Yabancı. Dinis Bülekov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yabancı - Dinis Bülekov страница 10

Название: Yabancı

Автор: Dinis Bülekov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-92-8

isbn:

СКАЧАТЬ küçük bıyıklı; ağabeyine mi öğretmeye çalışıyorsun? – Çok cesur davranıp kubararak yaklaşan Baygildi’nin hevesi kaçsa da, düşündüğü sözü söylemesi gerektiğini hissetti.

      Taştimir, her zamanki gibi, gülümsüyordu. Bak sen ona, bıyığına da takılıyor bu vinççi yiğit.

      – Ağabeyler biraz bağdan kurtulduğunda düzeltilmesi zor değil, – dedi Taştimir, burnu altındaki bıyığını düzeltmeyi de unutmadı.

      İkisi de birbirine sınayarak baktı. Sonra galiba, Baygildi şoför delikanlı ile işi ilerilere götürmemesinin hayırlı olacağını anladı. Bundan sonra:

      – Niçin acele ettirdin? – dedi, kaba davranmaya çalışarak.

      Taştimir onun gözlerine bakarak konuştu:

      – Çok tembellik yapıyorsun, ben şimdi arabayı kontrol ettirmeliyim.

      – Buraya bak. Kiminle ortak bu yer?

      – Ortaklığa ortak değil de. Benim bir pınarın yanında radyatörün contalarını söküp değiştirmem gerek.

      Tavlıkay’a gitmek için acele eden Baygildi birden öfkelendi.

      – Bekle, bekle niye şimdi radyatörü sökeceksin? Şimdi yine bir sefer yapman gerek. Niye ben seni bekleyip de yarına kadar yatayım mı yani bu cehennemde?

      Taştimir onun kendisini de rahatsız eden yerini fark edebildiğine sevindi. Bunun için dalga geçmek istedi.

      – Sen, daha kaynanalı olmaya da yetişiriz, dedin!… – Vinç-çinin dişlenen, biraz da kabuklanmış dudaklarını görüp ekledi. – Şey, kaynanan ile öpüşmemişsin galiba? Ha-haa…!…

      Baygildi kastı anladı. Yumruk salladı.

      – Çok söylenme!

      – Sen söylediğin için söylüyorum.

      – Yani, dil bu… Tabi olsa da olur. Birazdan, bizim ekibi oraya taşımak gerek. Yukarıda şöyle bir haber dolaşıyor. İşletme başkanı söyleyip durdu diye, şef dün söyledi.

      – Burada neyi kurutacak, pınarları mı yani? – Taştimir dayanamadı, kaşlarını çatıp, kahkahayla güldü. Baygildi bunu beğenmedi. Genç yaşında etrafını sarsıyor bir de.

      – Niye ağzını ayırıyorsun?

      Taştimir de gülmeyi kesti.

      – Kendin söyledin ya şimdi, – o gülümsüyordu hâlâ.

      – Sen bizde çoktandır mı çalışıyorsun? – Baygildi, ona doğru bir iki adım attı.

      – Çoktandır. Önce daha büyük bir şirkette çalıştım. Şimdi burada makineli seyyar bölümde çalışıyorum. Yakında bir yıl olacak.

      – Yıl? Ha-ha!… Çokmuş bu… Öyleyse neden ben seni daha önce görmedim?

      – Ben seni görmüştüm.

      – Dalga geçmek istiyorsun, sümüklü burun!

      – Ya, söyle hadi, bizim PMK’nın merkezi nerede?

      – İşimbay’da; dostum. Şubesi Tavlıkay’da.

      – Biliyormuşsun! E, sen bu taraflardan mısın?

      – Ne bu, sorguya mı çekiyorsun?

      – Yok dostça; merak ediyorum.

      – Öyleyse söylüyorum: Ben de bu İşimbay’danım.

      Baygildi biraz sessiz durdu. Ondan sonra dile geldi.

