçülmüş bir sabun vardı yalnızca.

      Sonra hemen çıktım dışarı.

      Mutfağa doğru baktım. Süleyman Çiçek görünmüyordu ama akan suyun sesini duyabiliyordum.

      Zamanıdır şimdi, dedim içimden.

      Yatak odasından içeri süzüldüm.

      Işığı yakmadan yürüdüm birleştirilmiş odanın dibine doğru. Yerini bildiğim dolabın içinde, yerini bildiğim yakası kürklü paltoya eriştim hızla. Sağ cebe bakarak zaman yitirmedim. Elimi sol cebe daldırdım. Parmaklarımın ucuna değen kâğıt parçasını aldım, paltomun cebine attım.

      Dolabı kaparken durdum.

      Humphrey Bogart şapka bana bakıyordu.

      Ben de ona baktım. Elimi uzatıp aldım.

      Yatak odasından çıktım. Mutfağa kulak kabarttım. Su sesi gelmeye devam ediyordu. Banyoya girdim. Sifonu çektim. Suyun gürültüsünün arasında dışarı çıkıp kapıyı kapadım. Antreye doğru yürüdüm.

      Şapkayı gövdemin arkasında tutarak seslendim mutfağa doğru.

      “Çıkıyorum ben,” dedim. “İyi akşamlar.”

      “İyi akşamlar beyim,” dedi Süleyman Çiçek içerden.

      Evin kapısını arkamdan kapadım.

      Nurulah Sert’in ömrünün son günlerini geçirdiği evin kapısı tok bir sesle kapanınca elimi cebime attım. Merdiven otomatiği apartmana giren ya da çıkan birilerinin bana bıraktığı bir miras gibi aydınlatıyordu ortalığı. Yakası kürklü paltodan çıkardığım kâğıda baktım.

      Hassiktir, dedim ganimetimin katlarını açtıktan sonra.

      Pencereli bir zarftı bu. Üzerinde Acıbadem Levent Kliniği’nin künyesi yazılıydı.

      Belki daha ağır bir küfür bulmalıydım içi boş olduğu için.

      Süleyman Çiçek içerideydi.

      Müthiş bir sigara içme isteği belirdi içimde. Sönen merdiven boşluğunun ışığını tekrar yakıp aşağıya inmeye başladım. Önünden geçtiğim kapılardan ne ses ne ışık sızıyordu dışarıya. İkinci katta cebimden sigaramı çıkardım. Birinci kata indiğimde çakmak elimdeydi. Dış kapının önünde durdum. Apartmana gelenleri karşılayan kalın paspası ayağımla demir kapının kapanmasını engelleyecek biçimde ittirdikten sonra yaktım sigaramı.

      Gelen giden yoktu. Hava soğuktu. Paltoma iyice sarındım. Şapkayı kafama geçirdim.

      Cebimdeki Sig Sauer’i yoklayarak yürüdüm. Bahar Sitesi’nin girişindeki taksi durağının camları iyice buğulanmıştı. Soğuk havada, küçücük bir kulübede sürekli çay kaynatırsanız camlar buğulanırdı. Canım müthiş kahve istedi. Saatime baktım. Gece daha gençti. Daha tam olarak gece bile olmamıştı. Gecenin olmasını evde beklemeye karar verdim.

      Adımlarımı hızlandırdım eve kadar.

      İçeri girer girmez, telesekreterin ışığına baktım. Bunu her zaman yaptığımdan daha büyük, daha farklı beklentilerle yaptığımı fark ettim sonra. Kimse aramamıştı, kadın ya da erkek. Telesekreterin açık konumda olup olmadığını kontrol ettim yine de gereksiz yere. Açıktı ama arayan olmamıştı. Sig Sauer 232’yi çıkarıp masanın üstüne koydum beyaz atletin içinde. Evin içinde dolaştım bütün ışıkları yakarak. Bunu pek sık yapmazdım. Yaptım ama. Yatak odam, son haftalarda sıklıkla görüldüğü gibi tertipliydi. Yatak örtüsünün kenarı, kimi otellerdeki gibi kıvrılmıştı üçgen halinde. Bir iç çektim.

