Yol. Nesipbek Dawtayulı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yol - Nesipbek Dawtayulı страница 13

Название: Yol

Автор: Nesipbek Dawtayulı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-57-2

isbn:

СКАЧАТЬ hiçbir zaman hiç kimseye olan güvencini yoğaltmasın. Sonra anana söyle, bana geleceğim diye boşuna zahmet çekip yorulmasın. Vaziyet bu. Diriyim çok şükür. Bir zamanlar cephede bir bacağını kaybettikten sonra gelip bize ders veren Emirekul’e öğrenciler “Vay, koltuk değneği geliyor…” deyip gülerlerdi. En fazla bana da öyle yaparlar…” Asıravbay zorla gülümsedi. “Yorulmasın anan. Burada, çok şükür, siz varsınız… Kaynatan imanlı adammış, nereden bileyim… Ömrümüz gerçek iyiyi tanımayarak sahte iyinin çevresinde dolanmakla geçiyor, vay it vay…”

      – Başka ileteceğiniz bir şey var mı?

      – İleteceğim bunlar, daha fazla uzatmadan ahali işe girişsin. Bunu Türkbay dedene iyice tembihle. Parayı da ona teslim et.

      Oğlu çıkıp gittikten sonra kesilmiş ayağına gözü ilişti. Allah’ın işi işte dedi içinden kendi kendini teselli ederek; uzvun kemliği hiçbir şey değil, Allah niyet kemliğinden saklasın. İnsanların birbirini arayıp sormuş olması, arayıp soruyor olması ve arayıp soracak olması her şeyden önce niyet düzgünlüğü ve temizliğinden olmalıdır. Evet, öyle, öyle… Başka nedir ki…

      Kökmoynak’tan şimdi belli belirsiz bir haberler geliyor. Resim öğretmeni Kökmoynak mektebine her hâlükârda Asıravbay’ın adını vermek gerektiği meselesini gündeme getirmiş. Ayrıca “Kökmoynak’tan Çıkan Yeleli Kurt” adlı altı defter hacminde belgeli bir eser yazıp ilçe gazetesi yazı işleri müdürüne götürmüş. “Bu eserinizi gazete üslubuyla yeniden yazmanız gerektiğini bir yana koyuyorum; daha önemlisi eserde bazı kişilerle ilgili yakışıksız sözler var. Biz kaymakamlığın çıkardığı bir gazeteyiz. Edebî şekilde söylemek gerekirse kaymakamlığın saçtığı darıyı derip yiyoruz ve bu şekilde çoluk çocuğumuza bakıyoruz. Bu yüzden, evladım, bu yazdıklarınız bize uygun değildir.” diyerek uğurlamış öğretmeni, yazı işleri müdürü.

      KİŞİ İYESİ

      (Hikâye)

      Oyıl Arkarlı Geçidi’ni karakuş kaplamıştı… Kencegazi on iki on üç yaşında idi; geçidin güneyi ile kuzeyinde Kızılların kovalayıp Akların42 kaçtığı, Akların kovalayıp Kızılların kaçtığı o kızılca kıyamette de böyle kaplamıştı karakuş. Eteğin aşağısındaki küçük çukurlarda kurulu avıllar, Aklar da gelse Kızıllar da gelse altüst oluyordu o zamanlar. Akın ve baskın yaparak at üstünde yaşayan askerlerin azgınlığı ve aygırlığı da fena oluyormuş. Avıllar bütün malını önüne katıp, çoluk çocuğunu terkisine atıp çöle doğru göçüp gitmişti. İşte o vakitler -Akların askeri mi, Kızılların askeri mi hangisi ise- askerler böyle boşalmış avıllardan birinde bir iki gün kalmıştı. Kışın en şiddetli zamanı idi. Karınları acıkmış olmalı ki Arkarlı’da hayvan avlamışlar, geçidin altını üstüne getirmişlerdi. Eti yenir mi, yenmez mi diye ayırt etmeksizin önlerine geleni vurmuşlar, kaçanı kovalayıp yere sermişlerdi. Bir gün çat pat patlayan tüfek sesinden korkmuş değirmenin yanında dinelmiş duruyordu, karşı yamacın kalın karını göğüsleyip yara yara kendisine doğru gelmekte olan gökbörüyü43 gördü. Dana kadar kurt o hızla tam dibinden geçerek kapısı açık duran ahıra giriverdi. Bağrı tamamen buz tutmuş kurt, ahırın karanlık bir köşesinde böğrü körük gibi inip kalkarak durdu. Kanlı gözleri bomboz. Hırlıyor mu, çeniliyor mu belli değil, sesi tuhaf bir biçimde acıklı. “Canımı kurtarmak için geldim.” der gibi. Şaşkınlığı geçip aklını başına devşirmeden üç dört asker çıkageldi yakıp yıkarak. Hangi kudret söylettiyse “Şu yana doğru kayıp gitti.” diyerek başka tarafa yönlendirdi onları. Ahıra tekrar girdi fakat kurt yok, nereden, kaçan,44 nasıl çıkıp gittiğini fark etmemişti. Evdeki iki çoban köpeğinin ürümeyerek sessiz kalışına da hayret etmişti. Hatta kuyruklarını apış arasına kıstırıp eteğin aşağısındaki çukura dereye inmişlerdi…

