Bir sene evvel Karakemer ovasında yapılan baygeye Rıskul Turar’ı atının arkasına bindirerek götürmüştü. Turar Kızıl Cebe’nin yaman bir koşu atı olduğunu o an anlamıştı. Daha sonra Besağaş’a döndüğünde çocuklarla koşarak oynarken yarışıp: “Ben Kızıl Cebe’yim!” diye bağırmıştı. Korğan ustanın oğlu Arman ise:
– Ne Kızıl Cebesi ya, sen Şolak Şabdar’sın, diye tartıştı.
Arman Besağaş’ta dünyaya geldi. Turar’la yaşıt. Babası ata topraklarına döneceği günü ümit ettiği için oğluna Arman adını vermişti.
– Yok ya, ben Kızıl Cebe’yim, diye diklendi Turar.
– Ya sen kendin bir düşünsene babanın bindiği at Kızıl Cebe değil, Şolak Şabdar dedi Arman, doğru söylediğini vurgulayarak.
– Şolak Şabdar ben değilim, o Orazbak diye Turar cevap verdi. Orazbak Rıskul’un kardeşi Moldabek’in oğlu. Kibirli ve kendini beğenmişti.
– Evet, evet Şolak Şabdar benim, diye Orazbak kibirlendi. Çünkü Şolak Şabdar Besağaş’ın en iyi atıydı. Bu durum Orazbak’ın övünmesi için yeterliydi.
– İşte, dedim ya size, diyen Turar tartışmadan haklı çıktı. Artık onun Kızıl Cebe olduğunu kimse tartışmayacaktı.
Şimdi Rıskul Tukımbay’ın Kızıl Cebesi’ni ne yapıp yapıp getirmek zorundaydı.
Bolısın onunla az önce özel görüşmesinin sebebi buydu. Bolıs Tukımbay’dan Kızıl Cebe’yi almak istediği haberini ileteli epey zaman geçmişti.
Tukımbay ise liyakat göstermedi. Kızıl Cebe’nin yurdu bizim köy. Kerim’in kara kısrağından doğduğunu kimse inkâr da etmiyordu. “Hayvanımızı geri yolla” diyerek, tehdit etmeyi de denedi. Bey buna da yanaşmadı.
Tukımbay da sıradan birisi değildi. Son seçimde bolıs olmak için yarışmıştı. Bu nedenle Saymasay ile arası daha da açıldı. Sonrasında ise durum kavgaya dönüştü. Sayma-say “alacağım!”, dedi. Tukımbay “alamazsın!” dedi. Bir sonraki hedefi pis Tukımbay’ı ne pahasına olursa olsun aşağılamak.
Rıskul neyle karşı karşıya olduğunu ve sonunda onu neyin beklediğini biliyordu. Kızıl Cebe’yi elde ettiği takdirde Saymasay’ın eli boş durmayacağını hissetti bile. Bolıs ile özel konuşurken tüm varlığını sarsan bu sonun şüphesini açıklamak istemişti, ancak bolıs:
– Hey, yiğidim, senin işin sadece getirmek, sonrasında ne yapacağımı ben bilirim. Belki Kırgız tarafına aşırırım. Orasını bana bırak, diye niyetini biraz göstermişti. Ardından:
– Bu sefer dileğimi yerine getirirsen, kazanırsın. Yanlışa düşmeden doğru bulanmaz. Dolayısıyla dediklerimi yaparsan, aramızdaki husumeti de unutmaya hazırım, sen de unut. Darılırsın, gücenirsin ancak benden hayırlısını bulamazsın. Aynı soydanız. Sen Şımır boyundan, bense Janıs boyundanım. Her iki boy da aynı ata anadan gelmekte. Kırk sene cenk yaşansa bile hısım hısıma kılıç çekmez, dahası kılıç kınını kesmez, demişti.
Rıskul bolısın bu konuşmasından şüpheliydi. “Kökleri bir olan birbirine zarar vermezse, hısıma hasımlık edilmezse, Janıs boyu şöyle dursun, Şımır’ı Şımır boyu öz yurduna neden sığdırmadı, dışladı? Davılbay baba tarafından seninle kıyaslayınca bana daha yakın değil miydi?”
Rıskul bu düşüncesini sesli dile getirmedi.
Yine çaresiz “tamam, bolıs beyim” demekle yetindi.
