Название: Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-58-4
isbn:
Qarasam, qog‘ozga termilgancha, qalamni qiynab, faqat bir so‘zni shivirlab yotibman: “Vatan”, “Vatan”, “Vatan…”
Shu so‘zni tovushimni chiqarib, baralla aytib yubordim.
Aytdimu…
Birdan deraza kengayib, osmon yonimga keldi, o‘zim quyoshning yonidan joy oldim…
O‘sha yoqdan turib Vatanga qaradim: tomlar tomlarga, yo‘llar yo‘llarga ulashgan, qishloqlar qo‘l ushlashgan, tog‘lar oq qalpoqli boshini ko‘kka tirab, ha, shunaqa balandmiz, deb turishibdi, o‘rmonlar nafasida tozalangan havolarni shamollar odamlarga tashib ketyapti, shamollarning shaffof oqimlarida qushlar cho‘milib yuribdi, odamlar bir-birlariga qarab bosh irg‘ashyapti, salomlashishyapti shekilli, yaxshi narsalarni ma’qullashyapti shekilli, – bularning hammasi ko‘nglimda bo‘lyapti ekan!
Alqissa, shunday: odam Vatanni anglashi uchun doim uyida o‘tiravermay, sal balandroq joyga, osmonga bo‘lmasa ham, hech qursa, uyining tomiga chiqib chor-atrofga uzoq-uzoq tikilishi kifoya.
Avval o‘ziga qarab…
Agar uning ko‘ngli oyna bo‘lsa…
Bu oyna toza bo‘lsa…
Shoirlik qilolmaganimga shu taskin bo‘ldi.
Endi bilmadim: yozishimning buyog‘i qanday bo‘lar ekan?
Bu tuyg‘u yarim davlatmi yo butunmi?
ERKİN AZAM (1950)
Erkin Azam, Surhanderya vilayetinin Baysun ilçesinde 1950 yılında doğdu. 1972 yılında Taşkent Devlet Üniversitesinin İletişim Fakültesinden mezun oldu. Yazar önce Özbekistan radyosunda muharrir (1972-1976), sonrasında ise Gulistan dergisinde bölüm muharriri, edebi kâtip görevlerini üstlenerek (1976-1981) kalemini geliştirdi. 1981-1986 yıllarında Yaşlık (Gençlik) dergisinde Erkin Vahidov’un rehberliğinde derginin şekillenmesi ve kendi takipçilerini bulması için çalıştı. Nesir bölümünü yöneten genç yazar kendi icadını geliştirmekle birlikte yeni yetenekli kalemlerin ortaya çıkıp ayakta durmalarında katkılarda bulundu.
1986-1992 yıllarında yazar Gafur Gulam Edebiyat ve Sanat neşriyatında çok ciltli eserlerin editörlüğünde müdürlük yaparak seçkin Özbek yazar ve şairlerin yapıtlarının basılmasında katkılarda bulundu.
Erkin Azam’ın ilk hikâyesi öğrencilik yıllarında yazılmış olup il gazetesinde yayımlanmıştır. 1977 yılında yazarın Lambaların Sönmediği Gece adlı kısa hikâyeler toplamı yayımlandı. 1981’de ise Atayî’nin Doğduğu Yıl adlı uzun ve kısa hikâyeler toplamı basıldı. İlk uzun hikâyesiyle yazar, lirik tasvir üslubunun dışında gerçekçi ve mizahi ifadeye meylini de gösterdi.
Bundan sonra Erkin Azam’ın Âlem Yemyeşil (1984), Sevap (1987), Bayramdan Başka Günler (1989), Mir Ves v Svetah (Tüm Dünya Çiçeklerle Dolu, 1989) gibi bir dizi hikâye toplamları yayımlandı. Bu eserlerinde çağdaşlarının hayatı anlatılmış olup ahlak, itikat, görev, sıradan insani ilişkiler kendine has üslupla yansıtılır.
Erkin Azam’ın hikâyeleri Rus, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazak, Tacik, Türkmen, Gürcü, Bulgar ve Çek dillerine tercüme edilmiştir. Yazar 1982 yılında Cumhuriyet Gençlik İttifakı Mükâfatına layık görüldü.
