Название: Telli Haseki Hümaşah Sultan
Автор: İskender Fahrettin Sertelli
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-32-0
isbn:
Sadrazam, Divan Kâtibi Hüseyin Efendi’nin telaşını görünce, “Hayır ola Amberizade, yine ne var?” dedi, “Hünkârdan ipe sapa gelmez bir emir mi getirdin?”
Hüseyin Efendi yarı ciddi yarı şaka söze başladı.
“Bu defaki emir Padişahtan değil… Telli Haseki’den.”
“Mutlaka Bolu Kadısı Sait Efendi hakkında olacak. Öyle değil mi?”
“Her zaman ziyaretimin sebebini hemen keşfederdiniz Paşam! Fakat bu geceki ziyaretimin sebebini Cinci Hoca’nın bütün cinleri bir araya gelse keşfedemez…”
Hüseyin Efendi iki elini ağzına götürerek, korkak bir sesle ekledi:
“Sizi öldürmeye geldim, Paşam!”
Sadrazam, çubuğunu çekerek homurdandı.
“Haydi gevezeliği bırak! Bilirsin ki ben böyle şakalardan hoşlanmam. Söyle bakayım, Hünkârın sevgili Hasekisi hamamları mı kapatmak istiyor? Yoksa…”
Amberizade, Sadrazamın sözünü kesti.
“Efendimizin neşesini kaçırmamak için konuyu anlamsız bulduğunuz bir şaka ile açmak istedim. Fakat rica ederim sözlerimi dikkate alınız. Telli Haseki, kulunuzu bu gece bu işin icrasına memur etmişti!”
Veziriazam, çubuğunu elinden bıraktı.
“Hangi işten bahsediyorsun, a Hüseyin Efendi?”
“Sinirlerinize hâkim olunuz, Paşam! Bendeniz bu gece sizi öldürmeye geldim.”
“Bu soğuk şakayı bırak diyorum sana. Çubuğu kafanda parçalarım alimallah!”
Divan kâtibi yemin ederek, “Vallahi Paşam, emin olunuz ki bu gece vücudunuzu ortadan kaldırmakla görevlendirildim. Fakat size olan sadakat ve bağlılığımın derecesini göstermek için gerçekleri söylemek zorundayım. Telli Haseki bütün yalvarmalarıma ve karşı çıkmalarıma rağmen ısrar etti, Birkaç dirhem afyon o pintinin vücudunu uyuşturmaya yeter, dedi ve beni buraya gönderdi.”
Mehmet Paşa şalvarını toplayarak yerinden fırladı.
“Ben de deminden beri söylediklerini şaka diye dinliyordum. Demek Telli Haseki benim ölümümü istiyor, ha?”
“Evet, ve Bu iş bu gece mutlaka bitmeli, dedi. Ne yapacağımı bilmiyorum.”
“Eee… Söyle bakalım, beni öldürebilecek misin?”
“Estağfurullah, Velinimetim! Kölenizden böyle bir cinayet ümit eder misiniz?”
“Olur a… Kim bilir sana işleyeceğin bu cinayet karşılığında neler vaat etmiştir?”
“Efendimiz, sizin de çok iyi bildiğiniz şeref ve namusumla söylüyorum ki hiçbir şey vaat etmedi.”
Sadrazam soğukkanlılığını korumaya çalışarak, “Peki ama,” dedi, “Telli Haseki’nin sana güvenip de böyle önemli bir işi verebilmesi için, senin onda bu cesareti doğuracak bir etki yaratmış olman gerekir. O hayâsız kadının sana böyle bir teklifte bulunabilmesine sen nasıl izin verdin?”
“Telli Haseki beni kendisinin en sadık kölelerinden biri olarak görür.”
“Sen ikiyüzlü bir acem kılıcına benziyorsun Hüseyin! Şeytana uyup da böyle bir cinayete kalkışacak olursan, evlatlarım ve dostlarım seni sağ bırakmazlar! Doğru söyle, bana kıyabilecek misin?”
Divan kâtibi duyduğu üzüntüden ağlamaya başlamıştı.
