Telli Haseki Hümaşah Sultan. İskender Fahrettin Sertelli
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Telli Haseki Hümaşah Sultan - İskender Fahrettin Sertelli страница 6

Название: Telli Haseki Hümaşah Sultan

Автор: İskender Fahrettin Sertelli

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-32-0

isbn:

СКАЧАТЬ ve memelerinin üstüne şarap dökerek kızların göbeklerini yalamaya başlamıştı. Hünkâr cinlerden korktuğu için beni de bir muhafız gibi köşeye oturttu. Bu hoş ve şehvet uyandıran manzara karşısında kendimden geçerek elimdeki tespihi yere düşürdüm. Bütün sinirlerim tir tir titriyordu. Böyle çıplak ve güzel kızların sıcak bir oda içinde kaynaştıklarını görüp de huylanmamak mümkün müydü? O kızlar arasında en çok sen hoşuma gitmiştin! Kırmızı bir şalın üzerinde amber yılanı gibi öyle güzel bir kıvrılışın vardı ki, o anda Padişahın gözünden düşmeyeceğimi bilseydim, hemen yerimden fırlayıp boynuna sarılacaktım! O geceden sonra sana karşı duyduğum arzu giderek arttı. Şimdi ise gözlerime inanamıyorum; işte karşımdasın!

      Gümüş tepsi içinde, baygın bir halde yatmakta olan genç kız, derin bir uykudan uyanır gibi gözlerini ovuşturarak şaşkın şaşkın etrafına bakındı.

      “Ben neredeyim Hoca Efendi?”

      Cinci Hoca mahbubesinin kumral ve uzun saçlarını öptü.

      “Benim odamda bulunduğunun farkında değil misin, elmasım?”

      “Kendimi odamda, kendi yatağımda yatıyorum zannediyorum.”

      “Burası da senin odan yavrucuğum! Gül… Oyna… Bu gece seninle sabaha kadar sevişip eğleneceğiz!”

      Genç kız, gümüş bir tepsinin içinde yattığını hissederek, “Beni böyle çırılçıplak siz mi soydunuz?” diye sordu.

      “Niçin soruyorsun?”

      “Utanıyorum.”

      “Kimden?”

      “Sizden…”

      Çıplak kız ellerini yüzüne götürdü.

      “Benim elbisem nerede?”

      “Ne yapacaksın elbiseyi? Sen ve ben birbirimizi bütün ayıplarımız ve bütün güzelliklerimizle seyredelim. Cenabı hak bizi elbise ile yaratmadı ya!”

*

      Behram Ağa kapının önünde daha fazla durmadı.

      “Ya ben rüya görüyorum yahut Hoca çıldırdı!” diyerek kapının önünden ayrıldı.

      Derin bir hayret ve şaşkınlık içinde yürüdü.

      Behram Ağa, Hocanın odasında gördüğü rezaleti Kösem Sultan’a nasıl anlatacaktı?

      Gümüş tepsinin içinde yatan genç kız, Valide Sultan tarafından üç ay önce Padişaha sunulan, on beş yaşlarında, körpe ve ince belli bir Çerkez dilberiydi.

      Sultan İbrahim, Telli Haseki’den gizli olarak arasıra bu kızla buluşup eğlenirdi.

      Behram Ağa, Hocanın taparcasına sevdiği kızı tanımıştı. Kösem Sultan’a, kapının anahtar deliğinden gördüklerini anlatırken, “Çok utanıyorum, Sultanım!” dedi, “Gençliğimde görmediğim şeyleri Hoca Efendinin odasında gördüm.”

      Valide Sultan bu duyduklarına önem vermemiş gibi göründü.

      “Hamza’yı sormadın mı?”

      “Kapıyı çalmaya cesaret edemedim.”

      “Benim dediğimi niçin aynen yapmadın?”

