Название: Monte Kristo Kontu
Автор: Александр Дюма
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-54-9
isbn:
Ertesi sabah eline bir tüfek alıp kayadan kayaya atladıklarını gördüğü yaban keçilerinden bir tane vurmak istediğini söylediği zaman kimsenin aklına başka bir şey gelmedi ve onun bu arzusunu ya avlanmaktan hoşlandığına yahut da yalnız kalmak isteğine verdiler. Onunla beraber gelmek isteyen tek kişi Jacopo oldu. Bir şüphe uyandırmaktan korktuğu için Dantés ona olmaz diyemedi. Fakat beş yüz metre kadar gittikten sonra bir keçi vurmayı becererek hayvanı Jacopo ile geri gönderdi ve keçiyi pişirmelerini, pişince de havaya bir el ateş ederek kendisine haber vermelerini söyledi.
Dantés zaman zaman dönüp arkasına bakarak yoluna devam etti. Nihayet mağaraların bulunduğunu tahmin ettiği yere geldi. Her yeri büyük bir dikkatle incelerken birçok kayanın üstünde bir insan eli ile yapıldığı muhakkak çentikler olduğunu gördü. Muhtemelen bir yolu işaretlemek maksadı ile hepsi aynı biçimde yapılmıştı. Bu işaretler Dantés’ye ümit verdi. Yeğenine yolu göstermek için kardinal tarafından yapılmış olamaz mıydı bu çentikler? Dantés, bittiği yere kadar çentikleri takip etti fakat bir mağaraya ulaşmamıştı. Sağlam bir zemine yerleşmiş büyük, yuvarlak bir kaya bu çentiklerin ulaştığı hedef idi. Dantés. yolun sonunda değil de başında olabileceğini düşündü ve dönerek izi geriye doğru takip etmeye başladı.
Bu arada gemiciler keçiyi pişirmişlerdi. Tam hayvanı uydurma şişten indirecekleri sırada Dantés’yi kayadan kayaya atlarken gördüler, işaret vermek üzere havaya bir el ateş ettiler. Dantés yönünü değiştirdi ve koşarak onlara doğru gitmeye başladı. Hepsi ona bakıyordu. Bu sırada Dantés’nin ayağı kaydı. Onun bir kayanın kenarında sendelediğini ve kaybolduğunu gördüler. Üstün vasıflarından ötürü hepsi Dantés’yi sevdiği için o yöne doğru koşmaya başladılar.
Onu kan içinde ve baygın bir hâlde buldular. Beş altı metrelik bir yükseklikten düştüğü muhakkaktı. Ağzına biraz rom damlattılar. Dantés dizinin acıdığından başında bir ağırlık olduğundan sırtında tahammül edilemez ağrılar hissettiğinden şikâyet ederek gözlerini açtı. Onu kıyıya götürmek istediler. Ellerini değdirdikleri anda Dantés inlemeye başladı ve gidemeyeceğini söyledi. Hemen hareket etmek mecburiyetinde olan kaptan onu gemiye taşımaları hususunda ısrar etti fakat Dantés götürülürken çekeceği ızdıraba katlanmaktansa orada ölmeyi tercih edeceğini söyledi.
“Bana biraz bisküvi, avlanmak için bir tüfek ve beni almak için gelmeniz geciktiği takdirde sığınabileceğim bir yer yapmak üzere bir kazma bırakın.” dedi.
Kaptan, “Açlıktan ölürsün!” dedi. “En aşağı bir hafta sürer bizim seni almaya gelmemiz.”
Jacopo, “Ben bir çare buldum kaptan.” dedi. “Ben burada kalır ona bakarım.”
Dantés, “Yani burada kalmak için kârdaki hissenden vazgeçeceksin öyle mi?” diye sordu.
“Evet. Hiç de pişman olmam.”
“Sen iyi bir dostsun Jacopo. Tanrı seni bu iyi kalpliliğin için mükâfatlandıracaktır fakat ben yanımda kimseyi istemiyorum. Bir iki gün dinlenince bir şeyim kalmaz.”
Sevgi ile Jacopo’nun elini sıktı. Yalnız kalmak hususunda ısrar etti. Kaçakçılar nihayet ona istediği şeyleri vererek gittiler.
Bir saat sonra küçük gemi gözden kaybolmuştu. Dantés dağdaki keçiler gibi çevik bir hareketle kalktı. Bir eline tüfeği, ötekine de kazmayı alarak çentiklerin son bulduğu kayaya doğru koştu.
