Название: Monte Kristo Kontu
Автор: Александр Дюма
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-54-9
isbn:
Bu talihsiz hancı, Dantés’nin eski arkadaşı Gaspard Caderousse ile karısından başkası değildi. Caderousse günlük işlerle uğraşırken soluk yüzlü, zayıf, hastalıklı karısı hemen hemen daima ateşi olduğu için hanın ikinci katındaki yatak odasında yatıyordu. Kadın bu kötü talihlerine söylendikçe adam “Ne yapalım. Tanrı’nın dediği olur.” diyordu.
Caderousse bir sabah han kapısının önünde durmuş, üzgün gözlerle bomboş yolun altına ve üstüne bakarken uzakta, Bellegarde taraflarından gelen bir atlı gördü. Gelen, siyahlar giyinmiş ve müthiş sıcağa rağmen başında üç köşeli şapka olan bir rahipti. Rahip hanın önünde attan indi. Kırmızı keten bir mendille alnındaki terleri sildi.
Caderousse sevinçle onu karşıladı. Rahip iki üç saniye dikkatle ona baktıktan sonra İtalyan şivesi ile “Siz Mösyö Caderousse’sunuz, değil mi?” diye sordu.
Hancı hayretle “Evet efendim.” dedi. “Gaspard Caderousse. Bir emriniz mi var?”
“Eskiden terzi değil miydiniz siz?”
“Evet. Fakat işlerim bozuldu. Marsilya’da hava o kadar sıcaktır ki Marsilyalıların artık elbise giymediklerini duyarsam hiç şaşmayacağım. Sıcak dedim de… Bir şey içmek istemez misiniz?”
“Evet… Bana en iyi şarabınızdan getirin. Sizle biraz sohbet edelim.”
Caderousse birkaç dakika sonra döndüğü zaman rahibi bir sandalyeye oturmuş, dirseklerini de masaya dayamış buldu. Önüne şarapla bardağı koyduğu zaman rahip, “Burada yalnız mısınız?” diye sordu.
“Hemen hemen… Zavallı karım her zaman hasta. Bana pek faydası olmuyor.”
“Evlisiniz demek?”
Rahip, harap eşyalara bir kıymet biçer gibi gözlerini etrafta gezdirdi. Caderousse iç çekerek “Görüyorsunuz ki zengin değilim.” dedi. “Ama elden ne gelir Bu dünyada mutlu yaşamak için namuslu olmak yeterli değil.”
Rahip ona gözlerini dikti. Hancı da ona aynı şekilde bakarak sözlerine devam etti: “Evet namuslu. İftihar ederek söylerim bunu. Bunu söyleyebilecek çok kimse yok zamanımızda.”
“Eğer sözleriniz doğru ise talihiniz var demektir. Eminim ki er geç iyiler iyiliklerinin mükâfatını, kötüler de kötülüklerinin cezasını görürler.”
Caderousse acı acı “Sizin mesleğiniz böyle konuşmayı gerektirir.” dedi. “Fakat herkes buna inanmaya mecbur değil.”
“Böyle düşünmekle hata ediyorsunuz çünkü ben size bu sözlerimin doğruluğunu ispat edebilirim.”
Caderousse hayretle “Nasıl?” diye sordu.
“İlk önce aradığım adamın gerçekten siz olup olmadığınızı bilmem lazım… 1814 yahut 1815 yılında Dantés adında bir gemici tanıdınız mı?”
“Dantés mi?.. Tabii tanıdım. Zavallı Edmond! En iyi arkadaşlarımdan biri idi benim. Onu tanıyor musunuz? Sağ mı? Serbest mi? Mesut mu?”
“Sefil ve perişan bir hâlde hapishanede öldü.”
Caderousse sarardı. Başını çevirdi. Boynuna sardığı kırmızı mendille gözlerini sildi.
“Zavallı çocuk!..” diye söylendi. “İşte size demin söylediklerimin bir örneği de bu çocuktur. Tanrı yalnız kötülerin yardımcısıdır. Dünya gittikçe beterin beteri oluyor.”
“Dantés’yi sever görünüyorsunuz.”
“Evet çok severdim fakat ne yalan söyleyeyim, çok kısa bir zaman için onu kıskanmıştım. O zamandan beri de kötü talihine daima yanmışımdır.”
Kısa bir sessizlik oldu. Rahip dikkatle hancının yüzüne bakıyordu.
Caderousse, “Siz onu tanıdınız mı?” diye sordu.
“Ölürken ona son dinî telkinlerde bulunmak üzere çağrıldım. Bana İsa hakkı için yemin ederek neden hapsedildiğini bilmediğini söyledi.”
“Doğru. Bilemezdi. Yalan söylememiş zavallı çocuk!”
“Kendisinin hiçbir zaman anlayamadığı bu talihsizliğine neyin sebep olduğunu öğrenmemi ve bu lekeyi temizlememi benden rica etti. Onunla beraber hapiste olan fakat İkinci Restorasyonda serbest bırakılan zengin bir İngiliz, tahliye edilirken geçirdiği bir hastalık sırasında kendisine kardeş gibi bakmış olan Dantés’ye hatıra olarak çok kıymetli bir elmas yüzük hediye etmiş. Dantés bu yüzükle zindancıları yola getirmeyi düşüneceğine, belki bir gün kurtulur ümidi ile kendisine servet sağlayacak olan hatırayı saklamış.”
Caderousse, gözleri parlayarak “Dediğiniz gibi, herhâlde çok kıymetli bir elmas olmalı.” dedi.
“Dantés için çok kıymetli idi. Elli bin frank kıymet takdir ettiler.”
Caderousse hayretle tekrar etti: “Elli bin frank!..”
“Elmas şimdi bende. Dantés, arzusunu yerine getirmek vazifesini bana verdi. ‘Çok iyi üç arkadaşım ile nişanlım vardı. Eminim ki dördü de hâlâ benim için üzülüyorlardır. Arkadaşlarımdan bir tanesinin adı Caderousse idi.’ dedi.”
Caderousse ürperdi. Rahip, onun bu hâlini fark etmemiş görünerek sözlerine devam etti: “Sonra dedi ki ‘İkincisinin adı Danglars idi. Üçüncüsü rakibimdi ama o da beni severdi. Adı Fernand idi. Nişanlımın adı da Mercédés idi. Marsilya’ya gidin. Bu elması satın. Parayı beşe bölün ve beni seven bu insanlara verin.’ ”
“Niye beşe bölün dedi? Siz sadece dört kişiden bahsettiniz.”
“Beşinci ölmüş. Dantés’nin babası idi. Marsilya’da söylediler bana onun öldüğünü.”
Çok lakayt görünmeye çalışarak devam etti: “Dantés’nin babası öleli o kadar zaman olmuş ki niçin, nasıl; öldüğü hususunda hiçbir şey öğrenemedim. Acaba siz bu hususta bir şey biliyor musunuz?”
“Benden başka kimse bu hususta bir şey bilemez. Dantés’nin babası ile komşu idik… Evet, oğlunun arkasından bir sene bile yaşamadı zavallı ihtiyar.”
“Neydi ölüm sebebi?”
“Yanılmıyorsam doktorlar ‘bağırsak iltihabı’ dediler. Kendisini tanıyanlar ise üzüntüsünden öldüğünü söylediler. Fakat ben bu ölümün sebebini çok iyi biliyorum. İhtiyar…”
Caderousse sustu. Rahip ilgi ile sordu: “Evet neden öldü?”
СКАЧАТЬ