Название: Ejderhanın Evrimi
Автор: Grafton Elliot Smith
Издательство: Maya Kitap
isbn: 9786258068917
isbn:
Deniz salyangozuyla ilişkilendirilen inançların kökeninde değilse bile, gözün bereket verici güçlerine bir şekilde vurgu yapılırken bu hikâyede rol oynamış olması da ihtimal dahilindedir. Deniz kabuğunun sembolleştirilmesinde göze çarpan özelliklerden daha önce bahsettim. Afrika’nın pek çok yerinde ve başka yerlerde bu kabukla yarı açık gözkapağının benzerliği kabuğun, mumyalarda insan yapımı göz olarak kullanılmasına neden olmuştur. Deniz salyangozunun dişi üreme organlarını ve gözü sembolize etmek için kullanılması, ilkinin doğurganlık özelliğinin ikincisine devredilmesinde rol oynamış olabilir. Tanrılar, Ptah’ın gözünden yaratılmışlardır. Gözün, cinsel organla karıştırılması bu ifadeye bir anlam veremez miydi? Deniz kabuklarının bu iki anlamlılığını gösteren belirtiler vardır. Deniz salyangozları, muhtemelen gözü iki şekilde temsil ettiğinden ve gemiye canlılık bahşetmesinden dolayı hem İran Körfezi’nde hem de Pasifik’te, botların süslenmesinde de kullanılmaktaydı. Bu vakalar, gözün dölleyici gücüne olan inancın, bir dereceye kadar deniz kabuğuyla ilişkilendirilmesinden kaynaklanabileceğini göstermektedir. Bildiğimiz kadarıyla deniz salyangozları, mumyaların gözü olarak ilk defa görece geç bir dönemde kullanılmıştır ve Mısır’da böyle bir amaç için kullanıldıklarına dair herhangi bir veri yoktur. Ancak, deniz salyangozlarının yalnızca gözkapağına olan benzerliğinden dolayı Hanedan öncesi dönemlerde bile mezarlarda ölülerin yanına yerleştiriliyor olması, deniz salyangozu ve gözün özelliklerinin birbirleriyle ilişkilendirilmiş olabileceğini rahatlıkla göstermektedir.
Hathor’un “Ra’nın Gözü” ile özdeşleştirilmesi muhtemelen aynı fikrin bir başka ifadesiydi. Ancak “Ra’nın Gözü”nün rolü esas olarak onun ayla ilişkisinden kaynaklanmaktaydı.
Arapsaçına dönmüş Hathor düşüncesinin çözülmesi gerekecektir. Zira “Hathor biçiminde hücuma geçtiğinde hiçbir göz seninkinden (Ra’nınkinden) daha korkunç olamaz” (Maspero, a.g.e. s. 165). Ra’nın gözünün Hathor’la özdeşleştirilmesine yol açan şey gözün hayat verici cömert özelliği olsa da zaman içinde bu ilişkinin kurulma sebebi unutulduğunda göz; kötücül güçlerle, tanrıçanın ölüm saçan avatarıyla ilişkilendirilmeye başlandı. Göz, tanrının öfkesi ve düşmanlarına karşı nefretinin simgesi haline geldi. Hiç şüphe yok ki gözler, nefreti ifade etmek, bir dostun gözünü korkutmak ve onu yıldırmak için başlıca bir araçtır. Bu genel psikolojik gerçekliğin somut bir ifade kazanmasına muhtemelen böylesi bir karmaşa sebep olmuştur. (“Afrodit’in Doğuşu” adlı bölümde bu çelişkilere yol açan belirgin durumları açıklayacağım).
“Kötücül göze” yaygın bir şekilde inanılmasına ek olarak, çok sayıda efsanede insanları taşa çevirenin göz olması da önemlidir. “Soğuk bakış” ölüme sebep olur ve ölü, heykele dönüşür. Bununla birlikte bu heykeller genellikle, heykellere özgü canlanma özelliklerinden mahrumdurlar. Bu hikâyeler E. S. Hartland tarafından Legend of Perseus adlı eserde derlenmiştir.
Gözle doğurganlık fikri arasındaki ilişkide muhtemel bir bağ daha söz konusudur. Daha önce değindiğim gibi, ölüye can verme ritüelinde çok mühim bir rol oynayan tütsü yakma canlandırıcı özelliklere sahiptir. Glaser, Mısır Puntu’ndaki kabartmalardan hareketle tütsü kokusu önleyicinin “ağacın gözleri” anlamına gelen Arapça a-a-nete kelimesi olduğunu ve bu kelimenin ağacın gözyaşları veya ağacın kanı olduğu düşünülen ufak yuvarlak damlalardan ayrılmış şekilde geniş yumrulara atıfta bulunduğunu ortaya koymuştur (Punt und die Südarabischen Reiche, s. 7).
