Название: Kayıp Zamanın İzinde Swann'ların Tarafı 1. Kitap
Автор: Марсель Пруст
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-41-9
isbn:
Kitaplarına bakılacak olursa Bergotte, çocuklarını kaybetmiş ve asla teselli bulamamış, güçsüz, buruk bir ihtiyar olarak canlanıyordu zihnimde. Dolayısıyla metinlerini içimden, bir melodi gibi, yazdıklarından belki de daha dolce20 daha lento21 okuyor, en basit cümlede bile şefkat yüklü bir tını buluyordum. En çok da felsefesini seviyordum, kendimi sonsuza kadar onun felsefesine adamıştım. Bu nedenle kolejde felsefe adlı derse gireceğim yaşı, sabırsızlıkla bekliyordum. Ama bu derste, sadece Bergotte’un düşüncesine bağlı kalarak yaşamaktan başka bir şey yapılmasını istemiyordum; o sırada bana o derslerde bağlanacağım metafizikçilerin Bergotte ile en ufak bir benzerlik dahi taşımayacağını söyleseler, ömür boyu sevmeyi arzulayan bir âşığa ileride birlikte olacağı başka sevgililerden söz edilmiş gibi ümitsizliğine kapılırdım.
Bir pazar, bahçede kitap okuduğum sırada, annemle babamı ziyarete gelen Swann okumamı böldü.
“Ne okuyorsunuz, ben de bakabilir miyim? Aa, Bergotte mu? Size onun kitaplarını kim tavsiye etti?”
Ben “Bloch.” dedim.
“Ha, evet! Burada bir kere gördüğüm çocuk, hani şu Bellini’nin ‘Fatih Sultan Mehmet’ portresine benzeyen. İnanılmaz bir şey! Aynı yay gibi kaşlar, aynı kemerli burun, aynı çıkık elmacık kemikleri. Bir de keçi sakal bıraksa aynı olacaklar. Yine de zevkli çocukmuş çünkü Bergotte büyüleyici bir zekâya sahiptir.” Benim Bergotte’a olan büyük hayranlığımı görünce tanıdığı insanlardan asla bahsetmeyen Swann, iyi yürekliliğinden benim için bir istisna yaptı ve şöyle dedi:
“Onu çok iyi tanırım, sizi mutlu edecekse kitabınızı imzalamasını rica edebilirim.” Bu teklifi kabul etme cesareti bulamayıp Swann’a Bergotte hakkında sorular sordum. “En beğendiği erkek oyuncu kim, biliyor musunuz acaba?”
“Erkek oyunculardan kimi beğendiğini bilmiyorum. Ama hiçbirini, herkesten üstün tuttuğu Berma’yla eşit bulmadığını biliyorum. Berma’yı duydunuz mu hiç?”
“Hayır efendim, annemle babam tiyatroya gitmeme izin vermiyorlar.”
“Ne talihsizlik! Rica edin kendilerinden. ‘Phaidra’da, ‘El Cid’de Berma; eninde sonunda bir kadın oyuncudur diyebilirsiniz ama ben sanatta ‘hiyerarşi’ye pek inanmam aslında!” (Swann’ın daha önce büyük teyzelerimle sohbetlerinde de birçok kereler dikkatimi çeken bir huyunu, ciddi konulardan konuşurken önemli bir konuda fikir beyan ediyormuş izlenimi uyandırabilecek bir ifade kullandığında, bu ifadeyi, özel, mekanik, alaycı bir tonlamayla, tırnak içine alırmış gibi vurgulamaya özen gösterdiğini fark ettim; sanki ifadenin sorumluluğunu almak istemiyormuş, “gülünç insanların tabiriyle hiyerarşi” dermiş gibiydi. Peki ama gülünç bir ifadeyse eğer, neden hiyerarşi diyordu?) Hemen arkasından ekledi: “Berma’yı izlemek kutsal bir keşif olacak sizin için, tıpkı herhangi bir şaheser gibi, mesela, ne bileyim ben…” -gülmeye başladı- “ ‘Chartes Katedrali’nin Kraliçeleri’ gibi.” O ana kadar, Swann’daki bu görüşlerini ciddi biçimde ifade etme korkusu kültürlü ve Parisli olmanın bir gerekliliği, büyük teyzemlerin taşra dogmatizmine zıt bir şey gibi gelmişti bana; ayrıca bunun, Swann’ın yaşadığı muhitte yaygın bir tarz olduğunu ve bu çevrede, önceki nesillerin lirizmine tepki olarak, önceleri basit bulunan, sıradan, somut gerçeklere aşırı bir değer verildiğini, “cümle”lerin aşağılandığını varsayıyordum. Ama şimdi Swann’ın dünya karşısındaki bu tutumunu kaba buluyordum. Herhangi bir konuda fikir sahibi olmaya cesaret edemiyor, yalnızca kesin ve somut birtakım bilgiler verebildiği takdirde rahatlıyor gibiydi. Ama böylelikle, bu ayrıntıların önemli olduğu yönünde bir fikir, bir varsayım ortaya atmış olduğunu fark etmiyor gibiydi. Bunun üzerine, annem odama çıkmayacak diye üzüldüğüm, Swann’ın ise Léon prensesinin evindeki baloların hiçbir önemi olmadığını söylediği o akşam yemeğini düşündüm tekrar. Oysaki ömrünü bu tür zevklere harcıyordu. Bütün bunlarda bir tutarsızlık bulurdum. Çeşitli konularda fikrini ciddiyetle dile getirmeyi, tırnak içine almak zorunda kalmadan yargılarını ifade etmeyi, bir yandan gülünç olduklarını ileri sürdüğü СКАЧАТЬ
19
İngiliz düşünür John Locke, başlangıçta insan zihninin tabula rasa yani “boş bir levha” gibi olduğunu, insanın, deneyimleriyle zihnini doldurduğunu söylemiştir. (e.n.)
20
Bir parçanın tatlı ve yumuşak çalınması gerektiğini belirten müzik terimi. (ç.n.)
21
Bir parçanın yavaş çalınması gerektiğini belirten müzik terimi. (ç.n.)