Kahvenin hikayesi. Stewart Lee Allen
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kahvenin hikayesi - Stewart Lee Allen страница 5

Название: Kahvenin hikayesi

Автор: Stewart Lee Allen

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-16-0

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      “İnsanın başı bir kez vuruldu mu, gülün başı gibi yeniden çıkmaz.” Sir Richard Burton 1854’te bir İngiliz subayına buraya gelip gelemeyeceğini sorduğunda, subay bu karşılığı vermişti. Cümle zihnimde yankılanıp duruyordu. Burton’ın arayışıyla benimki arasındaki paralellikler artık ürkütücü olmaya başlamıştı. İkimiz de Orta Afrika’daki o gizemli “su kaynakları”nı arıyorduk. Benim gizemli su arayışım birkaç kahve çekirdeğini de içeriyordu, fakat bunun dışında ikimiz de aynı şeyi arıyorduk. Burton, Nil’in nerede başladığını öğrenmek istemişti; ben de nehrin bazı kollarının nerede bittiğini öğrenmek istiyordum. Burton, bir yanağından girip diğerinden çıkan bir Somali mızrağıyla yaralanmıştı; işte tam bu noktada paralelliklerin sona ermesini umuyordum.

      Jiga, düzleştirilmiş Shell markalı yağ bidonlarıyla inşa edilmiş kulübelerle dolu, tozlu bir yerdi. Gördüğüm ilk kapıdan içeri girdim ve çatlak fincanların olduğu bir tepsi gördüm.

      Hem Amharca hem Arapça olarak “Kati?” diye sordum. “Katiniz var mı?”

      Kadın eski püskü hasırdan fötr şapkamı işaret ederek kıkır kıkır gülmeye başladı. Başka bir kafeye gittim. Gittiğim sonraki yerlerde olduğu gibi kafe sahibi beni kovdu. Sokağa ne zaman adımımı atsam, kaygı verici bir kayıtsızlıkla beni süzen bir seksenlik başka bir kemik torbası görüyordum. Erkekler tüfek taşıyor, kadınlar rengârenk başörtüleri takıyorlardı. Galiba bunlar Ogadenlilerdi.

      Boyun kısmında birkaç tane haç dövmesi olan, yaşlılıktan cildi buruş buruş olmuş bir kadın durup dururken eliyle işaret ederek beni kulübesine çağırdı. Bir şeyler mırıldanmaya başladı. Korkmuş görünüyordu. Sorumu anlayabilmesi için bir fincandan yudum alıyormuş gibi yaptım ve katiyi sordum.

      “Kati?” diye karşılık verdi ve kirli yaprak dolu bir çuvalı işaret etti. Pandomimimi tekrarladı. “Kati mi?”

      “Evet!” Çuvaldan bir yaprak alıp kokladım. Bu gerçekten kati miydi? Efsanevi kati, qat shia, Habeş çayı ve belki de tüm kahvelerin atası? Eliyle kulübenin bir köşesinde oturmamı işaret etti ve sonra başka tarafa döndü. Ne var ki gösterdiği köşede üzerine oturulacak bir şey yoktu. Hatta içinde yaprak olan çuvallar dışında kulübede hiçbir şey yoktu. Burası gerçekten bir kafe miydi? Fincanlar yoktu, sandalyeler yoktu… Ayrıca katiyi nerede pişirecekti? Hatta bunların kahve yaprakları olduklarından nasıl emin olabilirdim ki?

      Yaşlı kadın durdu ve şüpheli gözlerle bana baktı.

      “Bunlar kati mi?” diyerek sorumu tekrarladım.

      Hırıltılı bir sesle “Eeeee,” gibi bir şey söyledi.

      İşte şimdi olmuştu. Oldukça dürüst görünüyordu. Kirli yere çömeldim. Peki ya katimin içine ilaç kattıysa? Kapı çaldı ve asker üniformalı bir adam içeri giriverdi. Pasaportumu görmek ve Jiga’da ne halt ettiğimi bilmek istiyordu.

      Onu ikna edemeyecek kadar etkisiz bir ses tonuyla “Kahve,” dedim. “Birisi beni buraya çağırıp kahve ikram etmek istediğini söylemişti.”

      Asker yaşlı kadına bir şey sordu. Kadın da yaprak dolu çuvalı salladı.

      “Sen çok aptal bir beyaz adamsın,” dedi öfkeyle. “Burası yasak bölge. Çok tehlikeli! Lütfen, benimle gel.”

      “Ama… Bu kadın bana bir fincan…” Asker mazeretimi duymazlıktan geliyordu. “Elbette, asker bey,” dedim isteksizce. “Öncesinde size bir fincan çay ısmarlayabilir miyim?”

      “Çay mı?” diye sordu.

      “Hayır, hayır. Yani kati demek istemiştim.”