“Eğer böyle zor bir durumda kalmasaydım, sizi bu olaydan haberdar ederek üzmezdim. Ben hayatımda bir karıncayı bile bilerek öldürmemişken, siz velinimetime nasıl kıyabilirim? Benden, emin olunuz ki, size hiçbir fenalık gelmeyecektir!”
“O halde Telli Haseki’ye ne cevap vereceksin?”
“Veziriazamı odasında yalnız yakalayamadım demekten başka ne yapabilirim?”
“Bu fedakârlığına teşekkür ederim Hüseyin. Ben senin babanın aziz bir dostuyum. Aramızda yarım asırlık bir aile hukuku vardır. Senin Divan’da yükselip güçlenmen için benden başka kimse çalışmamıştır. Sarayda lekelenmeyen, temiz yürekli bir adam varsa o da sensin! Hümaşah Sultan sana bu cinayeti teklif ederken bir şey vaat etmemiş; vaat etse de sözünde durmaz ve sen işi yaptıktan sonra seni yok etmeye, ortadan kaldırmaya çalışırdı. Fakat ben, bana karşı gösterdiğin bu sadakat ve fedakârlığından dolayı seni Mısır Hazinedarlığı’na tayin ettireceğim. Bilirim ki senin gözün oradadır!”
Hüseyin Efendi gözyaşlarını silerek velinimetinin eteğini öptü.
Sadrazam Mehmet Paşa derin bir nefes alarak, ölümden kurtulmuş bir idam mahkûmu sevinciyle yerine oturdu.
“Bu olayda beni en çok ne üzdü biliyor musun?” dedi, “Ben bu yaşa geldikten sonra, ölümü her zaman bekleyen bir insanım. Fakat sen yabancı değilsin; itiraf ederim ki bu günlerde hiç de ölmek istemiyorum. Eğer bu gece çubuğuma zehir koyarak beni öldürmüş olsaydın, mezara gözüm açık ve kalbim yaralı gidecektim. Nuruhayatçığımı dünya gözüyle bir daha görebilmek artık tek istediğim… Ah Hüseyin! Sen kalbimdeki yarayı bilmezsin! Yeniçerilere gülünç düşmemek için hicran ve acılarımı senden başka kimseye açmadım. Nuruhayat’ın kaçtığı günden beri aklım perişan. Divanda hiçbir meseleyle meşgul olamıyorum. İçimde anlaşılmaz bir sızı var! Genç bir âşık gibi gece gündüz yanıp tutuşuyorum. Sultan İbrahim kendi keyfinde. Başını kaldırıp da, benim yüzümde beliren acı ve kederin anlamını sormaya vakit bulamıyor. Telli Haseki’siyle uğraşmaktan dünyayı görecek zamanı yok. Elmasımı elde edebilmek için ne mümkünse yaptım. Padişaha köpeklik dahi ettim. Kösem Sultan’la aram açıkken onun da gönlünü hoş ederek tekrar sevgisini kazandım. Cinci Hoca’yı da hoş tuttum. Düşüncelerini, içini anlayamadığım yalnızca bir kadın kaldı: Telli Haseki. Bu kadın benden ne istiyor bilmiyorum. Ve zannederim ki, bu vicdansız kadın benim başımı yemeden rahat etmeyecek. Bunu takdir etmiyor değilim. Fakat Nuruhayat’ıma kavuşmadan ölmek istemem. Ah, onu bir kere daha görmek mutluluğuna bir kavuşabilsem…”
Mehmet Paşa’nın gözleri sulanmıştı.
Divan Kâtibi Hüseyin Efendi, Sadrazamın Nuruhayat için güçlü kuvvetli bir delikanlıymışçasına içli içli ağladığını görünce, hayretle dudağını bükerek başını önüne eğdi.
Amberizade, yetmişlik bir adamın, bir genç kız için bu derece yanıp tutuştuğuna ilk defa şahit olmuştu.
“Devletlim,” dedi, “sizin bu derdinize deva bulacak kimse yok mu?”
“İstanbul’un altını üstüne getirdim Hüseyin! Fakat Hamza’yı ele geçiremedim. Bu mesele hakkında Padişahtan ferman bile aldım. O çapkını yeniçeriler nerede görürlerse yakalayıp bana getirecekler.”
“Nuruhayat’ın ona kaçmasına nasıl izin verdiniz СКАЧАТЬ