      Üstümdekeleri çıkardım sonra. Bu akşam için giydiğim gökyüzü mavisi kazağı dolabımın içine fırlattım. Ütülü pantolonumu çıkardım, son zamanlarda alıştığından çok yıkandığı için dikişlerinden şaşkınlığa uğrayan blucinimi giydim. Belki bir iki kilo da almıştım.

      Mutfağa gittim sonra.

      Yiyemediğimiz akşam yemeği için yaptığım ön hazırlığı oluşturan öteberiyi yerlerine tıktım. Kendime bir kahve yaptım sonra. Neskafesi her zamankinden çok konmuş bir kahve. Bırakmamış olsaydım kocaman bir kadeh viski içerdim. İçmedim ama. O kadar da değil, dedim kendi kendime.

      Kahvem elimde, salondaki masanın başına dikildim. Ölümcül makine oracıkta masum masum duruyordu. Gözlerime çok şey söylemedi. Nurulllah Sert’in Sig Sauer’iyle biraz daha yakından haşır neşir olabilmek için yarını beklemem gerektiğine karar verdim. Ne olur ne olmazdı.

      Kahvemi alıp bilgisayarın başına gittim sonra. Nekahet döneminde kendime ödül olarak satın aldığım yeni bilgisayardaki yeni Microsoft Flight Simulator 2004’ün başına geçtim.

      Bu versiyon daha iyiydi.

      Her yeni versiyon bir öncekinden daha iyi oluyordu zaten. Yeni uçaklar, yeni havaalanları ekleniyordu. Görünüm gerçeğe daha yakındı. O yüzden başarısız inişlerin sonundaki çakılmalar daha çok acıtıyordu içimi. Ama çakılmalara pes etmiyordum. Derin bir nefes alıyor, yeniden havalanıyordum. Hâlâ yolcu taşımaya cesaret edemiyordum.

      Kendi kendime milyonlarca kere küfrederek üst üste uçtum. İki kahve daha içtim arada.

      Cessna’mın saati 11.30’u gösterdiğinde kalktım bilgisayarın başından.

      Yatak odasına gidip giyindim.

      Siyah, boğazlı bir kazak seçtim. Pantolonumu siyah bir blucinle değiştirdim.

      Kullanılmayan misafir odasındaki yatağın altında duran alet çantasını çektim eğilerek. İçindeki ıvır zıvırları gözden geçirdim. Birbirine karışmış çeşitli boy çivilerin arasında masum bir alet gibi duran maymuncuğumu aldım. Lizbon’da hırsızlar bit pazarından aldığım maymuncuğumu. Bizi istemeyen kimi kapıları birlikte ikna ettiğimiz maymuncuğumu. Alet çantasını yerine ittim, içeri geçtim.

      Antredeki dolaptan montumu giydim. Salona yürüdüm. Nurullah Sert’in şapkasını başıma geçirdim. Tabancaya yalnızca baktım. Altı kalın lastik botlarımı giydim sonra. Tıraş olmaya gerek duymamıştım.

      Aynada kendime şöyle bir göz attım çıkmadan önce.

      Remzi Ünal… Şu Hava Kuvvetleri’nden müstafi, THY’den kovulma, kendisine saygısı olan hiçbir “frequent flyer”ın adını bile duymadığı sekizinci sınıf charter şirketlerinde dahi tutunamayan, şu sıralar sayenizde MS Flight Simulator’un Cessna’sını her çakışında inatla bir daha yükselen eski pilot, ex-kaptan, nevzuhur özel dedektif Remzi Ünal.

      İşe çıkıyordum. Yeniden СКАЧАТЬ