Kızıl Cebe. Murtaza Şerhan
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızıl Cebe - Murtaza Şerhan страница 8

Название: Kızıl Cebe

Автор: Murtaza Şerhan

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-88-1

isbn:

СКАЧАТЬ anasını!.. Annen nerede? diye sordu atının üstünde canı sıkılan muhtar Tavbay.

      – Onun annesinden ne istiyorsun? diye diğeri güldü.

      – Bunun anası genç, bilmiyor muydun? İzbayşa, hala çok güzel. Bu cılızın öz anası rahmetli Kalipa vefat edince, Rıskul bolısın rızasını almadan İzbayşa’yı nikâhına aldı.

      Çocuk şişman surata cevap vermedi.

      – Bunun yanı sıra erkek kurdun kendisi de yabancı. Yoksa uluyacak iti, sıkacak biti yok, fakir şey birilerinin istetmeye hazırlandığı İzbayşa’sını alıp kaçmadı mı? diye şişman suratlı muhtar devam etti.

      “Çocuk duyuyor, anadan öksüz çocuğun yüreği incinir” diye düşünmek şöyle dursun aklından bile geçirmedi. Her şeyi ters düz etti. Yanındaki ulak:

      – “Hey, muhtar, bırak artık. Çocuk dinliyor” – demek üzereyken, ukala şeyden çekindi. Bir diklenirse kabalık yapmakla kalmaz, vurup yıkmadan durmaz. Bolısın polisi gibi. Üzerinde üniforması, belinde jopu yok, yoksa polisin ta kendisi. Onlara özeniyor.

      İzbayşa Tüymetay’ın elinden tutarak köydeki İhtiyar Ahat’ın evine gitmişti. Ahat’ın yaşlı eşi küçük köy Tav-Şilmembet’in akraba ve komşu kadınlarını keçe basmak için yardıma çağırmıştı. Rıskul’un barakası önünde bolısın başını çektiği bir grup atlının durduğunu tüm köy gördü. Hepsi de evlerinin eşiğinden sıkış-tıkış bakıyordu. Mülteci olan ve panikleyen köy ahalisi “nasıl yani?” diyerek korkmuştu. Keçi kılından buzağılar için çekme halatı ören dağınık kaşlı Ahat’ın yanı sıra hem kollarını sıvayıp keçe yapan kadınlar, hem de onların gölgesine gizlenen çocuklar korkunç bir şey olacak beklentisiyle, nefeslerini tutmuş, yere çakılmış kazık gibi şaşkınlıkla bakıyordu.

      Temmuz sıcağında güzün aralığında kara soğukta titreyen ağacın tepesindeki yaprak gibi o küçük köy bolısın aniden yanındakilerle gelişinden huzursuzdu.

      “Vergi mi topluyorlar?” dedi Ahat çaresizlikten. “Yoksa bir şeyden dolayı suçlu muyuz?”

      Ahat – Tav-Şilmembet boyunun aksakalı, bilgesiydi. Tülkibas’tan göçeli saygınlığı daha çok artan ihtiyarı. Sinsi fakirliğin döngüsüne ne kadar direnirse dirensin baş eğmemiş, doğruluktan şaşmamış, yüreği tertemiz bir ihtiyar. Meselesi küçük olsa da, temiz giyinip, bembeyaz sakalını yuvarlak şekilde her gün kısaltan takva sahibi bir adam. Büyük burunlu. Kaşları gözüne düşüyor. Yaz kış kırağı düşmüş gibi. Bunu halk işaret kabul ederek, Ahat’ı kendilerince aziz gibi görüyor. Tanrıdan başkasına tapmayan, dağ taş demeden gezen Rıskul’un kendi de Ahat’ın sözüne saygı duyardı. Ahat ise bahadır kardeşinin halinden anlar, yanlış yönlendirmezdi.

      Ahat’ın arzusu vakti geldiğinde göçmek zorunda kaldıkları topraklara geri dönmekti. Güz rüzgârıyla sürüklenen çalı gibi Şilmembet boyuna mensup yirmi hane Aksu-Jabağılı nehrinin kaynağından çıkarak, düşe kalka bu Talğar’ın eteklerindeki sayısız dağ geçitlerinin birinde sıkışıp kaldı. Yerli halk bunları “Tav-Şilmembet” diye adlandırdı.

      Bundan otuz kırk yıl kadar önce Tülkibas’ın Aksu-Jabağılı bölgesinden Hokand Hanlığı’nın zorbalığına dayanamayarak göçmek zorunda kalan bir Kazak köyü, Almatı’nın yamacına gelip yerleşmişti. Onlara da ‘Dala-Şilmembet’15 denilmişti. Onlar dağda değil, ovada yaşardı.

