Cehennemden Selam. M. Turhan Tan
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cehennemden Selam - M. Turhan Tan страница 23

Название: Cehennemden Selam

Автор: M. Turhan Tan

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-84-6

isbn:

СКАЧАТЬ sade donla ortaya çıkıveren bir adam, bir haydut çetesinden bahse başlamıştı. Zavallının yüzü gözü kan ve bere içinde idi. Yarım kefenle yeryüzüne fırlamış yaralı bir ölüye benziyordu. Geçirdiği tehlike, diline bir pelteklik, gözüne bir bulanıklık getirmişti. Kesik kesik soluyordu:

      “Aman ağalar, aman ağalar! Bittim, ben bittim. Kemiklerim yerinde değil. Dört katır yükü malımı da götürdüler. Ne olursa sizden olur; bana bir yol gösterin.”

      Kör Mahmut herifin hâline bakıp gülüyordu. “Amma da erkekmişsin ha!..” diyordu. “Tumanını da isteseler verecekmişsin. Kaç kişiydi bunlar, birkaç yüz kişi var mı?”

      “Yedi kişi ağam, yedi kişi. Hepsi de silahlı. Onlar şimdi Yılanlı Mağara’ya girmişlerdir. Önlerine düşmüşüm gibi biliyorum. Gücüm yetse…”

      “Gücün yetse ne yapardın?”

      “Malımı geri alırdım.”

      Bu, her seferde ordu peşine takılan bakkal takımından bir biçareydi. Bir iki ay içinde kazandığı parayla ganimet malından öteberi almıştı.

      Ordunun geri dönüşünden evvel İstanbul’a dönüp “son gaza mahsulü” diye satmayı kurmuştu. Şimdi sermayeyi kaptırmıştı.

      Kör Mahmut, şu ayaktakımı hayırsızların bir mağarada korunduklarını öğrenince şevke gelmişti.

      “Haydi, düş önüme!” demişti. “Dediğin yere gidelim, kısmetinizde varsa malını geri alırsın, olmazsa bizim post da elden gider.”

      İhtiyar Doğan, takdirkâr bir sitemle, hemen müdahale etti:

      “Delikanlı! Çocukluk lazım değil. Yılanlı Mağara’yı ben de bilirim. Bu diyarın haydudu, haramisi orada yataklanır. Kır serdarı59 değilsin ya. El oğlunun hıncını almak sana mı düştü?”

      “Öyle değil babalık. Yedi kişi bir adama çullanmak ayıptır. Haramilik yapan biraz da erlik bilmeli. Şu yollardan erkeğin de geçtiğini odişi yapılı heriflere göstermeliyim. Zaten canım didişmek istiyor. Bundan âlâ fırsat olmaz. Sen beni bekle. Dönersem ne âlâ, yolumuza gideriz. Kör Mahmut’un pireyi görmeden yorgan yaktığını ara sıra hatırlarsın.”

      “Biçimsiz bir iş ya, haydi ben de geleyim. Dizgemin izleri kaşındı, belki geçer.”60

      İhtiyar Doğan’la Kör Mahmut, çıplak herifi de alarak yürüyorlardı. Yine Mahmut atta, Baba Doğan piyadeydi. Soyulan adam, şuursuzca onların peşine takılmıştı. Ancak sabaha karşı Yılanlı Mağara civarına yaklaşmışlardı. Yaş Ovası’nı yandan çevreleyen dağlar silsilesinin bir eteğinde, yüksek ve korkunç bir taş kümesi, bu meşhur mağarayı saklıyordu.

      Mağara civarına gelir gelmez Kör Mahmut, bir nara çekip o kuş konmaz taşlara at sürecekti. O derece heyecanlıydı. Fakat ihtiyar Doğan itiraz kabul etmez bir tavırla, delikanlıyı ihtiyata davet etti:

      “Bana bak oğlum! Mertliğin de derecesi var. Taşlara at sürmeden bir şey çıkmaz. Bir kurşunla yedi ceddine kavuşursun. Atı şu herife ver, açıkta dursun. Sen şurada pusuya yat, yalnız okluğunu al. Ben silah milah istemem, yapacağımı bilirim.”

      Müteakiben, taşlar arasında bulabildiği çalı çırpıyı yuvasına yem götüren bir karınca sessizliğiyle, mağara girişine taşımaya başladı. Derin, hayli derin olan mağaranın girişi nihayet müsaitti. Yedi haydut her türlü takip endişesinden azade oldukları için ağır bir uykuya dalmışlardı. Baba Doğan, alışkın bir elle girişe yığdığı çalı çırpıya artık ateş vermişti. Yoğun bir duman, yavaş yavaş mağaranın içine yayılmaya başlamıştı.

