Uğultulu Tepeler. Эмили Бронте
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Uğultulu Tepeler - Эмили Бронте страница 22

Название: Uğultulu Tepeler

Автор: Эмили Бронте

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-54-6

isbn:

СКАЧАТЬ çıkmış olan adam, kalpsizliğini örtmeye çalışarak: “Daha da güzel olacak, Nelly!” diye bir kahkaha attı. Sonra tekrar eski sert tavrını takındı. “Sen şimdi çocuğu al, gözümün önünden uzaklaş. Bana bak Heathcliff, sen de sakın gözüme görüneyim deme; sesini de işitmeyeyim… Seni bu gece öldürmeyeceğim ama evi ateşe vermeyecek olursam! Hoş, bunu da keyfim bilir ya…”

      Bunları söylerken konsoldan bir şişe konyak çıkardı, büyük bir kadehe doldurdu.

      “Ne olursunuz yapmayın, Bay Hindley!” diye yalvardım. “Azıcık söz dinleyin. Kendinize acımıyorsanız şu zavallı talihsiz yavrucağıza acıyın.”

      Buna: “Benim yerimde kim olsa onun için daha iyidir.” diye karşılık verdi.

      Elindeki kadehi almaya çalışarak: “Öyleyse kendi canınıza acıyın.” dedim.

      Günahkâr: “Ben mi acıyacağım? Asla!” diye haykırdı. “Bu canı, cehenneme gönderip Yaradan’ı cezalandırmış olmaktan büyük zevk duyacağım! İşte bu da onun, canıgönülden lanetlenmesi şerefine!”

      İçkisini içti. Sonra sabırsız bir hâlde bize gitmemizi emretti. Bu emrini de ağza alınamayacak, hatırlanamayacak kadar kötü küfürlerle tamamladı.

      Heathcliff, kapı kapandıktan sonra biraz önce duyduğu küfürlere aynı şekilde karşılık verdi.

      “Ne yazık ki içkiyle kendini öldüremiyor.” dedi. “Kendisi buna elinden geldiği kadar gayret ediyor ama bünyesi sağlam. Bay Kenneth, onun Gimmerton’ın bu yanında bulunan erkeklerin hepsinden çok yaşayacağına, mezarına ak saçlı bir günahkâr olarak yerleşeceğine kısrağı üzerine bahse girmeye razı. Olağanüstü mutlu bir tesadüf, onu alıp götürmezse elbette.”

      Mutfağa girdim, küçük kuzumu ninni söyleyerek uyutmak için oturdum. Heathcliff’in ahıra doğru gittiğini sanıyordum. O ancak öbür yandaki kanepeye kadar gidebilmiş, kendini kanepenin üzerine atıp sesini çıkarmadan yatmış. Bunu da sonradan öğrendim.

      Hareton’ı dizime yatırmış, hem sallıyor hem de şöyle bir ninni söylüyordum:

      Gecenin derinliklerinde, bebekler ağlıyordu.

      Mezarlarında yatan analar duyuyordu bunu.

      Cathy, az önceki patırtıyı odasından duymuştu, başını uzatıp fısıldadı:

      “Yalnız mısın, Nelly?”

      “Evet, Küçük Hanım.” dedim.

      İçeri girdi, ocağa yaklaştı. Ben de onun, bir şey söyleyeceğini sanarak başımı kaldırdım. Yüzündeki ifade, onun hem üzgün hem de kaygılı olduğunu belli ediyordu. Dudakları sanki bir şey söyleyecekmiş gibi hafif aralanmıştı; derin bir de soluk aldı ama ağzından söz yerine bir iç çekiş çıktı.

      Ben onun az önceki davranışını hâlâ unutamadığım için ninnime devam ettim.

      “Heathcliff nerede?” diye sorarak şarkımı kesti.

      “Ahırda, işinin başındadır besbelli.” dedim.

      Oğlan beni yalancı çıkarmadı. Belki de uyuyakalmıştı.

