Caylıbay bir müddet sessiz oturdu.
– O işten bir netice çıkmaz herhâlde. Ticaretle uğraşan yiğitlerimizi yakalamak mümkün değil; bugün Almatı’da, yarın Astana’da veya yurt dışındalar dedi Caylıbay. Devir böyle.
– Öyleyse bütün halkın önünde ettiğiniz vaat unutulup gidecek mi deyip Asıravbay elindeki çay dolu fincanı masanın üstüne koyuverdi: Öyle mi yani?..
– Vaat derken…
– Vaat, Allah sözüdür, Caylıbay.
– Sen hiç değişmemişsin dedi Caylıbay, sorgularcasına bakarak. Aynı çocukluğundaki gibisin…
– Yahu Caylıbay, hesap açın, ilkin ben para yatıracağım diyen herkesten önce sen değil miydin?
– Söylüyorum ya, tıpkı çocukluğundaki gibisin. Ben halka önayak olmak için öyle yaptım. Onları teşvik edeyim dedim, yoksa ben para mı basıyorum. Sen de biliyorsun, iki oğlan yurt dışında okuyor. Kızım ile güveyiye merkezden daire aldık. Almatı’nın fiyatlarını duymuşsundur…
Asıravbay kendinden geçti. Kırgınlık, pişmanlık, üzgünlük karışık bir duygu içini yaktı, gözünün önü puslandı.
O pusarığın arasından Caylıbay’ın yassı kavun biçimli uzun başı zar zor görünüyor.
– Senin iki çocuğun yurt dışında okuyorsa Kökmoynak’ın bütün çocuklarının okuduğu mektep -sıvası düşmüş, temeli oyulmuş, çatısı delinmiş- yıkılmak üzeredir.
– Sakin ol dedi Caylıbay soğuk bir sesle. Bağırıp çağırmakla hiç kimsenin evi yıkılmaz.
– Yıkılıyor işte.
– Dinle. Önümüzdeki yıldan itibaren üç yıl “avıl yılı” ilan edildi. Hükûmet avıllara hadsiz yardımda bulunacak. Her gördüğüne el açmanın anlamı ne, para kendiliğinden gelirken?
– Peki ya kendimiz?.. Avılımız için kendimiz bir kişilik, bir erlik yapmayacak mıyız?
– Felsefeyi bırak şimdi.
Sohbetleri artık tatsızlaştı. Asıravbay’ın çıkmaza girdiği andı bu. Ya Rabbi, şimdi Kökmoynak’a varınca ne diyecekti? Bomboş elle nasıl çıkacak milletin karşısına? Halk bekliyor, ümit ediyor. Alet edevatınızla birlikte hazır kıta bekleyin deyip gitmişti. Tüh, yazık. Sart,37 zekâsıyla bayırmış… Olacak da olacak, yapacağız da yapacağız deyip pes etmeyen; önüne dağ çıksa dağa tırmanan, taş rast gelse taşa çıkan; bu heyecanlı ve ateşli deli karakter kimden geçti buna! Ne zaman görsen hareket hâlinde, oraya buraya koşturup duruyor. Nereye iviyor, neye iviyor? Bu dünya ona gerek mi? O olmasa bu dünya viran kalacakmış çoluk çocuğunu utuyor. Ev işlerini ite kaka yalnız başına çekip çeviren karısı ise bir deri bir kemik kaldı. Sanki bir tahta at. Arada sırada bir coşup oynaşmak istese sıcak ve yumuşak bir ten arzulayan eli, domalıç kaburga ile çıkıntılaşmış kalçaya değer değmez sırtını dönüveriyor. Yaşları yakın iki kızının geçen kış bir mavi paltoyu sırayla giymeleri başka bir mesele… Yo, olmaz, yoksulluk bir kusur değil. İnsan defalarca zenginleşmiş, defalarca fakirleşmiştir; defalarca fakirleşmiş, defalarca zenginleşmiştir. Aynı derinin içinde hep dolmuş hem solmuştur…
