Kızıl Cebe. Murtaza Şerhan
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızıl Cebe - Murtaza Şerhan страница 10

Название: Kızıl Cebe

Автор: Murtaza Şerhan

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-88-1

isbn:

СКАЧАТЬ sinirlenen Tukımbay kökpara Kızıl Cebe’nin getirilmesini emretti yiğitlerine. Ancak Kızıl Cebe bu yarışmada yok gibiydi. Ancak yarışmanın kazananı olan Makaş’ın Küren Kaska’sına adım attırmadan yanında biter oldu. Maalesef, Cebe’nin üzerindeki yiğit Makaş’ın bacakları altındaki tay gibi eyerinden silkinip kökparı kapamıyor, boşa çıkıyordu. “Ah, be! Lanet olası! Oh, zavallı Kızıl Cebe!” diye ahali dizlerini dövüp, ah çekiyordu.

      Kökpara olan düşkünlük duygusu coşmaya görsün! Coşunca insanın iki gözünü kan bürür, ötesini düşünmez. Rıskul da bu düşkünlük duygusuna kapıldı. Saymasay’ın hizmetinde olduğu aklından çıktı, Kızıl Cebe’nin bir acemi binicinin bacakları altında hor görülmesine dayanamayıp, Şolak Şabdar’ı mahmuzlayıp kalabalığı yararak doğrudan Tukımbay’ın huzuruna çıktı.

      – Ey, Tukımbay! Kañlı ya da Janıs boyları için değil, Kızıl Cebe’nin şerefi için, benim gibi garibe izin ver. Ver ben de şansımı bir deneyeyim, dedi.

      Tukımbay “Bu nasıl olur?”, diye etrafındakilere bakındı. Kañlı boyunun kalabalığı:

      – Ver, Tukımbay, ver! Bu Tav-Şilmembet Rıskul.

      – Kökparın piri, kökbörünün ta kendisi zavallı!

      – Bacaklarının altında küheylan olmadığı için can atmakta belli ki, diye ahali haykırıştı.

      Rıskul Şolak Şabdar’dan inerek eyerin üstüne Turar’ı oturttu, dizgini ve kamçısını oğlunun eline tutuşturdu.

      – Çok dikkatli ol. Atlılara yaklaşma. Ezer geçerler, dedi Turar’a.

      Ardından keçe kalpağını bastırarak giydikten sonra kollarını sıvayıp Kızıl Cebe’nin dizginini eline aldı. O an üzerindeki binici ucu ucuna kendini aşağıya atmayı başardı. Sonra Rıskul’a burun kıvırarak ters ters baktı ve:

      – Haydi bakalım, ne kadar güçlüymüşsün göster kendini diyerek mırıldandı.

      Rıskul Kızıl Cebe’ye atladıktan sonra çok nadir yumuşayan esmer tenli asık suratına nur bitti, gözleri kor saçıyordu, etrafına ruhları bağlamış ve coşan baksı24 gibi birdenbire gururlandı. Bindiği at ise, akan deli kanı, gücü sezmişçesine; gemini çiğniyor, dizgini sert gerilen yay kirişinden fırlamaya hazır ok gibi bekliyordu. Kızıl Cebe’ye güvenmiş, sınırsız mutluluğu tattığı o anlarda kudretli Saymasay da, varlıklı Tukımbay da Rıskul’un gözüne kıpır kıpır yaşamak için mücadele veren sıradan canlar olarak göründü.

      Mutluluk duygusu Rıskul’un başını döndürmüş gibiydi. “Ya, ben sarhoş muyum?”, diye söylenerek, atın başıyla ilgilenirken, aynı zamanda Makaş’ın yarışmadan çıkacağı sırayı hazır bekleyip kalkıverdi.

      Rıskul gibileri mutlu etmek için çok mala gerek yok. Kızıl Cebe yeterlidir.

      … Kökparı bir sonraki yarışmada çekiştirerek alıp, Saztöbe noktasına alışıla gelmiş yöntemiyle böbürlenerek koşturan Makaş’ın eyeri kökparla birlikte kopmuş gibi sezildi. Ahali aniden gürültüyü bastırdı. Ne olduğunu bile anlamayan, koca kafasına kan sıçrayan Makaş, Küren Kaska’nın dizginini çekti, geri dönüp, rakibinin peşine düştü. Boşuna denedi. Çünkü Kızıl Cebe’nin tozunu yuttu.

      İşte o koşuda Kızıl Cebe Turar’a parlayan yıldırım gibi göründü. Onun dalgalanan kuyruk yelesi tıpkı yıldırımın ayırımları alev almış gibi koşuyordu. Şolak Şabdar’ın üzerinde oturan Turar’ın ağzından “Oo, Kızıl Cebe!” lafı istem dışı çıkıverdi.

