Mısır'ın Kutsal Kedisi. G. A. Henty
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mısır'ın Kutsal Kedisi - G. A. Henty страница 6

Название: Mısır'ın Kutsal Kedisi

Автор: G. A. Henty

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361452

isbn:

СКАЧАТЬ dedi, “neden oyalanıyorsunuz? Savaştan kaçtığınızı gördüğüme çok sevindim çünkü çatışmanın ortasında ne kadar yiğitçe dövüştüğünüzü gördüm ama yalvarırım acele edin. Birkaç dakika içinde çok sayıda Mısır arabası burada olacak.”

      “Siz de geldiğinize göre artık hareket etmeye hazırım Amusis. Babamdan bir haber var mı?”

      “Kral ağır şekilde yaralandı,” dedi komutan, “savaş alanının dışına taşındı ama lütfen ilerleyin prensim, acele etmeliyiz. Şehrin bize ciddi şekilde ihtiyacı var, Mısırlılar gelmeden şehri savunmak için gereken tüm hazırlıkları yapmalıyız.”

      Arabalar yeniden hareket edip tek bir Mısır askeriyle karşılaşmadan şehre ulaştı, Mısırlılar ise firarileri katlettikleri için gecikmiş, surlara ancak bir saat sonra ulaşabilmişti. Grup kente vardığında etrafta karmaşa ve korkunun hâkim olduğunu gördüler. Kralın cesedinin getirilişi ilk felaket belirtisiydi, ardından ordunun mağlubiyet haberini yayan birkaç atlı ve araba geldi. Kadınların feryatları havada yankılandı, bazıları keder ve korkudan kendini çılgınlar gibi bir o yana bir bu yana savuruyor, bazıları ise elleri yüzlerinde kapı önünde oturuyor, bağırarak ağıt yakıyordu; diğerleri ise üstünü başını parçalıyor, aklını kaçırmış gibi davranıyordu.

      Saraya doğru giderken şehri korumak için geride kalan, ağır ve sessiz bir şekilde surlarda yerlerini almaya giden birliklerle karşılaştılar. Yolda Amuba’nın arabasında bulunan Amusis oğlana babasının öldüğü haberini verdi, Amuba da hükümdarlık sınırlarından geçerken kendisini karşılayan kadınların yüksek sesli ağıtlarına hazırlandı.

      “Annemin yanına gideceğim,” dedi Amusis’e, “sonra da seninle surlara gelip savunma sırasında bana vereceğin her türlü görevi yerine getireceğim. Artık senin deneyimine ve mertliğine güvenmeliyiz.”

      “Elimden gelen her şeyi yapacağım prensim. Surlar dayanıklı, eğer umduğum gibi adamlarımızın büyük kısmı geri dönebilirse Mısır ordusuna karşı başarılı bir şekilde kendimizi savunabileceğimiz kanaatindeyim. Yas tutan kraliçe annenize en derin taziyelerimi ve kendisine olan bağlılığımı iletin lütfen.”

      Komutan sözlerini bitirdikten sonra uzaklaştı, Amuba ise kraliyet konutuna girdi. Kralın naaşı ana odada, salonun ortasındaki sedirin üzerine bırakılmıştı. Kraliçe yanında sessizce oturmuş yas tutuyordu; hizmetçilerse bu sırada yüksek sesle haykırıyor, üzüntüden ellerini ovuşturuyordu; ağıtları havada yankılanıyor, kralın kişiliği ve yiğitliğine düzülen övgülere karışıyordu. Amuba annesinin yanına geldi. Oğlunu gören kraliçe dönüp ona sarıldı.

      “Tanrılara şükürler olsun oğlum, seni bana bağışladılar fakat başımıza gelen ne üzücü bir kayıp, ne korkunç bir kayıp!”

      “Evet anne, öyle. Babam dünyanın en iyi babasıydı. Ama yalvarırım anne, bir süreliğine üzüntünü bir kenara bırak, babamın yasını tutup arkasından ağlamak için daha sonra zamanımız olacak. Hepimiz cesur olmak zorundayız. Birkaç saat içinde Mısır ordusu surlarımıza dayanacak ve savunma için herkese ihtiyaç var. Ben askerler arasında yerimi almaya gidiyorum, onları cesaretlendirmek için elimden geleni yapacağım ama şehirdeki karmaşa feci bir hal almış durumda. İnsanlar kocalarını, babalarını kaybedip kaybetmediklerini bilmiyorlar, kadınların feryatları ve ağıtları da yalnızca askerlerin moralini bozup cesaretini kırıyor. Bence eğer istersen çok şey yapabilirsin anne ve eminim tanrıların yanında istirahat eden babam da senin burada oturup ağıt yakmandan çok kendini halkının selametine adadığını görmek isterdi.”

