Telli Haseki Hümaşah Sultan. İskender Fahrettin Sertelli
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Telli Haseki Hümaşah Sultan - İskender Fahrettin Sertelli страница 3

Название: Telli Haseki Hümaşah Sultan

Автор: İskender Fahrettin Sertelli

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-32-0

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Padişah, sevgilisinden iltifat görünce iradesini kaybetmişti.

      “Şimdi bütün acılarım dindi,” dedi, “Seni çekemeyenler, başını omzumda görseler hasetlerinden çatlarlar…”

      Telli Haseki iltifat ve sevgisini dirhemle satar gibi davranıyordu. Güzel elleriyle Hünkârın sakalını okşayarak sordu.

      “Beni çok seviyorsun, değil mi, İbrahim?”

      Padişah, şımarık bir çocuk gibi gülerek, “Aşkımdan şüphe mi ediyorsun?” dedi. “Ben hayatımda ilk defa bir kadını sevdim. O da sensin.”

      “Yüz elli cariyenin içinde kalbinizde iz bırakan başka bir kadın yok muydu?”

      “Mümkün olsa da kalbime girebilsen… Orada kendinden başka bir kadının izine bile rastlayamazsın. Yemin ederim ki seninle evlendiğim günden beri içi boş bir küp gibi yaşıyorum. Kalpsiz, akılsız, senin etrafında pervane gibi dolaşıyorum! Beni yakma yavrum! Bana merhamet et! Beni dizinden göğsüne çıkar. Yüzün daima gülsün. Seni neşesiz gördüğüm zaman gözlerim kararıyor, kendimi kaybediyorum.”

      O güne kadar Türk hanedanından birine hiçbir kadın ismiyle hitap etmemişti. Sultan Murat’ın şehzadeliği zamanında, lalası, kendisine bir gün, “Murat, oğlum,” diye seslenmiş ve bunu duyan Padişah lalanın boynunu vurdurmuştu.

      Sultan İbrahim’e de ilk defa “İbrahim” diye hitap eden Telli Haseki olmuştu.

      Padişah, bu son Haseki için yanıp tutuşuyordu.

      Sarayda Hümaşah Sultan’dan başka hiçbir kadın Padişahı oyalayamıyordu. Bahçeye çıkmaz olmuştu. Altıntop kameriyesi, havuz âlemi, kırmızı fıskiyeler, Üsküdar çengileri, Voyvoda kızının masalları, göbek taşı sefası, kayıkla Boğaziçi gezintileri, Kâğıthane eğlenceleri hemen hemen unutulmuş gibiydi. Sultan İbrahim’in Telli Haseki’den başka eğlence ve işi yoktu. O sırada önemli bir mesele hakkında kendisini ziyaret ve kurban bayramını tebrik etmek için saraya gelen Nemçe elçisini bile kabul etmeyerek, “Padişah sarayda yoktur deyiniz,” demişti.

      Telli Haseki, Padişahı bu derece avcunun içine aldıktan sonra, kendisine Padişahtan çok karışan Kösem Sultan’ı saraydan uzaklaştırmanın çaresini aramaya başlamıştı.

      Cinci Hoca, sarayın ve devlet işlerinin yavaş yavaş Telli Haseki’nin eline geçtiğini görünce, her işte kendisinin suyuna gitmeye ve genç Hasekinin bütün istek ve düşüncelerini yerine getirmeye başlamıştı.

*

      O gün İstanbul halkını, özellikle zenginleri üzen bir duyuru yapıldı.

Arabaya binmek yasak

      “Bugünden itibaren zengin, fakir herkesin araba ile şehir içinde gezmesi yasaktır. Bu emre karşı gelenlerin ağır ceza göreceklerini herkes bilsin!”

      Telli Haseki bu emrin şiddetle uygulanması taraftarıydı.

      O gün, Padişahın bu emri çarşı ve pazar yerlerinde akşama kadar davullarla ilan edildi.

      Cinci Hoca araba yasağının şehir içinde uygulanıp uygulanmadığını kontrol ediyor ve raporlarını Telli Haseki’ye bildirmek konusunda gecikmiyordu.

      Cinci Hoca, Hümaşah Sultan’ın gözüne girmek için, o gün şehirde dolaşan iki arabayı yoldan geçerken çevirtmiş ve sarayın kapısına kadar getirmişti.

