Название: Bulgaristan Türkleri Edebiyatında; Hiciv ve Mizah
Автор: Şaban Mahmudoğlu Kalkan
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-33-1
isbn:
Oturmasını beceremeyen erkek pantolonunun ağ yerinin dar olmasından bahsedermiş derler ya. Bende söz aramıza kalsın bu takım erkelere benzedim tıpkı. Hatta daha üstün bile çıktım onlardan. Dinleyin de anlatayım. Sofya’ya varmıştım geçenlerde. Dönüşte trende bir hadise vuku buldu. Rezil rüsva oldum. Yolculuk yaptığım küpede(1) tam karşıcığımda (karşımda) bir kadın oturuyordu. Beraber yolculuk yapacağız ya. Dur dedim kendi kendime, şunun yaşını sorayım ilkten. Vay başıma gelenler. Bir köpürmesin mi o kadın, kupe (vagon) dar geldi bana kuzum, vallahi dar geldi. Keşke yaşını soracağıma bir çimdikleseydim kadını, bu kadar darılmazdı sanırım. Babasını öldürmüşüm sanki bir kükredi, bir söylendi. Dinle dinleyebilirsen. Kültürlü değilmişim, dünyadan haberim yokmuş ve saire. Bak ben darılır demezdim. Kültüre gelince abla dedim ona, söylediklerin iftiradır. Ben her hafta “Halk Kültürü” gazetesini okurum.
Neyse, bir küpede yapayalnız yolculuğa devam ediyorum. Ama yalnız oturmaya gelmedik ya dünyaya, şöyle treni kupe, kupe bir dolaşayım dedim. Belki konacak bir dal bulurum. Derken, yedinci küpede Düdük Ali ile Şebek Sali’ yi görüverdim. İçim rahatladı birden. Oy oy bir de kızcağız oturmuş köşede. Hani kanatları olsa güzelliğinden uçuverecek. Yan geldim yanlarına. Bir de lafa karışır ümidiyle uçura yakın fıkralar anlatmaya başladım hiç istifini bozmadı ki.
–Kıza kır bir buçuk ker maşallah, dedim. Şeker elması gibi allanmış yanakları, ballanmış. Böylesi bir geçmeli elime.
Keşke dememiş olsaydım, kuzum kardeşim. O evvelce susan kız bir başladı bana:
–Sen nerelisin be balkan ayısı, ayılar ne zamandan beri ipsiz dolaşır hem?
Vay halime, vay! Yerin dibine battın sanki o anda. Kırağıda yanmış pırasa gördüğünüz varsa bilirsiniz. Tıpkı ona benzedim ben de. Hadi olan oldu. Orada utandığımızla kalsak neyse, ama şu Düdük Aliyle, Şebek Saliyi görür müsün? Trenden iner inmez yaydılar şu olayları. Şimdi beni gören
–Nasıldı o kız … Amma da iyi yolculuk, diyorlar.
Oysa ben uslu bir kişiyim. Kediyi sütten kovmayanlardanım, ama nereden de aklıma gelmişti o gün trene binince birkaç yüz gram rakıcık yutmuştum lokantada. Artık konuşan ben değildim, rakı konuşuyordu. Ama git de anlat insanlara. Kim inanır?
Raif TAİBOF 1967, Ardino “Yeni Hayat”, dergi, hiciv ve mizah sayfası, Sofya, 1967, N: 11
Fabllerde toplumun hataları canlı hayvanların veya cansız eşyaların dili ile dile getirilir ve tenkit edilir. Hiciv ve Mizah edebiyatında yıllardan beri kullanılan fabl (basne) büyükler için yerli edebiyatımıza 1955 yılında Niyazi Hüseyin tarafından getirildi. Latif Karagöz bu yolda ısrarla devam etti. Küçükler için daha sonraları da İshak Raşit tarafından fabl denemeleri yapıldı. İlk fabl basınımızda yer almasından sonra birçok şair ve yazarımız bu edebi türde kalem oynatmaya başladı. Onlar arasında en başarılı şu isimleri sayabiliriz. Latif Karagöz, Şaban Mahmut, Turhan Rasi, Hüseyin Köse, Memiş Mustafa, Mustafa Mutkov, Ali Tiryaki, Tahsin Ebazer, Mustafa Keloğlan vs.
Elma ağacı bir sabah gururlu, gururlu
Onu besleyen kara toprağa
Şöyle anlatıyordu.
Ben çok güzel bir ağacım
Yazık oldu bana yazık
Düştüm senin kara çamurlu koynuna
Sarıldın köklerime senden arınamadım
Şimdi boynum bükük, içim ezik
Elmaların olgunlaşıp koynuna düşer.
Onların kıymetini anlayınca sen
Çürürler birer, birer…
Anlatıyorlar yeşil dağlar varmış
0 dağlarda da ak, gök topraklar…
Düştüm senin kara çamurlu koynuna
Elmalarım kız yanağı gibi tatlı
Beyaz çinilere konmalı, elmalarım.
Konmalı da gümüş bıçaklarla soyulmalı
Burada elmalarım koynuna düşer
Düşe de çürüyüp gider…
Bırak beni utanıyorum senden
Kara toprak çirkin toprak
Söyle ne istiyorsun benden?
Kara toprak bu sözleri dinledi
Elma ağcına şöyle bir cevap söyledi:
Köklerin bana sarıldı, unutma sen
Bu kara çirkin topraklardır
Seni büyütüp besleyen!
Aramızda bazıları her gün
Gerçekler önünde kör
Ve bu elma ağacı gibi
Değil mi nankör!
Şaban MAHMUDOF “Yeni Işık”, gazete, ”Topuz”, hiciv ve mizah sayfası Sofya, 1967, N: 148
Sadece geceleri avlanan baykuş
Arıyorken fare, yılan, yumurta, kuş
Bekçisi uyuyan bir bostana ermiş
Düşünüp taşınarak kararı vermiş
Bırakmaya gelmez bu bolluğu malı
Hem yerim hem de doldururum çuvalı
Toplayıp doldurmuş ve kesip doğramış
Alıp giderken felakete uğramış
Görememiş basmış karpuz kabuğuna
Olanlar da işte o an olmuş ona
Ağır yükün altında hendeğe kaymış
Acı sancılar içinde birden aymış
Debelenmiş ve çabalanmış bir iki
Ama güç kuvvet bulup çıkamamış ki
Ağrıları çoğalmış sararıp solmuş
Sonun sonunda bekçiye teslim olmuş.
Mustafa KELOĞLAN “Hoşgörü”, dergi, Razgrat, 2003, N: 1
Aforizmler, bir duyguyu veya düşünceyi kısa, ince bir hivciv veya mizah ile etkili bir şekilde anlatan, söyleneni belli olan, bir veya birkaç cümledir. Bulgaristan Türkleri edebiyatına 1960 yıllarda Turhan Rasi tarafından getirildi. Bu edebi türde devamlı ürün verenler arasında şu isimler ilk akla gelenledir. İsmet Osman, İslam Beytullah, Servet Tatar, Hüsmen Mutaf, СКАЧАТЬ