Saymasay’ın topraklarına yerleşmiş, suyundan içmiş, otlağını kullanmışsın o halde dediğini yapacak, emrine boyun eğeceksin. İtaat etmeyeceksen, yoluna git. Haydi, Doğu Talğar bolısının sınırlarından defol. Nereye istiyorsan oraya git.
Doğu Talğar toprağına ayak basalı yirmi yılı aşmış. Yirmi yıldır göze görünmeyen o kıl boyunduruğu Rıskul boynuna geçirmiş. Bütün çırpınışına rağmen bu kölelik esaretinden kurtulamadı. Son bir sene bolıstan uzak durmak için çabaladıysa da yine tuzağına düştü.
– Bir koyunun değeri bahanesi oldu. Koyun bir yana Saymasay yurdundan kovacaktı. Nereye gidecek? Tülkibas’ın kapıları kapalı. Merke ile Juvalı’dan yer bulunmadı.
Yedi höyüklü Talğar’ın yüksek zirvesi, Janğırık düzlüğünde su birikintisi altınla buharlaşmışcasına erimiş; etrafını koyu alev kaplamış, dolunay nazlanarak yükseliyordu. Her zaman göze görünmeyen kaymak renkli bulutlar, altın yalatılmış gibi eşsiz bir güzelliğe büründü. Ay tamamen yükseldi.
Ayın nuru ovadan çıkarak, bozkıra yayılmaya başladı. Rıskul’un kirli ak kalpağına da düştü. Şabdar da belirdi, boz renkli kıyafette. Tülkibas’tan tek hatıra kalan ak kalpağı da belirdi. Düzlüğe alçaldıkça arka yöndeki Talğar yükselmiş, uzaktan daha heybetli görünmeye başlamıştı.
Rıskul o an yapa yalınız çıktığı yolculuğunu sürdürürken arkasına dönerek, ayın nurunu bürünmüş o güzelim Talğar’a baktı. Geçen yıl eğitimli bir Rus ile dağın zirvesine nasıl tırmandığını anımsadı. “Bahtiyar olduğumuz günlerdi, adil ve masum bir yolculuktu” diye ah çekti.
Daha sonra Kur’an’ı21 gibi gördüğü tek kısa şiirini mırıldanarak söyledi.
“Kızıl Cebe”, diye fısıldadı. Talihi yaver gider de Rıskul Kızıl Cebe’nin eğer takımına bir dokunsa, lanet olsun deyip dağ, taş aşarak Aksu Jabağılı’ya arkasına bakmadan çekip gidesi vardı. Aksu Jabağılı’yı hatırlayınca tekrar hevesi kursağında kaldı, gözyaşı akmaya başladı. Fakat Tülkibas’tan liderlik ederek bu topraklara getirdiği yoksul akrabaları ne olacaktı? Varlıklı olduğu için değil de, yiğitliğinden büyülendiği için genç kızken nikâhına aldığı eşi İzbayşa’yı nasıl terk edecekti? “Ben Kızıl Cebe’yim!”, diye arada sırada kendini gösteren Turar ne olacaktı?
Geçtiğimiz sonbahar Maylıbay’ın anısına aş verildi. Doğudan Alban, Suvan ve Kızay boyları; güneyden Aladağ’ın ötesindeki Kırgızlar; batıdan Şapıraştı, Dulat, Jalayır boyları ile kuzeyden Ayagöz ve Aksu’dan bu tarafa Arğın, Nayman boylarının katılımıyla büyük bir davetti.
Rıskul Şolak Şabdar’ı eyerleyip Karakemer, Şelek istikametine doğru yola hazırlanırken, Turar daha önce görülmemiş bir davranış sergiledi. Önceleri birçok defa yola gitti, ancak hiç “beraberinde götür” dememişti. Bu gidişinde çok ısrar etti. Çocuğun gönlü kırılmasın diye Şolak Şabdar’ın sırtına bindirip beraberinde götürdü.
Adeta karınca yuvası gibi kaynayan kalabalık arasında kaybolur korkusuyla oğlunu dizinin dibinden ayırmadı. Törenin en ilginç yanı altmış kilometrelik mesafeye düzenlenen ödüllü at yarışmasıydı. Cebe bu yarışmayı ok gibi önde tamamlayarak, ününe ün kattı. Törenin СКАЧАТЬ
20
bayge. Ödüllü at yarışı.
21
Kur’an suresi gibi. Kur’an gibi tekrar tekrar söylediği şiir anlamında kullanılmıştır.