TAZİYE
“Bu hikâyenin adı önce “Doppi” 16 idi. Aynı adlı şiiri olduğunu hatırladığım için midir bu hikâyeyi Muhammad Yusuf’a bağışlayacaktım. Eserin adı değişince şairin ismi ile yan yana durmasının uygun olmayacağını düşündüğüm için fikrimden vazgeçtim. Acaba…Bugün hikâyeyi sevgili kardeşimin unutulmaz hatırasına bağışlamak istiyorum.”
Özbek’in evinde doppi bulunmaz mı!
– İşte, diyerek anam nihayet avucuna vurduğu halde silkeleyerek, geniş uçlarını çeke çeke, kenarları kirlenmiş biraz da eskimiş bir doppiyi içeriden getirdi. “Bu bir ev değil, kervansaray. Doppi pazarına uğransa olmaz mı? Baban Taşkent’ten birkaç tane getirmişti, hani nerede? Evvelsi gün kardeşin bir sürü arkadaşıyla gelip o komşunun taziyesine gideceğiz diye birer birer takıp çıktı. Tek bir tanesi bile geri dönmedi. Kendine bak, madem geleceksin, işte şöyle bir düğün var, taziye var, bavulunun altına koyup geleyim demiyorsun. Doppıcağızın değeri kalmadı, iyi kötü günde giyilmiyorsa kafaya geçirilenini pazardan bulun!”
Anam söylenmeyi bırakıp arabanın anahtarını parmaklarında sabırsızlanarak döndürüp duran babama baktı:
– Kafanızdakini oğlunuza verin, siz işte bunu takacaksınız.
– Hadi ya, öyle mi? dedi babam yapmacık, itaatli bir şekilde kolalı doppiyi bana uzatarak.
– Ali’nin çaputu Veli’ye, yenisini ağabeyim takacakmış, olur, olur.
– Bu, sizin eskittiğiniz. Buna da şükredin.
– Şüküüür! Oldu mu?
– Hay nazlanmalarınıza! Bu da yoktu, dedem pazardan getirdi.
– Araplar kıyafetlere çok da ehemmiyet vermiyorlarmış, ne düğünde ne de cenazede, dedim işe yaramaz tartışmayı bölerek.
– Bundan dolayı yalnızca hocanın dediğini yap derler ya. Bunu şimdi kime anlatabilirsin? Başı açık gitsen kâfir derler, sanki doppiyi taktığı an insan Müslüman oluverir! Atalarımızdan kalan bir adet, oğlum. Bir zamanlar bunu takmak da cesaretti. Neden şapka giymiyorsun, bu neye ima, maksadını biliyoruz diye başına dert açılanları çok gördük.
Hayır, söz konusu başlıkta değil, tam aksine doppi takarak Müslümanlığı dava edinip, itaatkâr olup, sonuçta böyle güne kaldığımızdan bahis açmayı düşünmüş olsam da fikrimden vazgeçtim. Yeri değil zamanı da değil. Rencide olurlar. Ne de olsa yaklaşık kırk yıllık komünist yoldan dönüp, beş yaşındaki torunuyla birlikte oturup Arap yazısını ve dilini kendi kendine öğrenen insanın bir şeyin özünü kavramış olması gerekmez mi?
Babam cigulinin17 kapısını açarak görüşümüzü sordu:
– Taziye için dört yere gitmemiz gerek. Peki, hangisinden başlayalım? En uzaktakinden değil mi? Safarov’dan, hocandan.
– Hangi hocam?
– Selim Safar var ya, muhabir? Ne bileyim, “Bizim öğrenci ne yapıyor?” diye seni çok sorar.
– Selim Karar yani!
– He, onun soyadı Safarov’du. Sovyet döneminde kâtipken toplantı kararlarını mükemmel bir şekilde yazdığı için Selim Karar oluverdi. Lakap gibi bir şey, muhabir olduğu için takma isim diyoruz.
– Hadi ya, öldü mü? Ne oldu, hasta mıydı?
СКАЧАТЬ
16
Özbek kadın ve erkeklerin geleneksel başlığı, takke.
17
araba markası