1001 Kelime 1001 Hüzün. Yasin Topaloğlu
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 1001 Kelime 1001 Hüzün - Yasin Topaloğlu страница 5

Название: 1001 Kelime 1001 Hüzün

Автор: Yasin Topaloğlu

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-61-7

isbn:

СКАЧАТЬ millî şarkılar teganni ederlerdi. (M. Turhan Tan, “Cengiz Han”, s. 86)

78 | Dimağ (Ar.): Beyin, bilinç, zihin

      Deli Cafer, Kara Kadı ve Kubat Çavuş, efsunlu bir müselles gibi dimağında hep birden yer almış olup o dimağ, cazip olduğu kadar garip ve garip bulunduğu kadar da cazip olan bu müsellesin incitmeyen sıkleti altında tatlı tatlı sallanıp duruyordu. (M. Turhan Tan, “Safiye Sultan”, s. 34-35)

      e

79 | Ecnebi (Ar.): Yabancı

      Yüksek duvarlı, taş kuleli, demir kapılı, geniş hendekli sefarethanelerin icabında kale rolü oynayacağı düşünülerek böyle bir akıbete yol açtırılmamak devlet ulularınca en mühim vazife sayılıyordu, elçilerin tasarladıkları yapı işleri için yerli usta ve amele kullanmalarına ise kimse razı olamıyordu. Zira -para ile de olsa- bir Osmanlı’nın ve hele bir Müslim’in ecnebiye hizmet etmesi şerefsizlik tanılıyordu. (M. Turhan Tan, “Devrilen Kazan”, s. 210)

80 | Efkârıumumiye (Ar.): Kamuoyu

      Tahsil görmüş kimselerin çoğu ilgisiz, kuruntusuz hiçbir azap duymadan kendilerini rezilete kapıp koy vermektedirler. Bizde ceza kanunundan ve -tabir caiz ise- efkârıumumiye denilen millî vicdandan başka bir müeyyide kalmadığına göre böyle bir azap duymaya mahal kalır mı? (Lev Tolstoy, “Kreutzer Sonat”, s. 72)

81 | Efrat (Ar.): Bireyler, fertler

      Ordu: Yüz, bin ve on bin kişilik kıtalardan mürekkeptir. Silahları muhafazaya memur zabitler onları bizzat kendi elleriyle neferlere teslim ederler. Harpten sonra silahlar depoya bırakılır. Efrat, silahlarını kışın ava gitmek için de alabilir.(M. Turhan Tan, “Cengiz Han”, s. 289)

82 | Ehemmiyet (Ar.): Önem

      Eğer bir an dikkat gevşeyecek olursa hataya düşülür. Bunun neticesi olarak ya ziyan edilir yahut oyun kaybolur. Bundan başka hareketler yalnız mütenevvi değil aynı zamanda ehemmiyet itibarıyla de birbirine eşit olmadığı için bu gibi hatalara düşmek ihtimali pek çoktur. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 197)

83 | Ekseriya (Ar.): Genellikle

      Fakat aşk, tende can, çiçekte ıtır gibi sezilip de tarif olunamayan ilahi sırlardan, samedanî muammalardandı. Taalluk ettiği ruhu kemale ulaştırmakla beraber, o ruhun mahfazası olan bedeni ekseriya alil eder, zelil eder. İdrake, cila, kalbe-garip bir istiğna verdiği hâlde, ışığına layık gördüğü kimseleri hemen hemen daima, derbederliğe sürükler, sefil eder. Böyle her kudretten üstün bir kudreti kavramak hünerdi, din olarak tarif etmek marifetti. Bafa, işte bu hüneri ve bu marifeti de gösteriyordu. (M. Turhan Tan, “Safiye Sultan”, s. 99)

84 | Elem (Ar.): Acı, üzüntü, dert, keder

      Kara Mehmet, kendi bileğindeki kuvvetten bir parça koparıp da kadınların pamuk bileklerine aşılayamadığı için elem çekiyordu. (M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 95)

85 | Emel (Ar.): Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek

      Hayatı ve ölümü aynı şekilde korkunç bularak kâh dinsiz kâh hurafelere inanır bir şaşkınlık içinde yıllarca kalmış. Bu kadarı yetmiyormuş gibi hayatının sonlarında bundan daha müthiş azaplara düşmüş. Emellerinin hedefi elemlerinin kaynağı olmuş.(Bernardin de Saint-Pierre, “Paul ile Virginie”, s. 109)

86 | Encam (Far.): Son, işin sonu

      Allah encamımızı hayretsin. Biz boşuna akan bir suya benziyoruz. Kaynağımıza bakan yok. Bu bakımsızlığın sonu çok kötüdür.(M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 87)

