Название: Uğultulu Tepeler
Автор: Эмили Бронте
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6486-54-6
isbn:
Heathcliff ayak diredi:
“Ellen’a emir ver, onlara işinin olduğunu söyleyiversin. O acınacak budala arkadaşların yüzünden bana dirsek çevirme, Cathy. Bazen öyle oluyorum ki dayanamayıp onların… Hayır, söylemeyeceğim.”
Catherine, tasalı bir tavırla gözlerini oğlana dikerek sordu:
“Onlara ne olmuş ki?” Sonra başını hızla yana çekti, ellerimden uzaklaştırdı. “Ay! Nelly, saçımı dümdüz ettin, bukle diye bir şey kalmadı! Bu kadar yeter, beni yalnız bırak. Senin dayanamadığın şey nedir, Heathcliff? Söylesene.”
“Hiç… Yalnız, şu takvime bakıver.” Heathcliff bunu söylerken pencerenin yanında, duvarda asılı duran kâğıt parçasını işaret etti. “Çapraz işaretliler Lintonlarla geçirdiğin, noktalılar ise benimle geçirdiğin geceleri gösteriyor. Görüyor musun, her günü işaretledim.”
Catherine hırçın hırçın mırıldandı:
“Evet ama pek saçma bir şey. Sanki benim umurumda mı?.. Hem, bu ne demek oluyor?”
“Ne olacak, benim her şeyi fark ettiğimi gösteriyor.”
Catherine, canı biraz daha fazla sıkılmış bir hâlde söylendi:
“Ben hep seninle mi oturacaktım? Bundan ben ne kazanacağım? Sen benimle ne konuşacaksın? Beni eğlendirmek için söylediğin sözlere, yaptığın hareketlere bakılırsa senin bir dilsizden ya da bir bebekten farkın yok.”
Heathcliff, büyük bir şaşkınlık içinde bağırdı.
“Ama şimdiye kadar benim az konuştuğumu ya da yanında olmamdan hoşlanmadığını hiç söylememiştin, Cathy!”
Kız: “İnsanlar bir şey bilmeyip bir şey konuşmayınca dostluk olmaz ki bu…” diye mırıldandı.
Oğlan ayağa kalktı ama duygularını daha fazla açıklamaya fırsat bulamadı. Taşlıkta nal sesleri duyulmuştu. Derken Edgar Linton, kapıyı hafifçe vurup içeri girdi. Hiç beklemediği bir sırada çağrılmış olmanın verdiği sevinçle yüzü aydınlanmıştı.
Biri içeri girip öteki çıkarken Catherine’in de ikisi arasındaki farkı anlamış olduğuna şüphe yoktu. Bu fark; kuru, çorak bir kömür arazisi ile güzel, verimli bir vadi arasındaki ayrılık gibiydi. Yeni gelenin sesi de selamlayışı da öbürününküyle tam bir tezat meydana getiriyordu. Yumuşak, tatlı bir konuşması vardı, kelimeleri tıpkı sizin söylediğiniz gibi söylerdi; yani, bizim burada konuştuğumuzdan daha az kaba, daha düzgün.
Bana şöyle bir baktıktan sonra: “Çok erken gelmedim ya?” diye sordu.
Ben tabakları silmeye, öte yandaki çekmeceleri düzeltmeye başlamıştım.
Catherine: “Hayır.” diye cevap verdi. “Sen orada ne yapıyorsun, Nelly?”
“İşimi yapıyorum, Küçük Hanım.” dedim.
Hindley bana, Edgar Linton yalnız başına geldiği zamanlar onları, tek başlarına bırakmamamı tembih etmişti.
Kız arkama gelip kızgın kızgın fısıldadı:
“Toz bezlerini al, hemen buradan git bakalım! Evde misafir varken hizmetçiler, onların bulundukları yerleri silip süpürmezler.”
Ben de yüksek sesle: “Bey’in evde olmaması benim için büyük fırsat.” dedim. “Çünkü o buradayken benim böyle kıpır kıpır gezinmemi istemez. Bay Edgar’ın beni mazur göreceğine eminim.”
Küçük Hanım, misafirinin bir şey söylemesine fırsat bırakmadan bir kraliçe havası takınarak bağırdı: “Senin kıpır kıpır gezinmeni ben de istemiyorum!” Heathcliff’le aralarında geçen tartışmanın etkisinden henüz kurtulamamıştı.
Buna karşılık ben: “Çok özür dilerim, Bayan Catherine.” dedim. Eskisinden daha büyük bir gayretle işime devam ettim.
Küçük Hanım, Edgar’ın onu göremeyeceğini hesaplayarak toz bezini elimden kaptı, koluma bir çimdik attı.
Ben de onu hiç sevmediğimi söyledim, ara sıra kibrini kırmak için elimden geleni yaptığımı anlattım. Canımı da öyle fena yakmıştı ki diz çöküp avaz avaz bağırmaya başladım:
“Yo, Küçük Hanım, bu kadarı da fazla! Beni çimdiklemeye hiç hakkın yok. Buna gelemem doğrusu!”
Kulakları öfkeden kızarmıştı; parmaklarını gene çimdik atmaya hazırlanıyormuş gibi kıvırarak bağırdı:
“Sana dokunmadım bile, yalancı.”
Öfkesini saklamayı hiçbir zaman beceremezdi, kızınca yüzü hep alev alev yanardı. Onun yalanını meydana çıkarmak için morarmış çimdik yerini gösterdim:
“Öyleyse bu nedir?”
Ayaklarını hırsla yere vurdu. Bir an bocaladıktan sonra, içindeki kötü ruhun zoruyla, yanağıma şiddetli bir tokat indirdi, acıdan gözlerim yaşarmıştı.
Edgar, tapındığı insanın yalancılığı, haşin davranışları karşısında şaşkına dönmüştü.
“Catherine, sevgilim! Catherine!” diye araya girdi.
Küçük Hanım baştan aşağıya titreyerek bağırdı:
“Odadan dışarı çık, Ellen!”
Nereye gitsem peşimden gelen küçük Hareton da benim biraz ötemde, yere oturmuştu. Gözlerimden yaşların boşandığını görünce o da ağlamaya başladı. Bir yandan da: “Pis Cathy hala! Kaka Cathy hala!” diye bağırıyordu. Çocuğun bu sözleri, kızın öfkesini onun üzerine yöneltmesine yol açtı. Yeğenini omuzlarından yakalayıp zavallıcığın ödünü patlatırcasına sarsmaya başladı. Edgar da düşünmeden kızın kötü bir şey yapmasını önlemek üzere, onun ellerini tutmuştu. Fakat bu işi yapmasıyla kızın, tek elini kurtarması bir oldu. Cathy serbest kalan elini, delikanlının kulaktozuna çarpıvermişti. Hem bu vuruşun, şaka olmasına imkân yoktu. Delikanlı, dehşet içinde geriye çekildi. Ben de Hareton’ı kucağıma alıp mutfağa gittim. Aralarındaki anlaşmazlığı nasıl halledeceklerini merak ettiğim için de kapıyı açık bırakmıştım.
Hakarete uğramış olan misafir, şapkasını bıraktığı yere doğru yürüdü. Yüzü sararmış, dudakları titriyordu.
Kendi kendime: “Hah, şöyle!” dedim. “Bu, sana ders olsun da çek git! Onun gerçek yaradılışını görmene imkân vermek de senin için bir iyiliktir.”
Catherine kapıya doğru ilerleyerek: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Edgar, onun yanından dolanıp geçmek istedi.
Kız, şiddetle: “Gitme!” diye bağırdı.
СКАЧАТЬ