Uğultulu Tepeler. Эмили Бронте
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Uğultulu Tepeler - Эмили Бронте страница 23

Название: Uğultulu Tepeler

Автор: Эмили Бронте

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-54-6

isbn:

СКАЧАТЬ artık sen de fazla oluyorsun ama! Bunun şaka edilecek tarafı da kalmadı.”

      Küçük Hanım, böyle diyerek yüzünü ocağa çevirdi.

      “Ben şaka etmiyorum, Küçük Hanım.” dedim. “Sen Bay Edgar’ı yakışıklı, genç, neşeli ve zengin olduğu için, bir de seni seviyor diye seviyorsun. Bu sonuncusunun hiç önemi yok. O seni sevse de sevmese de sen onu sevebilirsin ama o ilk dört özelliği olmasaydı sen onu sevemezdin.”

      “Doğru, çok doğru… Ona sadece acırdım. Çirkin, budala biri olsaydı belki de iğrenirdim.”

      “Ama dünyada daha pek çok yakışıklı, zengin delikanlı var. Hatta belki de ondan çok daha yakışıklı, daha zengin olanları da var… Acaba bunlardan birini sevmekten seni ne alıkoyabilirdi?”

      “Böyle birileri varsa bile benim karşıma çıkmadı. Edgar gibisine hiç rastlamadım.”

      “İleride görebilirsin; hem o da ömrünün sonuna kadar yakışıklı, genç kalmayacak hatta hep zengin de kalmayabilir.”

      “Şimdi zengin ya, ben yalnız şimdiki zamanla ilgilenirim. Senden daha mantıklı sözler söylemeni beklerdim.”

      “Öyleyse mesele yok… Sen, yalnız bugünle ilgileniyorsan evlen Bay Edgar Linton’la.”

      “Bunun için senden izin isteyecek değilim. Onunla evleneceğim ama sen bana hâlâ doğru hareket edip etmediğimi söylemedin.”

      “Doğruluğuna diyecek yok… İnsanlar yalnız bugünü düşünerek evlenmekle doğru bir iş yapmış sayılırsa demek istiyorum… E, şimdi de neden mutlu olamadığını söyle bakalım. Ağabeyin sevinecek… İhtiyar hanımla Bey’in de itiraz etmeyecekleri muhakkak. Sonra bozuk düzen, huzursuz ve rahatsız bir evden kurtulup varlıklı, saygıya değer bir eve gidiyorsun. Edgar’ı seviyorsun, Edgar da seni seviyor. Eh, bu durumda her şey yolunda sayılır. Aksaklık nerede, söylesene?”

      Catherine bir elini alnına, öbürünü de göğsüne götürerek: “Burada, bir de burada…” dedi. “Ruh nerede yaşıyorsa… Ruhumda da gönlümde de yanlış bir iş yaptığım inancı var.”

      “Bu çok garip! Ben bir şey anlamadım.”

      “Benim sırrım da bu işte! Beni alaya almazsan sana her şeyi açıklayacağım. Bunu tam yapamam… Ama hiç olmazsa neler hissettiğimi birazcık sana da duyurmaya çalışacağım.”

      Tekrar yanıma oturdu. Yüzü daha kederli, daha düşünceli bir hâl almıştı.

      Birbirine kenetlenmiş elleri titriyordu. Birkaç dakika düşündükten sonra birdenbire sordu:

      “Nelly, senin hiç garip rüyalar gördüğün oluyor mu?”

      “Evet, ara sıra görüyorum.”

      “Ben de… Öyle rüyalar gördüm ki bunlar, hiç aklımdan çıkmadıkları gibi, fikirlerimi de değiştirmeme sebep oldular. Suya karışan şarap gibi rüyalar da benliğime işleyip düşüncelerimin rengini değiştirdiler… Şimdi sana anlatacağım rüya da onlardan biri ama sakın herhangi bir yerinde güleyim deme…”

      “Aman, sakın anlatma Küçük Hanım!” diye bağırdım. “Hortlaklar, hayaletler olmadan da yeteri kadar kederliyiz, üzüntülüyüz. Hadi, bırak bunları da azıcık neşelen, kendine gel. Bak küçük Hareton’a… O, hiç korkunç rüyalar görmüyor. Uykusunda da ne tatlı gülümsüyor!”