87 | Esatirî (Ar.): Mitolojik, efsanevi

      Taraskonluların indinde Cezayir, Afrika, Yunanistan, İran, Elcezire pek müphem, hemen esatirî bir memleket teşkil eder. Bu memlekete Törler yani Türkler ismini verirler. (Alphonse Daudet, “Taraskonlu Tartaren”, s. 42)

88 | Esbabımucibe (Ar.): Gerekçe

      Casus Lehli, uzun bir lahza düşündükten sonra imparatora esbabımucibeli bir hareket planı çizdi. (M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 276)

89 | Eşhas (Ar.): Kişiler, şahıslar

      Çoğu kırlardan ve kasabalardan uzak mahallerde yapılan bu kervansarayların her biri, nereden geldiği belirsiz birtakım eşhasın eline geçmişti. (M. Turhan Tan, “Cehennemden Selam”, s. 85)

90 | Etvar (Ar.): Tavırlar, hâller, davranışlar

      Kıyafetinin, kıyafeti gibi etvarınında son derece sadeliği, şüphe götürmeyen amirlik sıfatını, icabında mazur gösterebilirdi. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 35)

      f

91 | Fahur (Ar.):Çok övünen, çok böbürlenen

      Daracık sokaklardan -dünya güzelinin hayaline sarılarak- ferih ve fahur süzülüp geçiyordu. (M. Turhan Tan, “Cinci Hoca”, s. 196)

92 | Faikiyet(Ar.): Üstünlük, yükseklik

      Dikkat tamamıyla ve kati olarak lazım olmadığı için oyuncuların en çok zekâ ve en sürat intikal sahibi olanı bütün faikiyetleri elde eder. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 197)

93 | Faraziye (Ar.): Varsayım

      Şimdi bir şahıs bekliyorum ki bu kasaplığın faili olması ihtimali vardır. Bu adam irtikâp olunan cinayette kısmen methaldardır İhtimal ki cinayetin feci kısmında kısmen masumdur. Bu faraziyede aldanmadığımı ümit ederim. Çünkü muammanın hallini bu faraziye üzerine istinat ettiriyorum. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 216)

94 | Fariğ (Ar.): Vazgeçmiş, çekilmiş; sıkıntısız, rahat

      Bir taraftan kırlangıçlar havayı doldurur ve akşam olunca sağan denilen dağ kırlangıçlara keskin çığlıklarıyla birbirlerini kovalamaktan fariğ olurken yarasalar ortaya dökülür ve sıcak akşamların feyzi ile yeniden dirilmişe benzeyen bu acayip kuş sürüsü küçük çan kulelerinin etrafında gecelik dönmelerine başlarlardı. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 49)

95 | Fasit (Ar.): Kötü, bozuk, ara bozucu, fesat çıkaran, müfsit

      Yaşayışta ve gösterişte biri öbüründen geri kalmayan zorbaların iş çıkarmak ve iş başarmak bahsinde Nakilci’ye tekaddüm hakkı vermeleri, ocak ustalarının fitne uyandıracakları zaman son sözü Nakilci’ye bırakmaları, saray ve Babıali ricalinin ocağa taalluk eden işlerde ilkin Nakilci’yi hatırlamaları da hep o fasit zekâdan ileri geliyordu. (M. Turhan Tan, “Devrilen Kazan”, s. 252)

96 | Fazilet (Ar.): Erdem

      Krallar, yüksek aileler, zümreler ve ahali hep kendilerine mahsus inanışlara ve ihtiraslara maliktirler. Çok kere onlara eğri yollardan hizmet etmek lazımdır. Allah ve insanlık ise bizden yalnız fazilet bekler. (Bernardin de Saint-Pierre, “Paul ile Virginie”, s. 76)

97 | Fecaat (Ar.): Çok acıklı, yürekler acısı durum

      Fakat Teodosya’nın Dimitri İştovan’ı örnek göstererek Türklerle yüz yüze gelmekteki fecaati izah etmesi üzerine şuur altına atılmış bütün o endişeler şaha kalkmış ve zavallı muhafızın hâli tamamıyla başkalaşmıştı. (M. Turhan Tan, “Krallar Avlayan Türk”, s. 177)

98 | Fecir (Ar.): Tan vakti, tan kızıllığı

      Fecirle beraber yedi arkadaş, bulundukları odadan çıkmışlardı. (M. Turhan Tan, “Cehennemden Selam”, s. 22)

99 | Feragat (Ar.): Hakkından kendi isteğiyle vazgeçme

      İşte nihayetsiz bir СКАЧАТЬ