Başkasını bilmem ama Asıravbay bugününe de şükretmektedir. Bir yağı akıp suyu taşıp dökülmese de yiyecek yemeği, parıl parıl etmese de giyecek giysisi var. Allah’ın nuru yarattığı bütün kullarına aynı şekilde düşer. Bunların da baylıklarının bugün yarın yayık gibi gümbürdeyeceği kesindir. Beyaz camdan, gazete ve dergilerden sınırsız bolluk ve refah içinde yaşayan nicelerinin iflas edip talihinin ters döndüğünü hatta bu durumda bazılarının intihar ettiklerini öğrendikçe yakasını ısırıyor. Peki, insanın insanlığı iflas ederse ne olur? İnsanlığım iflas etti, eyvahlar olsun diyerek saçını başını yolan, kendini asan veya vuran bir kimse var mı yahu?…
Dinlenme odasının ayakyoluna giren Caylıbay hâlâ çıkmış değil. Ya Rabbi, millete… Kıpkızıl bir utanca uğradı şimdi. Kışın kendisini dönüşümlü olarak sokum38 başına çağırıp saygıyla ağırlayan Kökmoynak’ın her hanesindeki oturmada “Şu kadar para mektebe, şu kadar para kızıl askerin kırdığı yüz kişiye dikilecek anıta, şu kadar para yetim ve dullara…” diye bol keseden dağıttığı konuşmalarla kendinden geçen halk şimdi ne diyecek? Dur hele… Birden… Birden Asıravbay’ın aklına bir fikir geldi.
– Hey Caylıbay, çıkacak mısın, dedi bağırarak hemen, bir anda gelen düşünceyi anında unutup gitmiş gibi.
Caylıbay çıktı.
– Aklıma bir fikir geldi.
– Söyle.
– Söyleyeyim, bana iki bin kadar gökkâğıt39 bul. Borç olarak tabii. İki kısrak var, buzağı dana var, satıp borcumu bu güz öderim.
Caylıbay yanına geldi.
– Neye lazım bu para sana?
– Avıla götüreceğim. Sizin verdiğinizi söyleyeceğim. Boş elle gitmek ayıptır, hepimiz için ayıptır.
– O kadar para elde bulunmaz dedi Caylıbay kayıtsızca. Gelen para gerekli yere harcanır.
– Sende yoksa birinden alamaz mısın? Arkadaşın çok, itibarın da var diyerek yalvarır gibi yaptı Asıravbay.
– Yanlış anlama dedi Caylıbay. Ben hiç kimseden borç isteyemem. Vazifenin konumu yüzünden böyle.
– Yani…
– Söyledim ya yanlış anlama diye. Dostu saatine baktı: İki olmuş, akşam eve gel; yemek yersin, bizde gecelersin. Şimdi benim toplantım var. Gücenme…
“Kime güceneceğim. Benim gücenikliğim kimin umurunda artık…” cümleleri boğazına gelip gelip dayanmasına rağmen sesini çıkarmadı Asıravbay, sessizce çıkıp gitti.
Hava gelirken açıktı, yağmur serpiştirmeye başlamış. Bir anda bin kılığa girersin dedi Asıravbay içinden; değiş bakalım değiş. Değişimden başka ne var bu yalan dünyada.
Yol kenarında etrafı açık bir kafe gördü. Buraya nasıl ve niçin girdiğini kendisi de bilmiyor; yağmur düşmeyen orta masalardan birine oturuverdi.
Garson kız elinde bloknotu ile kalemi, tık tık basarak geldi.
Etine yapışmış bir pantolon giymiş. Ön taraftan kabarık kıymetlisi, art taraftan kalkık kalçası açık СКАЧАТЬ
37
Sart adı, ilkin Orta Asya’da yerleşik yaşayan, tarım ve ticaretle uğraşan İrani halklara verilen umumi ad iken sonraları Özbek, bilhassa Tacik anlamında kullanılmıştır. Kazak anlayışında Sartlar ticarete yatkınlıkları, işgüzarlıkları, çalışkanlıkları ve biraz da kurnazlıklarıyla öne çıkmaktadır.
38
Soğım/sokum, kışın kesip et ihtiyacını karşılamak üzere bilhassa büyükbaş hayvana verilen addır. Yerine küçükbaş hayvandan da sokum olur. Sokum başına çağırmak ise sokum hayvanı kesilince verilen yemeğe davet etmektir.
39
Kökqağaz/gökkâğıt, ABD dolarına halkın verdiği addır.