      “Evet, babası da yalnız kaldığı zamanlar ne güzel küfürler savuruyor! Ama sen onun şu tombul yaratık gibi küçük, masum olduğu günleri de hatırlıyorsundur herhâlde. Her neyse Nelly, beni dinleyeceksin. Uzun sürmez. Bu gece zaten benim neşelenecek hâlim yok.”

      “Dinlemeyeceğim… Dinlemeyeceğim!” diye telaşla kararımı tekrarladım.

      O zamanlar rüyalara inanırdım, şimdi de öyleyim ya; üstelik Catherine’in de üzerinde öylesine kederli bir hâl vardı ki gelecek bir felaketi önceden sezmiş olmaktan korkuyordum. Çok öfkeliydi ama hemen devam etmedi. Görünüşte başka bir konuya geçti.

      “Ben cennete gidersem çok sıkılırım besbelli, Nelly.” diye başladı.

      “Sen zaten oraya gitmeye layık değilsin de ondan.” dedim. “Bütün günahkârlar cennette sıkılırlar.”

      “Ama bunun için değil. Bir kere rüyamda kendimi orada gördüm.”

      “Rüyalarını dinlemeyeceğimi söyledim ya, Catherine! Ben yatacağım.”

      Güldü; ben iskemlemden kalkmaya davranınca da beni tuttu.

      “Daha bu bir şey değil!” diye bağırdı. “Cennetin bana evim gibi görünmediğini söyleyecektim. Dünyaya dönmek için öyle ağladım, öyle ağladım ki melekler bana kızdılar, tuttukları gibi Uğultulu Tepeler’in yukarısındaki fundalığın ortasına fırlatıp attılar. Orada sevinçten hıçkırırken uyandım. İşte bu da benim sırrımı öteki kadar açıklayabilir. Cennette benim nasıl işim yoksa Edgar Linton’la evlenmem de o derece saçma. Şu içerideki kötü adam, Heathcliff’i bu derece alçaltmasaydı, bunu hiç düşünmezdim sanıyorum. Ama şimdi Heathcliff’le evlenmek beni de alçaltır. Onun için, Heathcliff kendisini ne kadar çok sevdiğimi hiçbir zaman bilmeyecek. Onu yakışıklı olduğu için değil, kendimden çok bana benzediği için seviyorum, Nelly. Ruhlarımızın neyle yoğrulduğunu bilmiyorum ama onunkiyle benimki aynı hamurdan. Edgar’ınki ise benimkinden ay ışığıyla şimşek pırıltısı, ateşle kırağı kadar farklı.”

      Bu sözler daha sona ermeden Heathcliff’in orada olduğunu hissetmiştim. Hafif bir hareket duyunca başımı çevirdim, onun tahta kanepeden yavaşça kalkıp dışarı süzüldüğünü gördüm. Catherine onunla evlenmesinin kendisini alçaltacağını söyleyinceye kadar Heathcliff, konuşulanları dinlemiş, sonra fazla duymamak için oradan kalkmıştı.

      Catherine yerde oturduğu için, divanın arkalığı Heathcliff’in gelişini de gidişini de görmesine engel olmuştu ama ben irkildim, susmasını söyledim.

      Sinirli sinirli etrafına bakınarak: “Niçin?” diye sordu.

      O sırada yoldan gelen tekerlek seslerini fırsat bilerek: “Joseph burada.” dedim. “Heathcliff de onunla beraber içeri girebilir. Şu anda kapının önünde olmadığından bile emin değilim.”

      “Kapıdan benim sözlerimi duyamazdı.” dedi. “Hareton’ı bana ver, sen yemeğini hazırlarken ben ona bakarım; yemek hazır olunca da beni de çağır. Tedirgin olan vicdanımı kandırmak, Heathcliff’in bu gibi şeylerden anlamadığını görmek istiyorum. Anlamıyor, değil mi?

      Âşık olmak ne demektir bilmiyor, değil mi?”

      “Senin bildiğin kadarını bilmemesi için bir sebep göremiyorum.” dedim. “Hele sevmek için seni seçmişse dünyanın en mutsuz yaratığı olacağına şüphem yok. Sen Bayan Linton olur olmaz o da hem arkadaşını hem sevgilisini, her şeyini kaybetmiş olacak. Sen kendin bu ayrılığa nasıl dayanacağını, dünyada yapayalnız kalmaya onun nasıl tahammül edeceğini СКАЧАТЬ