Название: Cennetin bu yakası
Автор: Фрэнсис Скотт Фицджеральд
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-88-7
isbn:
Son sınıftaki üstünlüğü ve başarısı sebebiyle Amory bir sene önceki durumunu alaycı bir hayretle hatırlıyordu. Amory Blaine’in değişmesi ne kadar mümkünse o kadar değişmişti. St. Regis’e başladığında bu genç adam Amory, artı Beatrice, artı Minneapolis’te geçirilen iki yıldan ibaretti. Ama Minneapolis yılları “Amory artı Beatrice”i yatılı okuldaki meraklı gözlerden saklayabilecek kadar kalın bir katman oluşturamadığı için St. Regis Beatrice’i ondan son derece acı verici bir şekilde söküp çıkarmış ve onun yerine esas Amory’yi oluşturacak yeni ve daha sıradan bir zemin hazırlamıştı. Ama hem St. Regis hem de Amory, bu esas Amory’nin kendi içinde değişmemiş olduğunu fark edememişti. Önceleri ona sıkıntı veren huysuzluğu, sahte tavırlar takınma eğilimi, tembelliği, kendine aptal süsü verme aşkı artık birer sorun olmaktan ziyade yıldız oyun kurucu, zeki bir aktör ve St. Regis Tattler’ın editörü olan bu delikanlının tuhaflıkları olarak görülüyor, Amory de kısa süre öncesine kadar zayıflık olarak kabul edilen bu bencilliklerinin genç çocuklar tarafından taklit edildiğini gördükçe hayrete düşüyordu.
Futbol sezonu sona erince sakin bir döneme geçiş yaptı. Tatil öncesi dansının olduğu gece oradan sıvıştı ve çayırların ötesinden dalgalar halinde penceresine ulaşan keman seslerini dinlemenin keyfine varabilmek için erkenden yatağa girdi. Çoğu geceyi yatağında uzanıp orkestra Macar valsleri çalarken entrika, ay ışığı ve macera yüklü yoğun ve büyülü bir havada, fildişi renkli kadınların zengin diplomat ve askerlerle gizemli aşk maceralarına atıldığı Montmarte kafelerinin sırlarını hayal ederek geçiriyordu. İlkbaharda istek üzerine L’Allegro’yu okudu ve Arkadya ile Pan’ın flütünü konu alan lirik dışavurumlar üretme konusunda ilham aldı. Şafakta güneş onu uyandırsın diye yatağının yerini değiştirdi; böylece giyinip dışarı çıkabiliyor ve son sınıfların yatakhanesinin yanındaki elma ağacına kurulmuş eski salıncağa gidebiliyordu. Salıncağa oturup yükseğe, daha yükseğe sallandıkça havalara uçup flüt çalan satirlerin ve sarı saçlı kızların yüzlerine sahip su perilerinin yaşadığı bir periler ülkesiymişçesine Eastchester’ın sokaklarında gezerdi. Salıncak en yüksek noktaya ulaştığında Arkadya gerçekten de kahverengi patikanın altın bir nokta halini alarak gözden kaybolduğu tepenin sırtında yer alıyormuş hissine kapılırdı.
On sekiz yaşına bastığı ilkbahar boyunca durmaksızın okudu: The Gentleman from Indiana, The New Arabian Nights, The Morals of Marcus Ordeyne, The Man Who Was Thursday’i anlamadan sevdi. Stover at Yale onun için bir ders kitabı halini aldı. Dombey and Son’ı daha iyi şeyler okuması gerektiğini düşündüğü için seçti. Robert Chambers, David Graham Phillips ve E. Phillips Oppenheim’ın eserlerini tamamladı; aralarına birkaç Tennyson ve Kipling kattı. Derste karşılaştığı şeyler arasından yalnızca L’Allegro ve uzay geometrisinin değişmeyen açıklık niteliği naçizane ilgisini çekebildi.
Haziran yaklaştıkça kendi fikirlerini oluşturmak için sohbet etme ihtiyacı duydu ve hiç beklemediği bir anda son sınıfların başkanı Rahill’in de kendisi gibi bir filozof olduğunu öğrendi. Çoğu zaman yolda yürürken, beyzbol sahasının kenarında yüzüstü uzanırken ya da karanlıkta sigaralarını tüttürürken yaptıkları sohbetlerde okulla ilgili sorunlardan dert yanarlardı. İşte, “parlak çocuk” tabirini de bu sohbetlerin birinde geliştirmişlerdi.
Bir gece ışıklar kapandıktan beş dakika sonra Rahill başını kapıdan içeri uzatarak “Sigaran var mı?” diye fısıldamıştı.
“Elbette.”
“İçeri geliyorum.”
“Birkaç yastık al da pencerenin önündeki koltuğa uzan.”
Rahill sohbet için yerini alırken Amory yatağına oturup bir sigara yaktı. Rahill’in en sevdiği konu son sınıf öğrencilerinin kendilerine mahsus gelecekleriydi ve Amory onun için herkesi nelerin beklediğini ana hatlarıyla özetlemekten hiç sıkılmazdı.
“Ted Converse mi? Çok kolay. Bütün sınavlarından kalacak, bütün yazı Harstrum’da özel ders alarak geçirdikten sonra dört dersten şartlı olarak geçerek Sheff’e girecek ve birinci sınıfın ortasında okuldan atılacak. Sonra batıya dönecek ve bir yıl vur patlasın çal oynasın eğlenecek. En sonunda babası onu boyacılık işine sokacak. Evlenecek ve hepsi de kalın kafalı dört oğlu olacak. Daima St. Regis’in kendisini bozduğunu düşünecek, bu yüzden oğullarını Portland’da bir devlet okuluna gönderecek. Kırk bir yaşına geldiğinde frenginin son safhasında omurilik felci geçirerek ölecek ve karısı Presbiteryen kilisesine üzerinde onun adı yazan bir vaftiz kürsüsü ya da adına her ne diyorsanız ondan yaptıracak…”
“Yavaş ol, Amory. Bu çok karamsar oldu. Peki ya sen?”
“Ben çok daha seçkin bir sınıftanım. Sen de öylesin. Bizler filozofuz.”
“Ben değilim.”
“Elbette öylesin. Senin çok sağlam bir kafan var.” Ama Amory Rahill’in hiçbir koşulda soyut fikirlerle hareket etmeyeceğini biliyordu; bir konunun en ufak ayrıntıları çözülmeden parmağını bile kıpırdatmazdı.
Rahill “Hayır, yok,” diye diretti. “Burada insanların benden faydalanmasına izin veriyorum ve karşılığında hiçbir şey elde etmiyorum. Kahretsin ki arkadaşlarım benim sırtımdan geçiniyor, onların ödevlerini yapıyorum, onları beladan kurtarıyorum, yazın evlerine aptal ziyaretlerde bulunarak küçük kız kardeşlerini eğlendiriyorum, bencilleştiklerinde öfkeme hâkim oluyorum. Bunun karşılığında onlar da sınıf başkanlığı seçimlerinde oy vererek ve St. Regis’in ‘büyük adamı’ olduğumu söyleyerek bana olan borçlarını ödediklerini zannediyorlar. Herkesin kendi işini yaptığı ve insanlara ‘Canınız cehenneme!’ diyebileceğim bir yere gitmek istiyorum. Okuldaki herkese iyi davranmaktan sıkıldım.”
Amory aniden “Sen parlak çocuk değilsin,” dedi.
“Ne değilim?”
“Parlak çocuk.”
“O da ne demek öyle?”
“Pekâlâ, СКАЧАТЬ