Kayanın dibinden itibaren çentikleri geriye doğru takip ederek bir kayığın girebileceği büyüklükte bir ağzı ve içinde durabileceği kadar derinliği olan küçük bir koya ulaştı. Görünmek istemeyen kardinalin bu koyda karaya çıktığı, kayığı orada sakladığı, çentiklerle işaretlenen yolu takip ederek o yolun sonunda hazineyi gömdüğü neticesine vardı. Bunun üzerine tekrar büyük, yuvarlak kayaya gitti.
Orada bu varsayımı altüst oldu. Kaya en az iki yahut üç ton ağırlığında idi. Kardinal bu kayayı nasıl buraya oturtabilirdi?
Aklına yeni bir fikir geldi. Kaya buraya oturtulmak üzere kaldırılmamış, aksine indirilmiş olamaz mıydı? Eskiden durduğu yeri bulmak için kayanın üstüne çıktı. Bir bayır gördü. Kaya bu bayırdan şimdiki yerine kaydırılmış ve takoz gibi kullanılan alelade bir yapı taşı ile de şimdiki yerine oturtulmuştu.
Dantés bir zeytin ağacı kesti. Dallarını budadı ve kayayı ağacın gövdesi ile kaldırmaya çalıştı. Fakat kaya o kadar ağır ve altındaki kaya takoz ile olduğu yere o kadar sağlam bir şekilde yerleşmişti ki insan gücü ile kımıldatmanın imkânı yoktu. Bir müddet düşündü. Sonra bütün gücünü, o takozu oynatmak için sarf etmeye karar verdi. Etrafına baktı. Gözlerine, arkadaşı Jacopo’nun verdiği barut ilişti.
Kazma ile koca kayadan takoza doğru uzun bir delik kazdı. Deliğe barut doldurdu. Mendilinden bir parça kopararak fitil yaptı. Fitilin bir ucunu barut dolu deliğe soktu. Öbür ucunu ateşleyerek oradan kaçtı. Az sonra barut patladı. Bu muazzam kuvvetle büyük kaya bir an yerinden oynar gibi oldu. Altındaki takoz da parçalandı.
Dantés kayanın yanına geldi. Hiçbir dayanağı kalmamış olan koca kaya, sırtın ucunda ha düştü ha düşecek durumda idi. Dantés kayanın çevresinde dolaşarak yere en gevşek şekilde dayandığı noktayı buldu. Zeytin ağacının gövdesini buraya yerleştirdi ve bütün gücü ile üstten abandı. Kaya sarsıldı. Sonra tamamıyla yerinden oynadı ve denize uçtu. Üstünde durduğu noktada, ortasında demir bir halka olan dört köşe bir taş meydana çıktı.
Dantés hayret ve sevinçle bağırdı. Bacakları öyle titremeye, kalbi öyle atmaya başladı ki bir an öyle durmaya mecbur oldu. Sonra ağaç gövdesini bu halkadan geçirerek dört köşe taşı şiddetle çekti. Kenara attı. Taşın daha önce olduğu yerde, alttaki mağaranın karanlık derinliklerine doğru giden dik bir merdiven gördü.
Onun yerinde kim olsa sevinçle bağırarak bu merdivene atılırdı. Dantés tereddütle durdu. Yüzü sarardı. “Bir hayal kırıklığına uğrarsam kendimi bırakmamalıyım.” diye söylendi. “Yoksa çektiğim bütün ızdırap boşa gider.” Yüzünde mütereddit bir gülümseme ile mağaranın merdivenini inerken “Kim bilir…” diye söyleniyordu.
Karanlıkta görmeye alışkın olan gözleri, mağaraya girdikten birkaç saniye sonra etrafını iyice seçmeye başladı. Mağaranın duvarları granit idi. Kardinalin mektubundaki kısmı hatırladı: Hazine, ikinci oyuğun sonundadır. Daha birinci mağarayı bulmuştu. Şimdi ikincisini araması lazımdı. Elindeki kazma ile duvarlara vurdu. Böyle vura vura granitin daha boş, daha boğuk ses verdiği bir noktasını buldu. Burasına daha kuvvetle vurdu. Bu sefer gözüne başka bir şey çarptı. Vurduğu yerden astar gibi bir şey sarkmış, СКАЧАТЬ