      Düş mü görüyor, gerçek mi? Düş dese uyanık. Gerçek dese inanılacak gibi değil. O yüzden o gün bu gündür hiç kimseye bu olaydan söz etmiş değil. Gülerler diye düşündü. Biraz kaçırmış demeleri de pek âlâ mümkün.

      Daha sonra gökbörünün bir iki kez düşüne girmişliği var. Görüyordu lakin ne olup ne bittiğini uyandığında hatırlamıyordu.

      En son bu kıtlığın arifesinde düşüne girdi. Dehşetli bir şey; bunun danasını düvesini, kuzusunu oğlağını kovalayıp ahıra soktu ve ardına göğe bakarak uluyup durdu. Ancak sesi işitilmiyor. Belinleyerek uyandı.

* * *

      O zamanın yeniyetmesi, bugünün olgun erkeği Kencegazi’nin Arkarlı Geçidi’ni o yıllarda kaplayan karakuşun aradan şu kadar vakit geçtikten sonra daha kalabalık olarak gelip geçidi kaplayacağı aklına gelir miydi?..

* * *

      Kalabalık karakuş ile Arkarlı artta kaldı. İlkyazın ılık havası; toprağın çamuru yeni yeni yaşlığı gidip kurumaya başlamış. At arabası yolundan iki kişi geliyor. Kencegazi’nin omzunda ala heybe, elinde uzun namlulu fitilli tüfek, karısının sırtında çocuk. Büyük bir örtüyle sarıp bağlamış.

      Yola erkenden çıktılar. Güneş zirveye dayandı. Yürüyüşleri verimsiz, kımıl kımıl. Geçitten çok çok beş altı çağrım kadar ıradılar. Gözleri önlerinde duran, enine nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan kıranda. Ona ulaşırlarsa öbür yanda ana yol var. Oraya değin de bunun gibi kıraç bozkır. Bu akıllarına geldikçe “Ya Rabbi, sen yâr olmazsan…” deyiveriyor ikisi birden.

      Bunların tek ümidi ana yolun boyundaki istasyon. Orada kadının dayısı yaşıyor. At arabası ile yolcu taşıyor. Yeme içme bakımından yokluk çekmeyen biriydi. Lakin şimdi kim bilir… Kıtlık ve açlıktan dolayı handiyse bütün elin kazanı devrilip kalmadı mı!.. Her şeye rağmen bunların başka gidecek yeri, sığınacak dağı yok.

      Ala heybede değirmenin yanından yöresinden süpürdükleri, küf kokusu burnun direğini kıran aşlık kalıntılarından öğütüp kışın yediklerinden tasarruf ettikleri talkan45 ile kışın vurdukları erkek argalinin bir parça eti var. Pişirilmiş. Sırttaki bir yaşındaki çocuk dırıldanmaya başlayıp buna bir de kendi hâlsizlikleri de eklenince mecburen mola verdiler. Çocuğa çiğneyip talkan verdiler; kendileri ise ağızlarına birer parça argali eti attılar ve yutmadan usul usul sorudular.

      – Allah’ın kudretine kurban olayım dedi kadın.

      – Neyi diyorsun? Erkek başını kaldırdı.

      – Şu argaliyi çıkardı karşımıza.

      – Doğru söylüyorsun.

      – Tek başına…

      – Sürüsünden bir sebeple ayrılmış demek.

      – Ölmeyene ölü balık…

      – Bizim nasibimiz ise argali. Konur argali.

* * *

      Kasım ayının sonunda kestikleri tek danalarının eti daha ocak ayında tükenmeye yüz tutmuştu. Artık kalanı ile yaza çıkmak şüpheli idi. Arkarlı’nın yabani СКАЧАТЬ



<p>42</p>

Ekim İhtilali’nden sonra 1917-1920 yıllarındaki iş savaşta Bolşeviklere Kızıllar, Menşeviklere ise Aklar denmiştir.

<p>43</p>

Kökböri/gökbörü, bozkurt demektir.

<p>44</p>

Qaşan/kaçan: Ne zaman, ne vakit.

<p>45</p>

Talqan/talkan, kavrulmuş mısır, buğday ve darı unu ve bundan yapılan yemektir.