Yabancı. Dinis Bülekov
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yabancı - Dinis Bülekov страница 5

Название: Yabancı

Автор: Dinis Bülekov

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-92-8

isbn:

СКАЧАТЬ diğer tarafında Keleşküzi gibi temiz sulu pınarlar da pek çok. Savaştan dönmeyen erler, yiğitler de zamanında çok olmuştur belki de. Onları ağlayarak bekleyen, seven yârlerinin gözleri olarak, bu sayısız pınarlar, dağlar arasına saçılmış. Her yanda bir pınar; küçükleri de büyükleri de var. Tabi, düşmana giden bahadırlar da o günlerde farklı yaşlarda savaşa gitmiş. Mevsile’nin düşüncesine göre, işte bunun için pınarlar da irili ufaklı; yârlerini, erlerini bekleyenler de çeşitli yaşlarda olmuşlar. Bu hiç şüphesiz böyledir. Çünkü aşk yaşa bakmaz, derler. Mevsile’nin bunun hakkında daha önce işittikleri de var. Bu duygu, günah endişesi, ne kadar beklese de hiç gelmiyor. Yanlışlıkla onun yanından geçip gitmesinden korkuyor kız. Artık Mevsile de kendi pınarını bulmalı. Onu hiç şüphesiz bulacak o. Geçen yıl çileğe gittiğinde böyle bir yer gördü. Böyle bir kaya altı. Kayası bembeyaz. Kaya denilse de o bir dağ. Halk onu Aktübe (Aktepe) diye adlandırıyor, oraya gidip hâlâ kireç kazıyorlar. Önceleri bütün köylerin evlerin içerisini de dışarısını da bu kayadan alınan kireç ile badanalamışlar. Evet, ilginç, şimdi yukarıdan yani uçaktan bakıldığında onların yaşadığı yer muhtemelen ışıl ışıldır. Çünkü dağ, taş, orman, güneşte ışıldayan ırmaklar, göller, yıldız gibi parlayan sayısız pınarlar, bunlar arasında yüksek yüksek dağlar, bulutlara uzanan taş kayalarla çevrelenen, kendisi bir nur olan, evleri beyaza boyanan köyler serpilmiş. Birileri, ama sizin köylerde yaşamak zor, hava gelmiyor, kuyudakiler gibi sıkıntı içinde yaşıyorsunuz, diyor. Bunu, genelde, bozkır tarafından ara sıra gelenler söylüyor. Onlar nereden anlayacak bunları? Bu güzellikler yabancı. Mevsile, bu memleketinden ayrılırsa sararıp ölür. Ufa’ya enstitüye pek çok kez davet etseler de gitmedi. Daha doğrusu, yola çıktı, gitti, geldi ve köyünden tekrar dışarı çıkmamaya kendi kendine söz verdi. Nasihat veren annesine de şakayla şöyle dedi:

      – Orada biliyor musun, herkes göz önünde çalışıyor anne. Öyle geniş ki. Örtüyü değiştirip kapatmak için çalı çırpı bile yok. Şehir dedikleri yerde cadde ortasında herkesi ağızlarına baktırarak morojnıy34 dedikleri şeyi yiyorlar, su içiyorlar. Güzel görünen hanımlar da, anne, ağızlarını ayırıp caddeleri kaplarcasına gülüyorlar. Bırak, ısrar etme…

      – Tamam öyleyse kızım, – Serbiyamal Abla olumlu biri, ona bunlar yetti. Daha çok da Mevsile’nin söylediklerini beğenmedi.

      Mevsile burada, kendi doğup büyüdüğü yerde, ömrünü geçirecek. Burada onun kemikleri yatacak. İnsan ölünce toprağa dönecekmiş, yani balçığa. Bunun hakkında onun okudukları da var. Ondan çömlek yaparlar, tabak, tas… Mevsile öldükten sonra herhangi birinin elinde tabak olup, içkici kötü bir adama değersiz kap olarak hizmet etmek de istemiyor. Haydi, dağlı taşlı memleketinden onu kaderi ayırmasın. Bütün hayali bu. İşte bu his, şüphesiz Aktübe yanındaki pınarına ismini verecek. Bir düşünürsen, o kimden, hangi yârden eksik? Sevdiği gelmezse, kendisi arayıp bulur. Bir kitapta okudu o. İnsan doğduğunda yarım aşklı olarak yaratılırmış. Sonra o, kendisinin ikinci yarısını arayıp kavuşurmuş diye. Alın yazısı Mevsile’ye de gelir. Geleceği, gün gibi açık.