      Uzun bir sessizlik daha oldu. Bu arada, Catherine’in yanaklarından akan birkaç damla yaşın yere, döşeme taşlarına damladığını gördüm.

      Kendi kendime: “Acaba yaptığı kötü hareketlerden dolayı utanç mı duymaya başladı?” diye sordum. “Bu, büyük bir yenilik olurdu ama gene de sözü, onun açmasını bekleyeceğim. Hiçbir şekilde yardım etmeyeceğim.”

      Ne yazık ki o, kendi çıkarlarının dışında hiçbir şeye fazla üzülmezdi.

      En sonunda: “Ah, ben çok mutsuzum!” diye sızlandı.

      “Ya, vah vah!” dedim. “Seni memnun etmek de çok zor… Bu kadar çok dostun, bu kadar az derdin varken nasıl rahata kavuşamıyorsun anlamıyorum!”

      Yanıma diz çöktü; o güzel gözlerini, insana öfkelenmeye ne kadar hak kazanmış olursa olsun bütün hıncını unutturan masum bakışlarla bana dikti.

      “Sana bir sır versem saklar mısın, Nelly?” dedi.

      Öfkem daha azalmıştı.

      “Saklamaya değer mi?” diye sordum.

      “Evet, hem beni de çok kaygılandırıyor, mutlaka açıklamalıyım. Ne yapacağımı bilmek istiyorum… Bugün Edgar Linton, bana evlenme teklifi etti, ben de ona cevap verdim. Teklifine, ‘evet’ mi yoksa ‘hayır’ mı dediğimi sana açıklamadan önce, sen söyle: Hangisi daha doğru olurdu?”

      “Vallahi, ben ne bileyim Bayan Catherine!” dedim. “Bugün öğleden sonra onun önünde yaptığın marifetleri düşünürsek onu geri çevirmenin akıllıca bir hareket olacağını söyleyebilirim. Ama delikanlı teklifi, bütün o olup bitenlerden sonra yaptığına göre ya aptalın biri ya da macera meraklısı bir sersem.”

      Yüzünü ekşiterek ayağa kalktı.

      “Bu şekilde konuşursan daha fazlasını anlatmam.” dedi. “Edgar’ın teklifini kabul ettim, Nelly. Hadi çabuk söyle iyi mi yaptım, kötü mü?”

      “Demek kabul ettin? Öyleyse bunun üzerinde konuşmak neye yarar? Bir kere söz vermişsin, geri dönemezsin ki.”

      Canı sıkılmış bir hâlde bağırdı:

      “Neyse, böyle mi yapmam gerekirdi, sen onu söyle!”

      Sabırsız sabırsız ellerini ovuşturuyordu, alnı da kırışmıştı.

      “Bu soruya doğru bir karşılık verebilmek için birçok şeyin dikkate alınması gerekiyor.” dedim. “Birincisi ve en önemlisi, şu: Edgar’ı seviyor musun?”

      “Onu sevmemek kimin elinde ki! Elbette seviyorum.”

      Sonra onu şöylece sorguya çektim… Yirmi iki yaşında bir kız için bu sorular, hiç de yersiz ve saçma değildi:

      “Onu niçin seviyorsun, Küçük Hanım?”

      “Saçma! Seviyorum işte! Niçini var mı ya?”

      “Elbette var. Sebebini söylemelisin.”

      “Peki öyleyse. Yakışıklı olduğu için, onun yanında bulunmaktan hoşlandığım için seviyorum.”

      “Kötü!” dedim.

      “Bir de genç ve neşeli olduğu için…”

      “Gene kötü!”

      “Bir de beni sevdiği için.”

      “Bu da bir işe yaramaz.”

      “Zengin de olacak. Sonra ben, bu bölgenin en büyük hanımı olmaktan da hoşlanacağım. Böyle bir kocam olduğu için böbürleneceğim.”

СКАЧАТЬ