– Caylıbay yerinde mi dedi soğuk bir sesle.
– Meşgul.
– Meşguliyeti biter mi bu yıl deyip öfkesini de dile getirdi.
Kız, omzunu silkti.
– Bir bakıversene, Kökmoynak’tan Asıravbay geldi de.
– Moskova’dan gelmiş olsanız de şimdi kabul etmesi mümkün değil sizi.
– Beni kabul eder, kurban olayım.
– Poymite, tam lyudi, şetelden.30
– Ben ise o itin aynı avılda birlikte büyüdüğü dostuyum.
Sekreter kız kaşlarını yıktı.
– Hangi itin?
– Caylıbay itinin.
– Kak vı smeete, tak Jaylıbay Sembayeviçti31… Sekreter kız “Bu nasıl bir bela!” der gibi döşündeki şişkin çifte şamanayı32 eliyle bastırdı: On je… On je…33
Kızın soluğu kesilip hıçkırıp durmasıyla hiç mi hiç ilgilenmiyor.
– Yurt dışı, murt dışı anlamam ben; doğru içeri gireceğim şimdi deyip yerinden kalktı.
Kız hemen telefona sarıldı.
– Evet… Asıravbay, Caylıbay’ın sesini uzaktan da olsa açık işitti.
– Caylıbay Sembayeviç, affedersiniz… Burada biri var, doğruca… Söz dinlemiyor hiçbir şekilde.
– Kim?
– Govorit Kökmoynak,34 Asıravbay…
Öbür taraftaki ses bir müddet kesildi. Neden sonra;
– Ahizeyi ver bakayım dedi.
Ahize eline değer değmez Asıravbay bağırmaya başladı.
– Hey Caylıbay, selamünaleyküm!
– Nasılsın?
– İyiyim de içeri giremiyorum.
– İçeride yabancılar oturuyor. Sen şöyle yap; öğleye doğru gel. Öyle yap!
Asıravbay böyle bir durumda hayır öyle yapmam diyemedi. Gelir gelmez içeri girmediğine pişman olmuş değil, bilakis sokağa neşeli bir ruh hâliyle çıktı. Saatine baktı, henüz on buçuktu. Kaldırım boyunca biraz yürüdü. Oğlu ile gelininin gök pazardaki35 dükkânına gidip bir göreyim dedi, sonra vazgeçti. Temiz işe ticareti karıştırmak istemedi. Büfeden bir iki gazete alıp dostunun çalıştığı binanın yanındaki küçük bahçede bulunan bir oturağa yerleşti; elindekileri bir öteye bir beriye çevirdi ama doğru dürüst okumadı; aklı tamamen Caylıbay’da. Kökmoynak’ta doğdu, Kökmoynak’tan çıktı ne de olsa. Hepsinden önemlisi budur. Ya Kökmoynak’tan çıkan Caylıbay’ın Almatı’nın ortasındaki bu göz kamaştırıcı binanın başköşesinde oturması… Şükür, şükür… E, sonra Allah’ın kudretiyle Asıravbay’ın en samimi dostu bu Caylıbay oldu. Son yıllarda çok sık görüşmedikleri doğru. Dostu bugünkü gibi yükselmiş olmadığı geçen yıllarda ailesiyle birlikte avıla sık sık uğrardı. İlkin dul yengesinin evinde geceler, ertesi gün Asıravbay’a gelirdi. Hem de bir oğlunu omzuna bindirip bir oğlunun elinden tutarak bizzat Asıravbay getirirdi onları eve. Bu arada Caylıbay için geceleyin hususi kesilen semiz şişeğin etinden yapılmış sıcak kavurma Gülcemal’in sofrasında dumanı çıkararak hazır beklerdi. Kaymak, sütte ezilmiş katık, kuru üzüm gibi kurumuş sarı kurut, peynir, şekerli darı talkanı36 ve daha bir sürü şey… Bunlar sıcak kavurmaya girişir girişmez Kökmoynak’ın tozunu toprağını vaktiyle birlikte altüst ettikleri, biri on yıl mektebe devam etmesine rağmen kendi adını bile başkasından kopya