Ay ve Semavi Âlem
Afrodit inancının Kızıldeniz taraflarından ilham alınarak geliştirildiğini varsaymak için çeşitli sebepler mevcut. Bununla beraber kısmen bölgesel şartlardan kaynaklı, kısmense diğer medeniyetlerle temasın bir neticesi olan diğer pek çok etmen, Akdeniz’in aşk tanrıçasının karakterinin belirlenmesinde etkili olmuştur. Babil ve Hindistan’da aynı kaynaktan beslenildiğini gösteren çok açık işaretler mevcuttur. Bu yüzden hem Fenike ile hem de Babil ile bağının açıklığından dolayı Arabistan’ın daha yakından incelenmesi gerekiyor.
Roscher Lexicon der Mythologie adlı çalışmasında Asur’da İştar’ın, Fenike’de Astarte’nin, Suriye’de Atargatis’in (Derketo), Babil’de Belit’in (Mylitta) ve Arabistan’da El-Lât’ın (Alilat) ay tanrıçası olduğunu ileri sürmüştür. Bunların esas olarak Hathor ve Afrodit’le benzerliklerinde şüphe olmadığından bu iddia, bu konudaki tartışmalara son noktayı koymuştur. Dahası tüm tanrıçalar, en çok da ilkel bereket tanrıları zümresi, makul sebeplerden dolayı başlangıçtan beri ayla ilişkilendirilmiştir.89 Ancak, kadınların fizyolojik âdet döngüsüyle benzerlik hissi veren ayın periyodik evreleri, yalnızca ayın kadınlarla ilişkilendirilmesini açıklamaktadır. Ayın, çiy ve gelgit üzerindeki etkisi belki de ayın su üzerindeki hâkimiyetinin bir göstergesiydi ve kadınlarla ilişkilendirilen hayat verici güce vurgu yapmaktaydı. Daha önce açıkladığım sebeplerden ötürü, suyun dölleyici özelliği bilhassa erkeklerle özdeşleştiriliyordu. Bu yüzden ay sembolü hem eril hem de dişil üreme süreçlerinin kontrolünü içermeye başladı.90
Aya ilişkin bu fikirlerin gelişimiyle ilgili literatür, Profesör Hutton Webster tarafından bir araya getirilip özetlenmiştir.91
Webster’a göre, “İlkel insanlar arasında güneşten, gezegenlerden ve diğer takımyıldızlardan ziyade duyguları coşturanın, batıl inanç korkusu hissi ve dini saygı uyandıranın ay olduğuna inanılması için yeterli sebep vardır.”
Aya ilk defa, insanların tarımla uğraşması sonucu zamanın ölçülüp mevsimleri belirlenmesi gerektiğinde özel bir ilgi duyulmuştur. Ayın su üzerindeki hem çiy hem de gelgit etkisi, üremeyle ilgili o zamanın güncel biyolojik teorilerinin kapsamını belirlemiştir. Bu düşünce ayın evreleri ve kadının aybaşı periyotlarının paralelliğiyle kuvvetli bir şekilde desteklenmiştir. Ay, kadının üreme işlevlerini kontrol eden güç olarak görülmüştür. Böylelikle doğurganlık gücüyle kişileştirilen tanrıçalar ayla ilişkilendirilmeye ve bazı durumlarda özdeşleştirilmeye başlanmıştır.
Bu, ayın canlı olarak görülüp ona tapınılmasına yol açmıştır. Bu ilk semavi tanrılar, yalnızca deniz salyangozunun özelliklerini, yani dişi üreme işlevlerini kazanmamış, ayrıca daha sonradan Osiris’le ilişkilendirilecek olan “suyun hâkimi” sıfatını da kazanmıştır. Osiris’in eril üreme güçleri ile Hathor’un ve İsis’in dişil üreme işlevlerinin karışması, bazı bölgelerde ayın nasıl eril bir ilaha dönüştüğünü açıklayabilir. Çünkü bu ilah, kadın soyu üzerinde kontrolünü hâlâ sürdüren ve erkeksi güçlerini kullanarak aybaşı hadisesine sebep olan eril bir ilahtır.92 Ancak, ay tanrısı diğer taraftan zamanın ölçüm aracıydı ve özellikle bu yönüyle Thoth ile kişileştiriliyordu.
Ayın bu ilk ilahlara olan benzerliği, muhtemelen ilk semavi tanrıların oluşmasına sebep olmuştur. Çünkü ay ile bir ilahın kişileştirilmesi fikri ve ölü bir krala tapınma ile ilişkilendirilen Osirisçi inanç gelişir gelişmez ay, ölüm yoluyla ilahlık kazanan bazı fani kadınların ruhunun temsilcisi olmuştur. Ayın СКАЧАТЬ
89
Bu tanrıçaların yuvalarının Venüs’e hangi yolla taşındıklarının açıklamasına burada girmeyeceğim.
90
Profesör Moulton, İrani bir dil olan Yaşt dilinde
91
92
Bu bereket tanrıları, Mısır, Babil, Akdeniz Havzası, Doğu Asya veya Amerika fark etmeksizin nerede bulunursa bulunsun, cinsiyetlerindeki karışıklık da beraberinde gelir. Dr. Rendel Hariss’in Afrodit olayındaki bu karışıklık için önerdiği açıklama bana, Afrodit’in antik dönemdeki şöhretinin ve neredeyse dünyanın dört bir tarafına dağılmış olmasının hakkını vermiyor gibi gözüküyor.