Название: Bulgaristan Türkleri Edebiyatında; Hiciv ve Mizah
Автор: Şaban Mahmudoğlu Kalkan
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-33-1
isbn:
Nedir bunda keramet
Kalmamış hiç merhamet
İş yok, para yok, aşk yok
Varsın kopsun kıyamet!
Fahri Tahir, 2001, Kırcaali, Şiir, 1 Kasım 2001 tarihinde, Niyazi Hüseyin Bahtiyar’ın arşivinden alındı.
Elimde olmadan tutuldum aşka
Beni yerden yer attı ne yazık
Tattığım bu duygu her şeyden başka
Zamanla ok gibi battı ne yazık.
Yaşı olmuş altmış, aklı havada
Yeni yetme gibi, çapkın hovarda
Bıraktı sonunda beni de darda
Beni yedeklere kattı, ne yazık.
Ona inanmakla geldim oyuna
Adam dersin şöyle, baksan boyuna
Çekmiş olsa gerek kendi soyuna
Beni düşünmeden sattı ne yazık.
O, kendine hayran, kendine âşık,
Sanki sütten çıkmış bir akça kaşık
Hayatı düzensiz, karmakarışık
Pıtraklı belaya çattı ne yazık.
Bazen entel olur, bazen de kazak
Özü de sözü de edepten uzak
Tatlı sözleriyle kurup ta tuzak
Gidip başkasıyla yattı, ne yazık.
1994, Dobriç (Tolbuhin)
Şiir, 3 Kasım 2014 tarihinde Müellif tarafından Şaban M. Kalkan’a gönderilmiştir
Fıkralar en çok sevilen edebi türlerden biridir. Kökü halk edebiyatına dayanır. Hiciv ve mizah istifade edilerek olaylar nükteli olarak anlatılır. Fıkralar Hiciv ve Mizah edebiyatımızda önemli bir yer tutar. Fıkralar kısa yazılır, çok okunur. Onları içerik olarak ikiye ayırıyoruz:
Siyasi fıkralar
Sosyal fıkralar
En önemli fıkra yazarlarımız: Ahmet Tımış, Hasan Karahüseyin, İsmail Cambaz, Yusuf Kerim, Bahri İbrahim, Kazım Memiş, Salih Baklacı, Mehmet Bekir, Mustafa Bayramali, Aliş Sait, Mustafa Çete, Celil Yunus, Dinçer Haliçov, İbrahim Beyrullah vs.
Türkiye maliye ministri (bakanı) Ferit Melen, bu yıl vergilerin yükseltilmesi dolayısı ile malların fiyatlarının da pahalanacağı hakkında ki söylentileri yalanlamak için söylediği bir nutukta, ”Bazı malların fiyatlarında değişiklik olacaktır, fakat bu zamlar vahşi olmayacaktır”, dedi.
Bu nutuktan sonra bazı malların fiyatlarında şöyle değişiklikler yapıldı. Metre küpü 40 kuruş olan suyun fiyatı 80 kuruşa, 45 kuruş olan hava gazı 60 kuruşa, 26 kuruş olan elektrik 99 kuruşa çıktı. Umumiyetle malların fiyatında yüzde 20 den, yüzde 100 bir artış oldu.
Haklı Ferit Melen. Bunlar tamamıyla ehli, normal artış. Zira vahşi olmaları için hiç değilse, yüzde 500 veya 1000 artmaları lazım.
İsmail Cambazof, 1963, Sofya, “Yeni Hayat”, dergi, Sofya, 1963, N: 3
1.
Adam, şerbete azıcık daha fazla koy şu amonia selitre gübresini de tütünlerimiz boylansın.
Olmaz karı, akşama mastikayı neyle soğutacağım?
2.
– Kızım, gölde suyun azaldığını görmüyor musun?
– İşletmenin arabaları ile getireceğiz baba.
– Başkanın, brigadirlerin ahbaplarından ( yöneticilerin dostlarından) sıra bize gelince, tütün dikimi biter, kızım.