      “Peki, ama ne yapabilirim?”

      “Bence bir arabaya atlayıp kentin sokaklarını dolaş anne, kadınlara kraliçelerini örnek almalarını ve düşman püskürtülene kadar kayıplarının yasını ertelemelerini söyle. Herkesin şehrin savunması için üzerine düşeni yapması gerektiğini söyle, herkesin yapabileceği bir şey var; surlara taş taşımak, savaşan erkekler için yemek yapmak, saldırının en yoğun olduğu yerde sur içlerine taşınmak için hayvan postlarını hazır etmek, askerlerimizi oklardan korumak. Bu ve diğer görevlerde herkes kendine yapacak bir iş bulabilir, böylece kentin savunması için çalışırken kadınlar da keder ve endişelerinden bir süre için de olsa sıyrılmış olurlar.”

      “Söylediklerin çok doğru Amuba, hepsini yapacağım. Buraya bir araba gönder. Hizmetçi kızlarımı da yanımda götüreceğim, şuradaki iki tellala da söyle, hazırlanıp önümüzden yürüsünler. Böylece insanların susup dinlemelerini sağlarız, yoldan geçerken söylediklerimi de duyurabilirim. Sen çatışmadan nasıl kurtuldun?”

      “Vefakâr Jethro beni kurtarıp oradan çıkardı anne, yoksa ben de ölecektim, şimdi izninle surlara gideceğim.”

      “Git Amuba, tanrılar seninle olsun. Ama güç toplamak için önce bir şeyler yemelisin oğlum.”

      Amuba başka bir odada önüne konulan yemeği hızla yiyip bir kadeh şarap içti ve doğrudan surlara gitti.

      Gördükleri yürek parçalayıcıydı. Ova boyunca aceleyle şehre gelmeye çalışan bir sürü asker vardı, aralarından ise Mısır savaş arabaları hızla geçiyor, onları alaşağı edip katlediyordu ama askerler direnmeye devam ediyordu. Rebu askerleri disiplinliydi, savaş arabaları üzerlerine akın ederken ufak gruplar bir araya geliyor, kalkanlarını birleştirip mızraklarını çıkarıyordu; dairenin içinde kalanlar da ya ok atıyor ya da sapanla taş fırlatıyordu. Oklarla yaralanan atlar çoğunlukla sürücülerine itaat etmeyi bırakıp aceleyle doğrudan ovaya koşturuyordu; diğerleri de galeyana gelip kendilerini delik deşik eden mızraklarla ölüyordu, bu sırada mızraklı birliklerin arasına karışan savaş arabalarında çoğunlukla kimse olmuyordu.

      Böylece, birçok asker ölmüş olsa da çok sayıda asker de kentin kapısına ulaşmayı başardı; Amuba surlara vardığında savunma için elde bulunan asker sayısı bir hayli artmıştı. Çok sayıda Mısır arabası gelse bile gece olduğunda asıl Mısır ordusu görünürde yoktu. Karanlık çöktükten sonra tepelere kaçmış olan çok sayıda Rebu birliği kente geri döndü. Diğer Rebu şehirlerinden gönderilen askeri birliğe bağlı adamlar haliyle hemen kendi şehirlerine döndüler ama ordu yola çıktığında şehri korumak için geride kalan altı bin asker şafak sökmeden dört katına ulaştı.

      Bu sayı savaşa katılmış olan ordunun yarısından biraz fazla olmasına rağmen bu kadar çok sayıda firarinin geri dönmesi şehre çökmüş olan panik ve perişanlık halini oldukça hafifletti. Öldüğünü sandıkları kocaları ve oğulları dönen kadınlar bu sebeple sevindi, dostları henüz dönmemiş olanlarsa yeni gelenlerin sevdiklerinin kurtulmuş olabileceğine ve yakında geri dönebileceklerine dair anlattıklarıyla ümitlendi. Kraliçenin örnek olması şimdiden şehre özgüvenini yeniden kazandırmıştı. Herkes kralla kraliçe arasındaki derin sevgiyi biliyordu, kadınlar da onun kederini bir kenara bırakıp böyle bir zamanda sakin ve cesur kalarak insanlara örnek olduğunu görünce kendilerine yakışanın da endişelerini bir kenara bırakıp kentin savunması için ellerinden geleni yapmak olduğunu düşündüler.

      Amusis savaştan dönen herkesin bu gece evlerine gidip dinlenmesini emretti, şehirde kalan birlik surlarda nöbet tutacaktı. Fakat sabah olduğunda hepsi çalan borazan sesiyle toplanıp ait oldukları bölük ve taburlara göre dizildi. Bunların arasında muharebede ağır darbe alan bazı СКАЧАТЬ