      Kızıl Cebe Kesiktöbe’ye ok gibi fırlayıp, toynağı yere değer değmez ulaştı. O koşarken herhangi bir kaplanın atlayışı yahut göl üzerindeki gri ördeği kapmak için gökten süzülen şahin gibi görünüyordu. Kalabalık atın toynağı yere değdi mi, değmedi mi, onu fark edemiyor, “rüya mı, gerçek mi?”, diye düşünüyordu. Yaşananlar hakikatti.

      Yanından babasının bindiği Kızıl Cebe’nin geçtiğini gören Turar’a babası at değil de, yıldırıma binip uçuyormuş gibi göründü. Yine “Oo, Kızıl Cebe!”, diye aniden bağırdığını fark etmedi bile. Çıkardığı sesten utandı, etrafındakilere bir göz gezdirdi. Ahali bir ağızdan: “Kızıl Cebe! Rıskul! Kızıl Cebe! Rıskul!”, diye haykırıyordu. Öz evladı önünde itibarı olmayan baba yoksuldu. Rıskul’un bahtı açıkmış. Çünkü Turar onu itibarsız olarak değil, tam tersine o an peygamber gibi görüyordu. Yedi yaşındaki ufaklık ne bilir diyenler yanılıyor aslında. Onun hakkında söylenecek çok şey var. “Oğlan sofra açmayı atadan öğrenir”, derler. İşte yedi yaşındaki bu oğlan çocuğu babasının dürüstlüğünü, güçlüye ezdirmediği gururu, kuvvetliden metanetli olduğunu ve “yoksulum” demenin eksiklik olmadığını bilerek büyüdü. Turar için Rıskul erlerin içindeki en seçkiniydi.

      O an babasının Kızıl Cebe’ye bindiğini görünce sevinçten başı göğe değip, gökyüzündeki yıldızları eliyle tutmuş gibi hissetti. Kızıl küheylanın üzerinde gördüğü o güzel manzara çocuğun ruhunu okşadı. Rıskul yay ile atılmış Kızıl Cebe’nin okun demir ucu gibi uçtuğunu, dillere destan Makaş’ın taş gibi sımsıkı bacaklarını ezdiğini ve bacağının arasından kökparı kaptığını görünce, bu hayatın bir yarış olduğunu, mücadeleyi bıraktığında insanın öz kısmetinden belki de bahtından mahrum kalacağını çocuk yüreğiyle olsa da bir nebze anladı. Eğer Rıskul az önceki seyirci kalabalığı içinde sessizliğe gömülseydi, kibirliliğin sarhoşluğundan Makaş’ın iki gözü büyüyecek ve dağıtacaktı.

      Turar o zaman korkmamak gerektiğini, adil bir mücadeleden vazgeçmeden, sinsilikle değil, bir çocuk zekâsıyla hissetti.

      Kızıl Cebe ile Rıskul Turar’ın okuduğu “hayat” adlı kalın kitabın bir sayfası.

      Yalnız bu kudret sınırsız coşkunun, sevincin sonrasında büyük kavgaya dönüşüyordu. Elbette, fitneyi önce Saymasay çıkardı. Rıskul’a:

      – Hainsin! Haydutsun! Yurtsuz sığıntı köpek! Mahvedeceğim! dedi.

      Makaş buğra gibi üstüne çullanarak, kamçısıyla dövmek istedi. Diğer yandan Kañlı boyu Rıskul’u savunmak için araya girdiler.

      – Kabahat bende, beyim! diyerek, Rıskul Saymasay’ın huzuruna elini göğsüne vurarak, baş selamı durdu. Ancak bolısın gözünde değeri yoktu. Çünkü öfkesi büyüktü.

      – Atadaşının atı kazanacağına, köylünün tayı kazansın! derler. Rıskul tüm Dulat boyunun namusunu değil, küheylan soyunun namusu, Kambar Ata25 ruhunu, törenin, geleneklerimizin itibarını savundu. Ondan sana zarar gelmez, bolıs! “Yurtsuz” diyerek hor göreceksen, ben ilgilenir yanıma alırım. Şımır ve Dulat boyları bana uzak değildir, sonuçta akrabalarım! diye Tukımbay çıkıştı.

      Törenden döndüğünden beri Kızıl Cebe’nin silüeti Saymasay’ın göz önünde oynaştı durdu. Geceleri adeta rüyasına СКАЧАТЬ



<p>24</p>

baksı. Baksı sözcüğü Türk, Altay ve Moğol mitolojisinde ve halk kültüründe genel olarak kam, şaman anlamına gelir. Bahşı, bağşı, bahçı, bakşı, bakıcı olarak da ifade edilir.

<p>25</p>

Kambar Ata. Kazak inancına göre atların (yılkı) piri, at sürülerinin sahibi.