Mustafa Bayramalief “Yeni Işık”, gazete, hiciv ve mizah sayfası, ”Topuz”, Sofya, 1967, N: 67 (3 Haziran 1967)
Edebiyatımızda hikâyeye paralel olarak mizahi hikâye de XX. yüzyılın ikinci yarısında yer aldı. Bugüne kadar yapılan edebiyat tarihi araştırmalarına göre bizde ilk mizahi hikâye yazarımız Yusuf Kerim’dir. Bu dalda daha sonra birçok yazarımız kalem oynattı. Onları eserleri ve kaynakları ile sayalım:
Yusuf Kerim, “Yeni Hayat”, sayı: 1, 1965, “Hep Sülmanız’’, Mehmet Bekir, “Antoloji”, 1964, “Sihirli Mektup”, Kazım Memiş, “Yeni Hayat”, sayı: 6, 1966 “Her İşin Usulü Varmış”, Naci Ferhat “Yeni Hayat”, sayı:8, 1966, “Telden Tele”, Faik İsmail, “Yeni Hayat”, sayı: 10, “Arkan Sağlam mı?”, Yusuf Ahmet, “Yeni Hayat”, sayı:3, “Kumandan Halime”, Ahmet Tımış, “Yeni Hayat”, sayı:8-9, “Yuva Tamiri”, Sayit Kerim, “Rodoplardan Yankılar”, 1968, “Tahta Ayşe”, Süleyman Gavaz, “Yeni Hayat”, sayı:5, 1967, “Tranzistör”, Sabri Con, “Yeni Hayat” sayı:7, “Kedi Gözü”, Halit Aliaosman, “Yeni Hayat”, sayı:6, “Dışı Forma İçini Sorma”, Hüseyin Kösev, “Hak ve Özgürlük”, sayı:2, 1993, “Deli Mariya”, vs.
Kel Mahmut’ un ikizi Leylâ yirmi yaşıma bastığı halde bir türlü koca bulamıyordu. Pek öyle çirkin de değildi. Etli butlu, boyu postu yerinde bir kız. Amma yok mu şu açgözlü babası! Anasından emdiği sütü bile hesaba katarak, yüklüce baba hakkı istiyordu. Eve gelen dünürcülerin hepsi, Kel Mahmut’un is-teklerini duyunca: „ Allah daha hayırlı bir kısmet versin!“ duasıyla çekilip gidiyorlar, bir daha evin semtine uğramıyorlardı. Fakat ümit kapısı kapanır mı hiç? Leylâ da, anası da, babası da, her zaman kapı çalındıkça, yerlerinden sıçrıyor kulak kabartıyor, “Görücüdür“ diye bekliyorlardı.
Bir gün böyle, iki gün böyle, derken haftalar, aylar, seneler gelip geçti. Nihayet bir pazar sabahı kapı yine tıklatıldı. Anası, babası ve Leylâ cama üşüştüler, baktılar. Kız hafif bir çığlık kopardı:
–-Vay ana, ben bu adamı tanırım. Geçen hafta Cımbız Hurilerin düğününde peşime takılmıştı. Başka biriyle usul, usul yanıma sokularak: „Ben onun gerdanına bir leblebi koyarım. Leblebinin yuvarlandığı, yere kadar da sarı lira dizerim“, demişti.
Eh, öyleyse hiç şüphe yok, delikanlı, Leylâyı düğünde görmüş, beğenmıiş, sevmiş, arkasından koşmuş, evi öğrenmiş, nihayet kapıya dikilmiş, kızı istemiye gelmiş.
Hepsi sevinçten dolup taştı. Ana, küçük kıza bağırdı:
Fatme, koş kapıyı aç, bir adam geldi, içeri misafir odasına al, koş!.. Sonra kocasına dönerek:
– Şapşal şapşal bakıp durma… Sen de git, kendine biraz çeki düzen ver. Bu kıyafetle misafir karşısına çıkılmaz, dedi.
СКАЧАТЬ