      Başlangıçta Ahat, Rıskullar kendilerinden önce gelen muhacir akrabalarının yanına barınmaya gelmişlerdi. Fakat yabancının adı yabancı, Dala-Şilmembet sonradan gelen soydaşlarına yardım edemedi. Doğu Talğar Bölgesinin bolısı Rıskul’un grubunu Dala-Şilmembetlerle aynı yere değil, dağın bir vadisine Besağaş denilen bölgesine yerleştirdi.

      Ekin yetiştirerek, mahsulleriyle geçinenler için Besağaş uygun bir yer değildi. Su çıkarıp, tohum ekmek için takke kadar yeri yok, eşeğin arkası kadar küçük bir yer. Sadece az hayvanla geçinilebilirdi.

      Kara toprağın eteğinden tutarak, sefalet içinde yaşayan Tav-Şilmembetliler eski yurtlarına dönmek istiyordu. Doğdukları toprakları, altın beşiğini çok özlüyordu. Kuş gibi uçup varacak değil ya kanatsız halk. Bir de onun üstüne Davılbay hala öfkeliydi. Yirmi hane Selik’in isyanını püskürtemedi. Davılbay da ölümlü can. O ölünce ne değişecekse? Yerine gelecek başka bolıs ne düşünür? Bilinmez.

      Tüm dünya kapanmış, Talğar’ın beyaz zirvesi ile bazen bulutlu bazen açık gökyüzünden başka bu Besağaştan hiçbir şey görünmüyor. Dünyada ne olup bittiği belli değil. Rus devleti ile Japonya savaşıyor dedikoduları yayılıyor. Bu neyin savaşı kim neyi paylaşamıyor, orası karanlık.

      Böylesine ayrı kalmış, “yabancılar” olarak adlandırılan küçük bir köye bolısın kendisi gündüz vakti gelip, Rıskul ile özel görüşmesinin sırrı neydi?

      Köy şaşkındı. Ahat da şaşkın görünüyordu. Bilge ihtiyarın şaşkın bakışlarını fark eden diğerlerinin umut ve endişeleri birbirine karışmış, ilgisiz bir haldeydi.

* * *

      Kara koyunun maliyeti pahalıya mal oldu. Az evvel bolıs da, “Er lokması er kursağında kalmaz” demişti. İşte bu lokma Rıskul’un boynuna bir yular gibi bağlanıp, boğmaya başladı. Bolıs Rıskul’un küçük hatasını bağışlamadı. Kara koyunu bahane edip, Rıskul’u başka bir çetin yola sürdü. Dediğini yapmazsa suçlu duruma düşecekti.

      Akşamın alaca karanlığında ahali hanelerine çekilirken Rıskul Şolak Şabdar’ı eyerleyip bindi. Çalılarla kaplı ovanın aşağısına doğru ağaçlar arasından aheste aheste ilerlemeye başladı.

      Bu yolculuğu Ahat’tan başka kimse fark etmedi. İhtiyarın kalbi yine bir şey sezmiş gibi titredi. İçinden “Aşağılık bolıs, bu yiğidi yine kesin atlara gönderdi. Tekrar bir belaya düşmeyeydik. Daha önce etraftaki kılkuyruklu toynaklıları bolısın açgözü doysun diye onun boğazını tıka basa dolduran Rıskul’un eline ne geçti, zavallı, ne kazandı? Bu işten zar zor el çektirmiştik. Kendisi de bundan sonra at almaya (çalmaya) gitmeyeceğine söz vermişti. Bu ne iş, bu ne gidiş, yahu! Demek, tekrar kapana sıkıştı, aslanım!” diye düşünerek, “ah” çekti. Rıskul’u yutan uçurumun dibindeki ürkütücü karanlığa uzun uzun baka kaldı. Obur, karanlık gece, tıpkı bolısın boğazı gibi çökmüştü, umursamazca baktı. Şabdar ile binici uçurum aşağısındaki patikadan usulca, kaplan yürüyüşüyle kayarak ilerliyordu. Birkaç kere yakınından yarasalar uçuştu. Ansızın karanlık dalların arasından gözleri ışıl ışıl parlayan bir baykuş belirdi. Baykuşa dönerek:

      “Ah, eğik gözüm, diyerek baykuşa gülümsedi. İkimiz de gece eşkıyasıyız. Bizim hayatımız gece başlar. Hee-e, tavşan avlamak için pusuda yatıyorsun demek” dedi. Bu sefer Rıskul at sürüsü alıp dönmeyecek. Bu seferki yolculuk sadece yalnız bir at için yapılacak bir eylem. O yalnız atı almaktansa, at sürüsünü getirmek daha kolaydı. Bolıs Rıskul’u bu sefer Tukımbay’ın meşhur Kızıl Cebesini çalmaya yollamıştı.

      Kızıl СКАЧАТЬ



<p>15</p>

Dala-Şilmembet. Tülkibas’ın Aksu-Jabağılı bölgesinden gelerek, Almatı’nın ovalık bölgelerini yurt edinen Kazak boyu.