çeken, biri tahsile devam edecek imkânı olmadığı için çaresiz avılda kalan ve köylünün kazanında kaynayıp giden sınıftaşları toplanırdı. Gülcemal’in sandığındaki iki üç şişenin başı görünüverirdi. Ondan sonra uğuldamaya başlardı bunlar. Kavurmadan sonra kebap pişerdi, ardından ise kelle. Bu arada çocuklar da dükkâna birkaç kere çaparak gidip gelirlerdi. Vakit geçtikçe konuşulmayan konu kalmazdı. Daha çok Caylıbay konuşurdu. Hepsi birlikte onun ağzına bakardı. Dünyada neler olup bitiyor, yarın ne olacak, hepsini bilirdi Caylıbay. Her meseleye ayrıntısıyla girip enikonu yorulduktan sonra da insan hayatının anlamı, iyilik, insanlık konularına girerdi. Sınıftaşları aralarından böyle gönlü yüce, bilgili ve ateşli bir hatibin çıkmış olmasına hem seviniyor hem ağzı açık hayret ediyorlardı. Hayret ediyorlardı çünkü daha dün aralarında kimseden geride kalmayan ancak kimseden ileri de gitmeyen herkes gibi bir insan olan Caylıbay’ın birkaç yıl içinde filozofa, siyaset bilimciye ve ansiklopediye nasıl dönüştüğüne akıl erdiremiyorlardı. Yoksa Caylıbay ileri zekâsını, geniş anlayışını, derin düşüncesini onlara göstermeden içinde mi saklamıştı?..
Hakkını yememek lazım, saat tam birde Caylıbay, Asıravbay’ı girişte karşıladı. Dostunu samimice kucaklayarak öptü, Asıravbay da dostluk işareti olarak sırtına vurarak karşılık verdi.
Çalışma odasının arkasında özel bir dinlenme odası daha varmış. Küçük bir divan, büyük bir buzdolabı, bir de masa var. Yer ise halı döşeli.
Sekreter kız sofra hazırladı. Masanın üstü bir anda sucuk, sarı yağ, kara havyar, şeker ve şekerleme ile doldu. Sıcak çayı yudumlarken evvela Kökmoynak sakinlerini gözden geçirdiler. Parmaklarını bükerek sayınca kendi önündekilerin bayağı seyreldiğini anladılar. Hatta kendileriyle birlikte büyüyenlerden üç dördü de bâki âleme göç etmişler.
– Hayat böyle böyle tezek gibi süpürüyor herkesi işte dedi Asıravbay mahzunca.
– Elden ne gelir deyip iç geçirdi Caylıbay.
– Birbirimizi de seyrek görür olduk.
– Ne yaparsın… Ben şunlara bağlıyım. Caylıbay yan yana duran iki üç telefona baktı: Mecbur…
– Tabii, deyip Asıravbay dostuna nedense acıyarak baktı: Vazife denen belanın çevresinde dolaşanların hürriyetleri ellerinde olmuyor… Ne olursa olsun halk senden razı. Caylıbay’ımız var deyince Kökmoynak’ı sallıyoruz.
Caylıbay gülümsedi. Asıravbay’ın boğazına bir söz daha takıldı. Söylesem mi, söylemesemmi diye bir türlü karar veremediği sözler var. Erimbet aksakalın СКАЧАТЬ
30
“Anlayın lütfen, yanında birileri var, yurt dışından.”
31
“Nasıl cesaret ediyorsunuz, böyle Caylıbay Sembayeç’i…”
32
Şamana veya şepeten, Kazakçada “äñgelek” denen kokulu küçük bir kavun türüdür.
33
“O var ya… O var ya…”
34
“Kökmoynak diyor.”
35
Gök pazar, sebze, meyve ve gıda maddeleri satılan yarı açık pazar.
36
Talqan/talkan, kavrulmuş mısır, buğday ve darı unu ve bundan yapılan yemektir.