Monte Kristo Kontu. Александр Дюма
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Monte Kristo Kontu - Александр Дюма страница 26

Название: Monte Kristo Kontu

Автор: Александр Дюма

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-54-9

isbn:

СКАЧАТЬ Büyük mutluluğu yahut isteği ile kendi arasında ancak iki adım vardı. Mağaranın en dip köşesine doğru yürüdü. Sonra ani bir kararla kazmasını yere indirmeye başladı. Beşinci yahut altıncı vuruşta kazmanın ucu madenî bir şeye çarptı. Çarptığı yerin biraz yan tarafına dokundu. Kazmanın ucu hâlâ sert bir şeye çarpıyordu ama ses aynı değildi. Kendi kendine “Demir çemberli tahta bir sandık bu.” diye söylendi.

      Tam o sırada ışık bir an için gölgelendi. Dantés elinden kazmayı atarak tüfeğini kavradı ve hızla mağaradan çıktı. Bir yaban keçisi birinci mağaranın ağzının üstünden atlamıştı ve ötede Dantés’ye bakıyordu.Dantés bir an düşündü. Küçük bir çam ağacı kesti. Kıyıya gitti. Gemicilerin keçiyi pişirmek için yaktıkları ateşten elindeki çam ağacını ateşledi. Az sonra görmeyi ümit ettiği şeyin en küçük bir parçasını bile gözden kaçırmak istemiyordu.

      Elindeki meşaleyi, kazdığı son yere doğru tuttu. Yanılmamıştı. Kaz ma, tahta ve madenden bir şeye çarpmıştı. Çam ağacının sapını toprağa soktu ve işine devam etti. Bir müddet sonra doksan santim uzunluğunda ve altmış santim eninde bir yeri temizlemişti. Ortaya demir çemberli bir meşe sandık çıktı. Kapağın ortasındaki gümüş bir levhada -Faria kendisine defalarca çizip gösterdiği için- kolayca tanıdığı Spada Ailesi’nin arması vardı. Artık en ufak bir şüpheye mahâl yoktu. Hazine orada idi. İçindekileri aldıktan sonra boş bir sandığı yerine bırakmak için kimse bu kadar zahmete katlanmazdı.

      Dantés süratle sandığın etrafını temizledi. Önce kilit, sonra da sandığın her iki tarafındaki kulplar meydana çıktı. Bu kulplar, en basit madenleri bile bir sanat eseri hâline getiren bir devrin anlayışı ile yapılmıştı. Dantés bu kulplardan tutarak sandığı kaldırmak istedi; kilitli idi. Kazmanın ucunu sandıkla kapağı arasına soktu ve kazma sapını aşağı doğru bastırdı. Kapak çıtırdadı, sonra da açıldı.

      Dantés gördüklerinden şaşkına döndü. Bir çocuk gibi gözlerini yumdu, açtı ve dili tutulmuş gibi öylece kalakaldı.

      Sandık üç bölmeye ayrılmıştı. Bu bölmelerden ilkinde sarı sarı altınlar ışıldıyordu. İkincisinde düzenli bir hâlde yerleştirilmiş külçe altınlar vardı. Ancak yarısına kadar dolu olan üçüncü bölümde de elmaslar, inciler ve yakutlar duruyordu. Dantés bu bölmeye ellerini daldırarak avuç dolusu mücevheri kaldırdı sonra parmaklarını araladı. Taşlar ışıltılı bir çağlayan gibi parmaklarının arasından dökülürken pencere pervazlarına çarpan dolu taneleri gibi sesler çıkarıyordu.

      Dantés bu hazineyi görüp titreyen ellerini altın ve mücevherlere daldırdıktan sonra çıldırma derecesine gelmiş insanların o korkunç heyecanı içinde mağaradan fırladı. Adanın çepeçevre etrafını gören bir kayaya tırmandı. Evet, bu hesapsız, bu duyulmamış, kendisine ait bu efsanevi servetle baş başa idi. Fakat acaba uyanık mıydı yoksa rüya mı görüyordu? Altınlarını tekrar görmek istedi fakat o anda bu hazineye bakmak cesaretini kendinde bulamadı. Aklını kaçırmaktan korkar gibi elleri ile başını sıktı. Yaban keçilerini ve martıları ürküten bağırmalar ve el hareketleri ile deli gibi adanın etrafında koşmaya başladı. Sonra geri döndü. Rüya görüp görmemiş olduğundan hâlâ şüphe duyarak mağaraya koştu ve kendini tekrar altın ve mücevherlerin karşısında buldu. Ellerini kalbine bastırarak diz çöktü ve yalnız Tanrı’nın bildiği bir dua okudu.