      – Hadi gerçekten mi, ismin ne?

      – Taştimir.

      – Gerçekten de Taştimir arkadaş, şimdi sen söyleyince düşündüm de bu dağ taş arasında niçin bataklığı kurutmamız gerekiyor ki? Yüzşişme etrafını ben iyi biliyorum, çok dolaştım. Pınarları sayısız elbette söylemeye gerek yok.

      – Şey, gerçek bir haber mi veriyorsun yoksa?

      Onlar sakin bir şekilde konuşmaya başladı..

      – Şey yani, işyerinde böyle bir haber dolaşıyor. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz mı diyorlardı?

      – Orası öyle. Sadece ben işitmedim. Bu ilçede işi yoluna koyup, dönmem gerekiyor çabucak. PMK’nın Tavlıkay’a şubeyi taşıması da bu ilçe merkezi yanındaki bataklığı kurutmak içindi tam olarak. Etrafta dağlar, işçi sitesini de büyütmek gerek. Ayrıca burası ilçe merkezinin yanında da işte niye bu büyük meydandan faydalanılmıyor? Üstüne üstlük masa üzeri gibi dümdüz o yer.

      – Ha-hay, boşuna konuşuyorsun, – Baygildi çok görmüş kişiler gibi elini salladı. Merkezdeki işletmeden koparınca, hangi ilçe başkanlığı seni PMK yerindeki iş bitmeden geri gönderecek ki şimdi? Görmüyor musun, kolhoza pek çok faydamız dokunuyor: Çok güzel, sebze deposu inşa ediyoruz. Kendimiz kazıyoruz, kendimiz taşıyoruz parçalarını… Teknik yeterli, iş yapan eller de çok. Hangi aptal bu iş gücünden vazgeçsin.

      Taştimir ciddileşti.

      – Ancak bu hiç doğru değil. Bizim cumhuriyetimizde PMK yardımına muhtaç pek çok ilçe var. Tarım arazilerini su basan kolhozlar çok. E, biz ise burada sebze deposu yapıyoruz.

      – Kızma yaşlı moruk. Baygildi şimdi dostane bir sese geçti. Sen doğru söylüyorsun elbette. Ama bu da kötü değil ki bizim için. İş yürüyor, çalışma listesi kapanıyor, para geliyor. Hatta çok geliyor. Çok geçmeden kolhozlarda yem çukuru da kazmaya başlayacağız. O zaman harika olacak!…

      Taştimir sinirlenip ayağının altındaki tuğla keseğini tepip uçurdu.

      – Adil değil bu!

      – Adaleti gökte ara dostum! – Baygildi aniden yaklaştı ve Taştimir’in omzuna dokundu: – Baksana, sen de acele ediyorsun, ben de, dediğim gibi. Haydi, hızlıca boşaltalım öyleyse. Sen, pınar boyunda radyatörünle daha fazla uğraşma şimdi. Ben de bugün Tavlıkay’a, – Baygildi avucunun kemikleri ile boynunu kesip gösterdi. – Benim kesinlikle dönüp gitmem gerek. Ne yani… – O sesini alçalttı. Sen iyi bir yiğit gibi görünüyorsun, gizlemek olmaz şimdi. Bir başı örtülü bülbül ele geçirmeye çabalıyor. Konuşulmuştu. Bir yerden içki bulayım da… Güzel, gavur kızı!…

      Baygildi şoförün cevabını beklemedi. Vinç kabinine girdi ve arabasının motorunu bağırta bağırta, işe koyuldu. Taştimir ona bir süre şaşkın şaşkın baktı, başını salladı: böyle kötü sözlü adama da bülbül düşüyormuş…

      Yük boşaltımının bitmesiyle, Taştimir acele edip kabine oturdu. Ardından Baygildi bağırdı:

      – Dostum, Taşti-mi-ir, geç kalmaa!…

      Vinççi СКАЧАТЬ