Ali Akbaş Armağanı. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ali Akbaş Armağanı - Анонимный автор страница 7

Название: Ali Akbaş Armağanı

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-43-0

isbn:

СКАЧАТЬ olan ama bazı kaynaklarda varlığından bahsedilen hatta Kaşgarlı Mahmut’un kendisinin Türkçenin gramerini yazdım dediği Kitab-ı Cevahirin bininci yılda bulunması için bir kampanya düzenlemeye karar vermiştik. Bilindiği gibi dilimizin emsalsiz eseri Divanı Lügatit Türk de uzun yıllar kayıptı aydınlar onun varlığını biliyorlardı fakat kendisini gören olmamıştı. Ali Emirî Efendi, Divanı Lügatit Türk’ü buldu ve Türk Dünyası’na, insanlığa hediye etti acaba Kitab-ı Cevahirin de bulunabilir miydi? Bulunmasa da böyle bir kitabın varlığından uluslararası kamuoyu daha yakından haberdar edilip farkındalık oluşturabilir miydi? Avrasya Yazarlar Birliği olarak bu amaçla bir ödül ilan edecektik. Ödülün miktarını yönetim kurulu uzun süre tartıştı, ödülü altınla vermeye karar verdik. Altının miktarı ise bininci yılda 1000 altın olacaktı. Kaşgarlı Mahmut’un doğumunun bininci yılında onun kayıp eseri Kitab-ı Cevahirin’i bulan kişiye 1000 Cumhuriyet altını ödül verilecekti, bu kararı verilmişti. Arkadaşlarımızdan birisi sorma ihtiyacı duydu: 1000 Cumhuriyet altını bizim için oldukça büyük bir meblağdı eğer bir kişi ben Kitab-ı Cevahiri buldum diyerek gelirse, biz 1000 Cumhuriyet altınını nereden bulacaktık? Bu soru sorulduğunda yönetim kurulunda önce küçük bir tereddüt oluşmuştu ki Ali abi hiç tereddütsüz şu cevabı verdi: Benim oturduğum ev 1000 Cumhuriyet altınından fazla eder. Ben evimi bu ödülün fonuna koyuyorum. Eğer Kitab-ı Cevahirin bulunursa evim satılıp ödülün parası sahibine ödenecektir. Bu süre içerisinde bana hak vâki olursa vasiyetimdir bunu böyle yaparsınız.

      Ali abinin oturduğu bir evi vardı ve o evi de Kaşgarlı Mahmut’un, Kitab-ı Cevahirin adlı eserinin bulunmasının ödülü olarak, bulan kişiye vermeye hiç tereddütsüz razıydı. Evet, onun Türk kültürüne ve tarihine gönülden bağlılığını anlatmak için pek çok hatıra bulunabilir ama bence en çarpıcı olanı ve Ali Akbaş’ı en iyi anlatanı onun Kitab-ı Cevahirin hatırası olsa gerektir.

      Ali Akbaş hayatını bu adanmışlıkla yaşamış, büyük bir şair ve kültür adamıdır. Onun dost halkasında bulunmak, dostlar arasında sayılmak, talihin bize sunduğu büyük bahtımızdır.

      AİLEMİZİN VELİSİ ABİM

      Ziya AKBAŞ

      Ailemiz, Kahramanmaraş ilinin Elbistan ilçesine bağlı Maraba köyündendir. 1960’lı yılların başında Ceyhan Nehrinin, Söğütlü Çayı ile birleştiği, ilçeye 3-4 km mesafede olan Su Çatındaki ovaya yerleşmişiz. O yıllarda kalabalık ailelerden olan AKBAŞ ailesi 13 kardeşten oluşmaktadır. Kardeşlerin en büyüğü Ali abim olup, ben ise 7. Sıradayımdır. Dünyaya gelişim, Harman zamanı harman yerinde olmuştur (Ağustos sonu Eylül başı). O zamanlarda alışagelmiş şekilde nüfusa doğru yazılmadığı aşikardır ki kimlikte Mayıs 1962 yazılıdır (doğum yılı da meçhul). Rahmetli Anam bir rençber gibi hayvanların bakımı, tarla işleri ile ilgilenirdi. Aynı zamanda sabah kalktığımızda çorbamız ve sıcak kömbemiz hazır olurdu, sanki hiç uyumazdı. İlçemizin Sık Memmet, Sefer ve Horey Hüseyin gibi mecnunlarının doyurulması ve temizliği de anama aitti. Rahmetli Babam ise tam da Abimin ‘Babam’ şiirinde tarif ettiği gibi bir rençberdi.