      Sultan İbrahim, araba ile sokakta gezdiği zaman tesadüfen karşısına çıkan arabalara fena halde sinirlenir ve her sokağa çıkışında, şehirde halkın araba ile gezmesini yasaklatırdı. O gün Telli Haseki ile birlikte Topkapı’da bir delinin evine gidiyorlardı. Aksilik bu ya! Telli Haseki’nin eskiden tanıdığı zengin bir adam, arabasına kurulmuş, sokaktan geçerken, bir köşenin başında Padişahın arabasıyla karşılaşmıştı.

      Telli Haseki, “Görüyorsunuz ya?” dedi, “Emirlerinizi uygulamıyorlar! İşte bir araba daha…”

      Sultan İbrahim fena halde sinirlendi.

      “Bugün, artık akşama kadar bu uğursuzluk devam edecek. Ne zaman sokakta bir araba görsem o gün mutlaka bir felaketle karşılaşırım,” diyerek arabasını geri çevirtti ve saraya döndü. Sultan İbrahim, Telli Haseki’yle odasına gittiği zaman, garip bir tesadüf eseri olsa gerek, çok sevdiği papağanını kafesinin içinde ölü bulmuştu!

      “İşte bir felaket! Demedim mi ben sana, iki gözümün nuru? Şu uğursuz arabaları ortadan kaldırmayanların vücutlarını ortadan kaldıracağım. Zenginlerin araba nesine gerek? Godoşlar yürüsünler!”

      Sultan İbrahim, sokaktan geçen arabaları yasaklamak, fırtınalı havalarda denizdeki dalgalarla mücadele eylemek ve soğuk havaları emriyle sıcağa dönüştürmek gibi deliliklerine devam ederken, Telli Haseki saray dışında istediğini yapıyordu.

      Zekâsını kişisel çıkarları uğrunda sarf eden genç Haseki, bütün akraba ve yakınlarını yüksek görevlere getiriyor ve birçok kimseleri işinden gücünden uzaklaştırıyordu.

      Bir gün, Telli Haseki’nin uzak akrabalarından olan Sait Efendi isminde kırk yaşlarında bir adam, Bolu Kadılığı’ndan alınınca İstanbul’a geldi.

      Aslında Sait Efendi, Kösem Sultan’ın emriyle memuriyetinden alınmış, yerine ise cahil bir yobaz gönderilmişti.

      Bolu Kadısı Sait Efendi İstanbul’a gelir gelmez doğruca saraya gitti ve Hümaşah Sultan’ın ayaklarına kapanarak, “Bir dakika kulunuzu dinleyiniz, Sultanım,” dedi. “Ben akraba olduğumuz için, bundan cesaret alıp da gelmedim. Başıma yirmi arşın sarık sarıp da halkı kandıran cahil hocalardan değilim. Batının gelişmelerinden haberdar, halkı daima iyiliğe yönlendirmek için uğraşan, ilim ve bilgi sahibi bir insanım. Yerime gönderilen zat benden daha bilgili değilse bile hiç olmazsa benim seviyemde bir kimse olsaydı, emin olunuz ki cübbemi kendisine memnuniyetle terk eder ve huzurunuza gelip sizi rahatsız etmezdim. Fakat zavallı adam o derece kara cahil ki ‘Lâ ilâhe illallah’ın anlamını bile bilmiyor. Garip bir tesadüf, şehre gelir gelmez kendisini komik duruma düşürdü. Kâfirlerden biri İslam dinine geçmek istemişti. Ben de artık bu benim görevim olmadığı için bu kimseyi yeni vekile gönderdim. Adam, Efendim, lütfen bana Lâ ilâhe illallah’ın anlamını söyler misiniz, diye rica etmiş. Efendi ne dese beğenirsiniz? Her şeyin anlamı söylenemez. Sana ne öğretirlerse onu bellemeye mecbursun! O adam daha sonra din değiştirmekten, Müslüman olmaktan vazgeçti. Tam yola çıkarken de yanıma geldi. Efendi, dedi, yerinize gelen bu kimse ne zaman kendi dinini öğrenirse bendeniz de o vakit Müslüman olacağım. İşte, Bolu Kazası böyle cahil bir kadının eline kalmıştır. Kulunuz bu işte yandım. Fakat halk yanmasın, günahtır.”

      Telli Haseki, Sait Efendi’nin anlattıklarını dikkatle dinledikten sonra Sadrazamı çağırıp, meseleyi anlattı.

      Ardından, “Padişahın işleri böyle cahil bir adamın elinde kalırsa, memleketin hâli nice olur?” diye sordu ona.

      Sadrazam Mehmet Paşa olayın iç yüzünü bildiği halde bunu belli etmemek istedi.

      “Hemen araştıralım СКАЧАТЬ