      Genelde Mevsile kendilerinin yılan gibi kıvrılarak kâh asker kayışı gibi olan yoldaki taş kayaları belinden sararak, kâh az olan ovalara çıkar çıkmaz ok gibi öne atılarak, bazen şırıldayan bazen hüzünlenen ya da olmasa gün yüzüne çıkmaktan usanmış gibi aniden ağaçlığı yarıp, sık kara ormanlar arasına atılan, ondan sonra da uzun zaman görünmediği için özür diliyor gibi, sanki hiçbir günah işlemedim der gibi, beklenmedik bir yerde, aydınlığa zıplayarak çıkan Aknögöş’ünü, memleket ışığını işte böyle düşüncelerle gözünün önüne getirdi. İlk olarak Aknögöş, kıvrıla kıvrıla onların ilçelerindeki bütün köylere de girip çıkıyor denilebilir. Bir başka deyişle, Aknögöş’e onların tarafındaki bütün pınarlar da kendi suyunu ulaştırıyor. Birileri sadece damlayarak, ikincileri avuçlayarak, artık üçüncüleri de çift avuçla… Tabi Aknögöş kendisi de onlardan hasıl oluyor. Dağlardan ayrılıp, ovalara ulaşınca da o yayılıp, rahat rahat akmaya başlıyor. Aknögöş’e kendi gücü nisbetinde suyunu veren pınarlar, yürek derecelerine bakarak aşklarını canından koparan bizim tarafın hanımları demekse, Aknögöş de çok heyecanlı bir sevgiyi ulaştıran kutsal bir ırmak oluyor değil mi?

      Tam böyle. Mevsile, büyükannesinin bir şarkısını da çok iyi hatırlıyor. Şöyle diyerek şarkı söylemeye başladı o.

      Aknögöşüm denilen su nerede

      Aknögöşüm akıyor tuğayda 35

      Aknögöşümün suyunu içtiysen,

      Cana rahat, vücuda büyük fayda…

      “Cana rahat” ırmak olunca, Aknögöş’ü onların, işte bu dağlı taşlı yörede yaşayanların duygularını başkalarına ulaştıran bir elçi oluyor değil mi? Sevgi elçisi! Aknögöş gide gide Ağizil’e (Ak İdil) katılıyor, Ağizil’den sonra denizlere ulaşmak istiyor…

      Pınar yanındaki kadife çimende dizlerinin üzerinde oturan kız kısacık vakitte işte ne kadar çok şey düşündü. Tabi ona yeme içme gerekmez, hayal etmek için imkân ister o. Tam divane. Mevsile namaz kılmaya hazırlanan biri gibi, avuçlarıyla pınar suyunu aldı ve doldurup parmak aralarından süzüp billur damlalar akıtarak, soğukluğu dişine geçen Keleşküzi şerbetini sıcaktan buruşan bir ahududuya benzeyen dudaklarına yaklaştırdı. Kızın dudakları, sanki, bu ihtişamlı nemi arzuyla bekleyen, üzerine çiy düşmüş bir kiraza benzeyerek, mayıs güneşinde parlamaya başladı.

      Avucundan düşen damlalarla birlikte Mevsile kendisi de tatlı tatlı güldü. Bundan sonra yaramaz gözlerini oynatıp etrafa göz attıktan sonra dikkatlice gömleğinin üstteki iki düğmesini çözdü. Göğsü açılınca, hoş kokulu, yeni hazırlanmış yuvarlak yağ gibi toplanan sıkı kız göğüsleri, kendi beyazlığında güneş ışıkları ile yarışır gibi utangaçça özgürlüğe yeltendi. Mevsile hızlıca avuçlarıyla yeniden su alıp onları parmak aralarından akıtıp bitirir bitirmez göğüslerinin orman böğürtlenlerine benzeyen pembeliğini ıslattı ve kalan damlaları, ilahî güzellik belgelerini, yüzüne doğru kaldırarak, pınarın akıp gittiği tarafa serpti. Hemen, bir de onun hislerini, onun muhabbetini, duygularını bu su büyük yurda alıp gitsin diye. Belki, onun ikinci yarısı, Aknögöş’ten su içtiğinde onun varlığını hisseder.

      O, aceleyle gömleğinin düğmelerini ilikledi.

      Daha yeni buradan bir düğün alayı geçti. Kiyevkaşını çevreleyip dar patikadan geldiler. Mevsile iki genç yüreğe sevgiyle baktı. Kenardan baktı, elbette, gizlenerek. Şimdi o diz çöküp, aniden kolları ile taşa dayanıp, su dibine göz attı. Orada parlayan güvey paraları duruyordu. Gelenek şöyle: Paraları ilk kim görürse o bahtlı olur. Hem de o alır. Kız önce paralara merakla baktı. Ondan sonra eliyle almaya yeltendi. Ama büyükannesinin söylediklerini hatırlayınca durdu. Onu ağzı ile alan kişi daha bahtlı olurmuş. Güvey ile gelinin hissettiği mutluluklardan ona da pay çıkarmış. Mevsile çok düşünmedi, dişleri takırdatan suya eğildi ve yanan iki yüzünü batırıp dudakları ile parayı kaptı. Birisini aldı, ancak paralar iki taneydi. İkincisini öyle elle bile almak mümkün değil. Pınarın çukur bir yerinde paralar duruyordu. Ne olursa olsun dedi ve onu, eli ile aldı. Ancak sonra o üzüldü. Tüh, niye böyle yaptım diye. Su dibinde dursaydı daha iyi olurdu.

      Mevsile, СКАЧАТЬ



<p>34</p>

Dondurma. (Rusça)

<p>35</p>

Nehir boyunca olan çalılık, ağaçlık.