      14

      Dantés ertesi gün ceplerini mücevherlerle doldurdu. Sandığı dikkatle tekrar gömdü. Hiç belli olmayacak şekilde mağaranın ağzını kapattı. Sonra sabırsızlıkla arkadaşlarının gelip kendisini almalarını beklemeye başladı. Faydasız bir hazineyi bekleyen canavar gibi adada kalıp altın ve mücevherlerini seyretmek istemiyordu. Tekrar insanların arasına karışıp büyük servetlerin sağladığı mevki, kuvvet ve kudreti elde etmenin vakti gelmişti.

      Kaçakçılar, ayrılışlarının altıncı günü adaya döndüler. Dantés, Genç Amelie’yi daha çok uzaklarda iken tanıdı ve kıyıya indi. Arkadaşları karaya çıktıkları zaman, onlara acı ve ızdırabının hâlâ devam ettiğini fakat eskisiden çok daha iyi olduğunu söyledi. Sonra onların son sefer hakkında anlattıklarını dinledi. Sefer başarılı olmuştu. Hepsi, bilhassa Jacopo, Dantés’nin de aralarında olup adam başına elli gümüş İspanyol lirası tutan hissesini alamadığına çok üzülmüşlerdi. Dantés gülümsemesini tutmasını bildi. Genç Amelie Monte Kristo’ya sırf onu almaya gelmiş olduğu için o akşam Leghorn’a doğru yola çıktılar.

      Leghorn’ya vardıkları gün Dantés, en küçük boydaki dört elmasını -her birini beş bin frank karşılığında- orada tanıştığı bir Yahudi tüccara sattı. Ertesi gün Jacopo’ya küçük bir tekne satın aldı ve Marsilya’ya gidip Louis Dantés adında yaşlı bir adamla, Mercédés adında genç bir kadın hakkında bilgi toplaması şartı ile tekneye tayfa tutabilmesi için bu hediyeye yüz gümüş İspanyol lirası ekledi. Jacopo rüya gördüğünü sanıyordu. Dantés ona sırf bir gençlik hevesi ile gemiciliğe atıldığını ve Leghorn’ya gelince amcasından kalmış bir mirası aldığını söyledi. Dantés’nin geniş bilgisi bu hikâyeyi inanılır bir hâle sokmuştu. Jacopo inanmakta tereddüt etmedi. Ertesi gün Marsilya’ya doğru yola çıktı. Dantés ile Monte Kristo Adası’nda buluşacaklardı.

      Dantés aynı gün Genç Amelie mürettebatına da hediye olarak bolca para dağıttı. Kaptana tekrar görüşmek vaadinde bulunarak onlardan ayrıldı. Doğru Cenova’ya gitti. Şehre geldiği gün, Cenevizlilerin Akdeniz’in en iyi gemi inşaatçıları olduklarını duymuş olan bir İngiliz tarafından ısmarlanmış küçük bir yatı satın aldı. İngiliz, kırk bin franga yatı satmaya razı olmuştu. Dantés yatın hemen teslim şartı ile altmış bin frank verdi. Yatı inşa etmiş olan adam, mürettebat bulmak üzere Dantés’ye yardım teklif etti. Dantés yalnız seyahat etmek niyetinde olduğunu fakat yata gizli bir bölme yapılırsa çok memnun kalacağını söyledi. Bölme ertesi gün tamamlandı. İki saat sonra da Dantés Monte Kristo Adası’na doğru Cenova Limanı’ndan yola çıktı

      İkinci gün akşama doğru adaya geldi. Mükemmel bir tekne olan yatı bu mesafeyi otuz beş saatte almıştı. Adada kimsecikler yoktu. Dantés doğru hazinenin saklı olduğu yere gitti ve sandığı bıraktığı gibi buldu.

      Ertesi gün bu muazzam hazine yata taşınmış ve gizli bölmeye kilitlenmişti.

      Dantés adada sekiz gün bekledi. Bu süre içinde yatla adanın, çevresinde dolaşarak atını kontrol eden bir binici gibi tekneyi kontrol etti. Bu arada geminin bütün iyi ve kötü taraflarını belirledi. İyi taraflarını daha mükemmel hâle sokmaya, kötü taraflarını da düzeltmeye karar verdi.

      Jacopo, sekizinci günün akşamında geldi. Küçük teknesini Dantés’ninyatına bağladı. Dantés’nin öğrenmek istediği şeyler hakkında getirdiği haberlerin ikisi de üzücü idi. İhtiyar Louis Dantés ölmüştü. Mercédés de kaybolmuştu. Dantés, Jacopo’yu dinlerken sarsıldı. Sonra hemen tek başına karaya çıktı. Kimsenin kendisi ile beraber gelmesini istemedi. İki saat sonra döndü. Jacopo’nun gemisinden iki tayfa ona yardım etmek üzere yata geldiler. Dantés, Marsilya’ya doğru hareket emrini verdi.

      Babasının ölüm haberi, beklemediği bir şey değildi. Fakat Mercédés’e ne olmuştu? Öğrenmek istediği başka şeyler de vardı ama bunlar hakkında kendisine bilgi edinebilecek, güvendiği kimse yoktu. Leghorn’daki berberin aynası, СКАЧАТЬ