“Peki, bana ne öğreteceksin?”
Olenin, ihtiyara yavaş yavaş değer vermeye başlamıştı.
“Ne mi öğreteceğim? Çoook! Ava götürürüm seni, balık avlamayı öğretirim. Sana Çeçenleri gösteririm. Dilersen sana güzel de bir eş, bir arkadaş bulurum. Benim nasıl bir adam olduğumu gördün ya! Şakayı severim.” Gülmeye başlamıştı ihtiyar. “Yoruldum babam, oturayım. Hadi bakalım, şarap ısmarla şimdi, muhakkak bir erin olacak senin. Var değil mi?” Haykırdı: “Adı da İvan’dır! Burada bütün erlerin adı İvan’dır. Seninki de bu İvanlardan biridir muhakkak, öyle değil mi?”
“Evet, hakkın var. Vaniyuşa! Git ev sahiplerinden biraz şarap isteyiver ve hemen al getir.”
“Vaniyuşa da İvan gibi bir şey. Nasıl oluyor da sizde, bütün erlerin adi İvan oluyor. İvan, oğlum! Söyle de açılmamış fıçıdan versinler. Bunların şarabı köyde birinciliği kazanmıştır. Ama biliyor musun litresine otuz kopekten fazla verme. Kocakarıya bu kadarı yeter de artar bile!” Vaniyuşa’nın çıkması üzerine ihtiyar, saf bir tavırla devam etti: “Söz aramızda, bizim insanlarımız aptaldırlar, on para etmezler! Siz onların gözünde insandan sayılmazsınız. Tatar’dan da betersiniz. Ruslar onlarca, yok edilmesi gereken yaratıklardır. Ama bence, sen, asker ol, er ol, ne olursan ol, yine de bir insansın. Sende de başkaları gibi bir yürek var. Hakkım yok mu Tanrı aşkına, İlya Mosetiç? O dediğim Rus da askerdi ama ne değerli bir adamdı. İşin doğrusu bu değil mi, sen söyle! İşte böyle doğrusunu söylediğim için bizim adamlarımız beni sevmezler. Ama sevmezlerse sevmesinler, umurumda bile değil! Neşeli bir adamım ben, herkesi severim. Eroşka’yım ben, işte o kadar!”
Böyle söylerken ihtiyar, içinden gelen dostça bir taşkınlıkla elini delikanlının omuzuna indirdi.
Vaniyuşa ortalığı yerleştirdikten sonra, takımın berberine tıraş da olmuş, adamakıllı yerleşilip rahat edildiğinin belirtisi olarak çizmelerini de ayağından çıkarmış, keyfine bakıyordu. Çağırılınca geldi. Eroşka’yı meraklı bir hayvan gibi süzerken ona karşı özel bir ilgi göstermiyordu. Bu zıpçıktının döşemede kirlettiği yeri görünce can sıkıntısıyla başını salladı. Koltuğuna boş iki şişe sıkıştırıp ev sahiplerine yollandı. Onlara nezaketle davranmayı kafasına koyarak “Günaydın, sevgili bayanlar! Efendi sizden parası karşılığında biraz şarap istiyor. Şu şişeleri doldurun verin, güzel bayanlarım!” dedi.
Kocakarı cevap vermedi. Bir Tatar aynası önünde başını düzeltmekte olan genç kız sessizce Vaniyuşa’ya doğru döndü.
Uşak, cebindeki bozuk paraları şakırdatarak “Parası peşin, kadıncıklarım. Siz bize karşı iyi olursanız, biz de size karşı iyi oluruz. Böylece güzel güzel geçinir gideriz, daha iyi olur.” dedi.
Kocakarı ters ters sordu:
“Ne kadar istiyorsunuz?”
Uşak şişeleri göstererek “İşte bu kadar.” dedi.
Kadın kızına baktı. “Hadi kızım, git de yeni açılan fıçıdan şarap çıkar.”