Babam

      Bazı an öyle yaman

      Dünya korkar sanırım

      Biraz sabır ve iman

      Ben babamı tanırım

                    Harman yanarken gördüm

                    Yağmur yağarken gördüm

                    Güler ağlarken gördüm

                    Ben babamı tanırım

                                         Babam en büyük çeri

                                         Ekmektir alın teri

                                         Uy babamın elleri

                                         Ben babamı tanırım

      Evimizin direği

      Ne büyüktür yüreği

      O erkeğin erkeği

      Ben babamı tanırım

                    Büyüktür dağlar kadar

                    Bulunmaz ona uyar

                    Azıcık parası var

                    Ben babamı tanırım

                                         O toprakla güreşir

                                         Öküzüyle dilleşir

                                         Dünyamız güzelleşir

                                         Ben babamı tanırım

      Yine Ali Abimin Söğüt ve Serçe yazısındaki serçeler gibi her birimiz korunaklı bulduğumuz ve rızkımızın tayin olduğu barınaklara uçtuk.

      Abim ailenin okuyan ve en büyüğü olması hasebiyle bizim, akrabalarımızın, komşularımızın VELİSİ idi. Kitap sevgisi, okuma alışkanlıkları abimin getirdiği kitaplar sayesinde başladı. Okuma alışkanlığı o kadar içimize işlemişti ki, kitabı bitirmeden uyuyamıyordum. Şartların zor olduğu o yıllardan unutamadığım bir hatıradır ki; Rahmetli Anam gecenin bir yarısı kitap okurken (gaz lambasının gazı boş yere gitmesin diye) geldi ve ‘Oğlum, gündüze kıran mı girdi?’ dedi. Ardından, ışık anahtar deliğinden ve kapının eşiğinden görünmesin diye, elime gelen bez parçalarıyla kapatır ve okumaya devam ederdim.

      80’li yıllarda sokaktaki siyaset okullara kadar girmişti. Abilerimizin siyasi görüşlerinin faturası aileye ve yakınlarımıza kesiliyordu. O zamanlarda maalesef okulu bırakmak zorunda olan kardeşlerimiz oldu fakat benim lise eğitimim bir türlü bitti. Üniversiteyi kazanamamıştım, Ankara’ya Velim olan abimin ve yengemin kanatlarının altına girerek sınava hazırlandım, çok şükür başarılı olmama vesile oldular. Erciyes Üniversitesini kazanmıştım, abim Kayseri de arkadaşı olan rahmetli Şükrü Karaca’nın himayesine gönderdi ve okula başladım.

      Hayat yeni başlamıştı, okul, askerlik bitmişti, iş yoktu. Ankara’nın Emek semtinde bulunan 2 göz odalı evinde, Öğretmen maaşıyla ailesine bakan Ali abimin yanına sığınmıştım. Yengem, bir yuva kurmam gerektiğini düşünerek (benden kurtulmak için) yeğeni olan eşim Nurcan ile tanışmama vesile oldu. Eşim ise kısmetiyle geldi ve kurumsal bir şirkette muhasebeci olarak iş hayatına başlamış oldum. Ali abim, oğullarım; Tarık Turan’ın, Taha Tuğrul’un ve Ahmet Alp’in isimlerini koyarak bizlere olduğu gibi yeğenlerine de ömürlerinin başında veliliğini yapmıştır.

      Velilik vasfını yüklediğimiz abim, memleketimizin Ankara’daki kapısıdır ki; hastası olan, okullusu olan, yolcusu olan herkesin sıcak bir çorba ve yatak veren konumunun yanında neticede beş çocuklu bir aile babalığı vardır. Dünya malına karşı son derecede kayıtsızdır, parasının hesabını СКАЧАТЬ