      “O ne?”

      Açıklamaya başladım. “Olmaz. Bu bölge askeri kontrol altında. Buradan gitmelisiniz.”

      Asker beni Harar’a giden bir sonraki kamyona bindirirken, arkadaşlarıyla buluşacaklarını ısrarla söyledikleri halde, birkaç İrlandalı arkadaşın iki New York polisi tarafından Doğu Harlem’den atılmalarını anımsadım.

      Arkadaşlarıma en yakın metro istasyonuna kadar eşlik ettikten sonra, “Aptal olma,” demiş polislerden biri. “Burada asla arkadaşınız olmaz.”

      ABERA’YA BAŞIMA GELENLERİ ANLATTIĞIMDA, “Alman Cumhurbaşkanı Jiga’ya geliyor,” dedi.

      “Seni bu yüzden gönderdiler.”

      Ancak iyi haberleri vardı. Kız arkadaşına aradığım şeyden bahsetmişti. Kız arkadaşının ev arkadaşı da katinin nasıl pişirildiğini biliyordu ve kati içmem için beni evine davet etmişti.

      Aslında kahve yaprağından yapılan iki çeşit içecek vardır. İlki ve daha yaygın olanı kati veya kotea, kavrulmuş kahve yapraklarından yapılan bir karışımdır. Diğeri amertassadır. Birkaç gün boyunca gölgede kurumaya bırakıldıktan sonra kavrulmadan demlenen yeni toplanmış yeşil yapraklardan yapılan içeceğin eski bir türüdür. Malzemelerimizi aldığımız dükkânın sahibi olan kadın, büyükannesinin amertassa içtiğini hatırlayabiliyordu. Şimdilerde ise içen neredeyse kalmamıştı. Yine de, turuncu ve yeşil renkleriyle parıldayan geniş kati yapraklarının göründüğü eski bir çuvalı vardı.

      İçilen ilk kahvelerin kati ve amertassa olması muhtemel; çünkü Etiyopyalılar çok eski zamanlardan beri kahvenin çekirdeklerini yeseler de, kahvenin içilmesi çok eskilere dayanmıyor ve bulunan en eski kayıtlar da kahve içeceğinin yaprakların demlenmesiyle hazırlandığını gösteriyor. Arapçası da Kafta. Bazı bilim insanları kahvenin narkotik bir bitki olan katın yapraklarıyla demlendiğini iddia etmektedir, ancak 1400’lü yılların başında Arap sufi al-Dhabhani, Etiyopyalıların qahwa8 “kullandıklarını” bizzat görmüştü, bu da kahvenin sıvı olarak tüketildiğini gösteren bir kayıttı. Peki Etiyopyalılar ne içiyorlardı? Büyük ihtimalle, kahve yapraklarını demleyerek yaptıkları kısmen efsanevi Habeş çayını. Kavrulmamış çekirdekler ise daha sonra Güney Yemen’de, Muha9’da, Sufi mistik Şâzelî ya da müritlerinden biri tarafından eklenmişti.10

      Ne olursa olsun, kati güzel bir kahve. Hazırlanışı da basit: Kurutulmuş yapraklar koyulaşana ve katrana benzer bir kıvam alana kadar düz bir tavada kavrulur. Sonra yapraklar ufalanır ve su, şeker ve bir tutam tuzla kısık ateşte demlenir. Pişme süresi yaklaşık on dakikadır. Ortaya çıkan kehribar rengi içeceğin tadı, lapsang souchong’a (Çinlilerin tütsülenmiş çayına) kıyasla hafif karamelli ve is kokuludur; ancak jelatinimsi kıvamı ve hem tatlı hem tuzlu olmasıyla daha karmaşık bir yapıdadır.

      Kati, bilhassa Abera’nın çiğnememiz için aldığı kat yapraklarıyla güzel bir uyum oluşturmuştu. Kat, kahvenin şeytani kız kardeşidir ve Güney Arabistan’la Doğu Afrika’da müptelası çoktur (Batı’da da yakın zamanda sevilmeye başlamıştır). Bu iki maddenin tarihi öylesine iç içedir ki kahve içenlerin koruyucu evliyası Muhalı Şâzelî’nin СКАЧАТЬ



<p>8</p>

Arapçada kahve. (ç.n.)

<p>9</p>

İng. Mocha. Günümüzde “mocha” adıyla anılan çikolatalı kahve, adını buradan alır. (e.n.)

<p>10</p>

Bir teoriye göre kahve, Çinli Amiral Cheng Ho’nun 1400’lü yılların başında Arapları çayla tanıştırması sonucu ortaya çıkmıştı. Çin dış dünyayla iletişimini kestiğinde Araplar, Arabistan’da yetişmeyen çay yapraklarının yerine kat veya kahveyi koymuşlardı. (yazarın notu)