      “Sultanım! Odanın kapısından benim gördüklerimi siz de görseniz, hayretinizden küçük dilinizi yutardınız! Hoca Efendi soyunmuştu. Kapıyı açıp benimle görüşecek halde değildi. Gözlerimi kapadım. Tüylerim ürperdi. Hocanın gittikçe incelen sesini işitmemek için odasının önünden uzaklaştım. Beni mazur görünüz Sultanım! Bu gece Hoca Efendiyi göremeyeceğim.”

      “O halde, yarın sabah erkenden sokağa çık ve Hamza’nın nerede yaşadığını öğrenmeye çalış.”

*

      O gece Kösem Sultan öfkesinde uyuyamadı. Behram Ağa’yı başından savdıktan sonra, Hocanın yaptığı rezaleti gözünün önüne getiren Valide Sultan, buna nasıl göz yumabilirdi?

      Kendi eliyle özene bezene süsleyip hazırladığı bu körpe kızcağızı, Padişaha, Hocanın avucuna düşmesi için mi sunmuştu?

      Kösem Sultan kaşlarını çatarak odasında saatlerce düşündü ve kendi kendine şu kararı verdi.

      “Bu çirkin olayı duymamış olmak herhalde en hayırlısı olacak. Cinci Hoca ile bir halayık yüzünden boğuşmak istemem. Bu herif bütün kötülüğüne rağmen bana her zaman gereklidir. Telli Haseki’nin çenesini kopartmak için şu sıra Cinci Hoca’nın yardımına ihtiyacım var.”

      Sadrazamın Odasında Gizli Bir Toplantı

      “Sarayın bütün cellâtları karşıma çıksa yine teslim olmayacağım! Ben ölünceye kadar Hamza’dan ayrılmamaya karar verdim!”

      Aynı gece…

      Sarayda herkes uykudayken Sadrazam’ın konağında gizli ve önemli bir toplantı vardı.

      Telli Haseki’ye hizmet eden divan kâtiplerinden Amberizade Hüseyin Efendi, birkaç günden beri sarayda gizli kapaklı yapılan bazı işleri Sadrazam’a ihbar etmeye başlamıştı.

      Amberizade’de atalarından kalma bir amber düşkünlüğü vardı. Hüseyin Efendi’nin yaşı elliyi bulunca, genç kızlara karşı ilgisi de artmıştı.

      Amberizade’nin amber düşkünlüğünü sarayda Sadrazamdan başka bilen bir kimse yoktu.

      Hüseyin Efendi ne zaman evinde bir eğlence yapacak olsa, Sadrazama koşar ve “Aman Paşam!” derdi, “Bugün yine bazı dostlarla bir araya gelip bir eğlence yapacağız. Kulunuza bir dirhemcik amber lütfediniz!”

      Sadrazam, Divan Kâtibi Hüseyin Efendi’nin bu arzusunu son günlerde sık sık yerine getirmeye başladığı için, Hüseyin Efendi de Sadrazama fazlasıyla sadakat göstermeyi bir vicdan ve insaniyet borcu sayıyordu.

      Amberizade Hüseyin Efendi amber devrinin en ünlü ve ilginç şahsiyetlerinden biriydi.

      O gün sarayda Telli Haseki ile Hüseyin Efendi arasında şöyle bir konuşma geçmişti.

      “Bu pinti herifin vücudunu ortadan kaldırmak için ne yapmalı?”

      “Vallahi Sultanım, kulunuzun böyle şeyler elinden gelmez. Ömrüm boyunca henüz bir tavuk bile kesmiş değilim.”

      “Çeneni tut, fazla laf istemem. Ben sana, Git de Sadrazamı kes, demedim. Bir adamın vücudunu ortadan kaldırmak için mutlaka kafasını kesmek lazım gelmez ya!”

      “Başka türlü ölüm aklıma gelmiyor Sultanım! Genç olsaydım, belki bu arzunuzu yumruklarımla yerine getirir ve sizi memnun etmeye çalışırdım.”

      “Şimdi bu işi zekâ ve tecrübenle yapabilirsin. Mesela, hayvanlığını istediğin zaman nasıl bir lokma СКАЧАТЬ