      Kör Mahmut, ihtiyar yeniçerinin kendisini pusuya yatırmasına kızmıştı. Fakat onun mağarayı dumanladığını görünce işi anlamıştı. Yılanı kovuğundan, ayıyı ininden çıkarmak için kullanılan bu usul, tam yerinde tatbik olunuyordu. Şimdi Baba Doğan da gelmiş, Kör Mahmut’un yanına yerleşmişti. Büyücek bir kaya parçası kendilerini saklıyor, mağara girişini güzel bir nişangâh hâlinde karşılarında açık bulunduruyordu.

      “İhtiyarın yardımı bu kadar olur. Şimdi himmet senin. Deliğinden çıkanı mıhla!” diyordu.

      Çok geçmeden, mağaranın ağzından telaşlı bir baş görünmüştü. Bu, ateşleri çiğneyerek dışarıya atılmıştı. Fakat temiz bir hava alıp da sersemliğini gidermeden Kör Mahmut, oyun oynar gibi, çıkanların her birini “Şu ağzına!”, “Bu alnına!” diye tekerliyordu.

      Mağarada kalan dört haydut, mühim bir kuvvetin kendilerini sıkıştırdığına ve kıstırdığına hükmettiklerinden teslim olmaya karar vermişlerdi. Bir tüfek namlusunun ucuna beyaz bir mendil sararak girişten dışarı uzatmışlardı. Baba Doğan “Herifler vireye61 düştüler. Sen yerinde dur, ben onları toparlayayım.”

      Doğruca girişin önüne giderek bağırmıştı:

      “Birer birer çıkın! Ben emir vermedikçe çıkmak yok! Gelsin bir.”

      Çıkan haydudu, kendi sarığıyla hemen bağlamıştı.

      “Gelsin iki!”

      Bir çarık içinde dört haydut elleri bağlı kayalardan aşağı indirilmişti. Herifler bütün bu işlerin bir ihtiyarla bir kör delikanlı tarafından yapıldığını görünce müthiş bir küfür savurdular. Ne çare ki iş işten geçmişti.

      Kör Mahmut, Baba Doğan’a soruyordu:

      “Bunlara ne ceza verelim. Hüküm senindir. Dilersen arkadaşlarına kavuşturalım. Dilersen kulaklarını filan kesip bırakıverelim.”

      “Eman verdik, bozamayız. Peşimize takıp Kalas’a kadar götürelim. Orada kale dizdarına teslim ederiz.”

      “Bir iki çırpıştırmak da mı yok?”

      “Hayır! Ne sille ne tekme. Er olan, leşe yumruk sallamaz. Eli bağlı bir adamın laşeden ne farkı var?”

      Kör Mahmut, Baba Doğan’ın fikrini isabetli görmüştü. Zaten yapılan işin şerefi yeniçeriye aitti. Herifleri dumana boğup sersem tavuk gibi kümesten dışarıya çıkartan o idi. Eğer bu tedbire tevessül edilmese Kör Mahmut doğruca mağaraya dalacaktı. Artık diri çıkar mıydı orası meçhuldü.

      “Peki babalık, şimdi şu çıplak herifi giydirelim.”

      Soyulan adam, her biri bir kır aslanı gibi kendisini yıldıran o heybetli çeteyi öyle tarumar görünce alıklaşmıştı. Gözüne inanamıyordu. Kör Mahmut “Öküzlük…” dedi. “Galiba ayağa kalktı. Öp Baba Doğan’ın elini. İşte aslanlar, tilkilere kuyruk titretmeyi bilirler. Yazık ki sen kedi doğmuşsun. Neyse, yediğin sopayla çektiğin korkuyu işte biz ödüyoruz. Mağarada ne bulursan senindir. Katırlarını da ara bul.”

***

      Baba Doğan’la Kör Mahmut’un Tuna boyuna kadar yolcukları vukuatsız СКАЧАТЬ



<p>59</p>

Kır serdarı: Kırlarda eşkıyanın ardına düşüp yolların güvenliğini sağlamakla görevlilerin başı. (e.n.)

<p>60</p>

Yeniçerilerin giydikleri bir nevi dizliktir ki, diz kapaklarında iz bırakacak kadar sıkıdır. Bu, dizge yerinden teşhis olunurdu. (y.n.)

<p>61</p>

Vire; bir kalenin, bir müfrezenin, bir çetenin, mücadeleden vazgeçerek teslim olmasına denir. (y.n.)