Genç kız, bir sürahi ile anahtarları aldı ve Vaniyuşa’yla birlikte çıktı. Onlar pencerenin önünden geçtiklerinde Olenin ihtiyara sordu:
“Kim bu kadın, söyler misin?”
Pencereye abandı ihtiyar. Dirsekleriyle delikanlıyı dürterken gözlerini kırpıştırıp öksürür gibi yaptı.
“Ha… Hımmm!.. Mariyonuşka, yani Mariyana. Bizim küçük hemşire.” Delikanlıya döndü. “Bakma şakalaşıyoruz.”
Genç kız, başını çevirmeden, güçlü kollarını sallayarak, Kazak kadınlarına özgü iradeli ve zarif yürüyüşüyle ilerledi. Geçerken kara gözlerini ihtiyara çevirip bakmakla yetindi.
Eroşka, gözlerini kırpıştırıp yanındakini işaret ederek haykırdı: “Eğer beni seversen mutlu olursun!” Delikanlıya dönerek “Ben kimseye benzemem! Şakalaşmayı çok severim. Ne dersin, bu kız gerçek bir kraliçe değil mi, ha?” dedi.
“Evet, güzel bir kız, şunu getirsene buraya!”
“O… Olmaz. Katiyen. Onu Luka’ya verecekler. Mert bir Kazak, tam bir babayiğit! Bir abriyok vurmuş geçenlerde. Ben sana bu kızdan âlâsını bulurum. Öylesini bulurum ki ipeklere bürünmüştür. Sırmalı giysiler kuşanmadıkça sokağa çıkmaz; ben bir şey dedim mi onu olmuş bil: Güzel bir kız bulacağım sana.”
Olenin heyecanlanarak “İhtiyar, sen ne söylüyorsun! Ama günah değil mi?” dedi.
“Günah mı? Günah bunun neresinde? Güzel bir kız bulmak günah mıdır? Güzeli sevmek günah mıdır? Sizin memlekette bunlar günah mı sayılır? Hayır oğul bunlar günah değil, tam tersine sevaplı şeylerdir. Seni yaratan Tanrı kızı da yaratmıştır. Her şey Tanrı’dan oğul. Bundan dolayı, bir kıza bakmak günah değildir. Sevilmek ve bize zevk vermek için yaratılmıştır o. Evet, benim düşünceme göre böyledir bu iş delikanlı!”
Öte yandan, Mariyana avluyu geçip fıçılarla dolu serin bir loş kilere girince alışılmış duasını okuyarak fıçılardan birine yaklaştı ve sifonu daldırdı. Vaniyuşa kilerin kapısında durmuş, gülümseyerek ona bakıyordu. Genç kızın sırtı yapışık, önü kabarık tek bir entariyle duruşu ona pek tuhaf geliyordu. Kendi kendine, Rusya’da böyle bir âdet olmadığını ve orada, iş başında böyle süslü püslü bir kızın ne kadar gülünç olacağını düşündü. İçinden “Kız dediğin böyle olmalı!” dedi. “Ne kadar değişik. Şunu bizim efendiye anlatayım hele.”
Kız, titizlikle seslendi birdenbire:
“Hey! Bana bak! Kapının önünde böyle kazık gibi durup karanlık edeceğine şu sürahiyi bana tutsan daha iyi edersin! Aptal mısın, nesin?”
Sürahi şarapla doldu. Kız, para vermeye davranan uşağın elini iterek “Parayı anama ver!” dedi.
Vaniyuşa’yı bir gülme almıştı. Biraz yılışarak “Niçin böyle huysuzlanıyorsun güzelim?” dedi.
Kız, fıçının tıkacını yerleştirirken gülümsedi:
“Sizler pek mi nezaketlisiniz sanki?”
“Biz, yani efendim ve ben, iyi çocuklarız. Öyle iyi insanlarız ki oturduğumuz her yerde ev sahiplerimiz bizden çok hoşnut kalmışlardır. Yok yere değil elbette, çünkü soyludur benim efendim.”
Vaniyuşa, içinden СКАЧАТЬ
7
“Allah razı olsun.” demek olacak. (ç.n.)