Bin mumlu ev. Meredith Nicholson
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bin mumlu ev - Meredith Nicholson страница 9

Название: Bin mumlu ev

Автор: Meredith Nicholson

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-07-8

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Öyle ani bir kahkaha patlattım ki Bates panikle irkildi.

      “Geri zekâlı!” diye gürledim iki elimle yakasını kavrayıp adamı hırsla sarsarken. “Seni ahmak! Buradaki insanlar her gece ördeklere ateş mi eder? Bir fili öldürecek kuvvette silahlarla su kuşlarını mı avlarlar? Sırf eğlence olsun diye pencerelerden insanlara mı ateş ederler?”

      Onu masaya doğru ittirince masa geriye kaydı ve Bates yere düştü.

      “Kalk ayağa!” diye emrettim. “Bir fener getir.”

      Hiçbir şey demeden ona söylediğimi yaptı. Ön kapıya uzanan uzun, kasvetli koridorda ilerledik. Onu önden koruya gönderdim. Bölgenin coğrafyasına dair pek bir bilgim yoktu ama keşke bu mülkün civarını bizzat inceleseydim zira belli ki tehlikeli insanlar vardı. Çok öfkeliydim ve birden kendi içine çekilen Bates’in peşinden ilerlerken öfkem gitgide artıyordu. Biraz sonra yemekhane penceresinin ışığıyla aydınlanan yerde durduk.

      Zemin, ayaklarımızın altında çatırdayan yapraklarla doluydu.

      “İleride ne var?” diye sordum.

      “Koruluk çeyrek mil kadar devam ediyor, efendim. Sonra da göl var.”

      “İlerle!” diye emrettim. “Doğruca göle!”

      Az sonra eve doğru gelirken içinden geçtiğimize benzer kaba bir çalılığa takıldım. Bates biraz önümde kendinden emin ilerliyor, ara sıra durup dalları yolundan çekiyordu. Öfkem giderek sönerken aptalca bir girişimde bulunduğumu hissettim. Zeminin karakterine bakılırsa neredeyse denizde sayılırdım. İki saat öncesine kadar hiç görmediğim ve bana karşı tavırlarının tamamen planlı olduğundan şüphelenmeye başladığım bir adamın peşinden gidiyordum. Pencereden ateş eden adamın etrafta gizlice dolaşmasına ihtimal yoktu ve dahası, fenerin ışığı, yaprakların ve kırılan dalların çatırtısı yaklaştığımızı ona haber veriyordu. Ancak ben, hiçbir şeyde olmasa bile hata yapmakta ısrarlı bir insandım. Böylece gölün kenarına ulaşmak için ciddi bir kararlılıkla rehberimin peşinden ilerlemeye devam ettim. Bu tuhaf mülkteki bekçinin üzerindeki otoritemi kullanmaktan başka bir nedeni de yoktu bunun.

      Bir çalı sertçe yüzüme çarpınca yüzümün acıyan kısmını ovuşturmak için durdum.

      “Canınız yandı mı, efendim?” diye sordu Bates endişeyle ve fenerle birlikte bana döndü.

      “Tabii ki hayır,” diye çıkıştım. “Hayatımı yaşıyorum! Bu ormanda patika falan yok mu?”

      “Var denemez, efendim. Koruyu olduğu gibi bırakmak Bay Glenarm’ın fikriydi. Tomrukların arasında yürüyüş yapmayı çok severdi.”

      “Geceleri değildir umarım! Neredeyiz şu an?”

      “Göle epey yaklaştık, efendim.”

      “O halde devam edelim.”

      Bu patikasız korulukta Bates ve itiraf etmem gerekirse, büyükbabam John Marshall Glenarm’ın ruhu sabrımı taşırıyordu.

      Çakıllı bir sahile vardık. Bates aniden bir döşemeye ayak bastı.

      “Burası Glenarm rıhtımı, efendim. Şurası da kayıkhane.”

      Fenerini yanımızdaki alçak bir yapıya doğru salladı. Sessizce oturmuş yıldızları izlerken uzaklardan bir küreğin suya daldığını ve bir kanonun suyun üzerinde usulca kaydığını duydum.

      “Bir sal, efendim,” diye fısıldadı Bates, feneri paltosunun içine saklayarak.

      Yanından geçerek rıhtımın ucuna doğru ilerledim. Kürek, durgun suya sessizce ve sakin bir hareketle daldı ama ses gitgide zayıflıyordu. Kano, insanoğlunun en zarif, en hassas, en esrarengiz buluşlarından biriydi. Onun kürekleriyle en sessiz kıyılarda yıldızları suya daldırabilir ya da hayallerinizdeki rıhtıma sessizce yaklaşabilirdiniz. O sinsi cup sesini hemen tanımıştım ve o küreği kullanan elin eğitimli olduğunu anlamıştım. Çocukluğumun Maine koruluğunda geçen yazlarının tamamen boşa geçmediğini sık sık fark ediyordum.

      Anlaşılan, kanonun sahibi Glenarm rıhtımına sessizce yanaşmış ve koruluğu geçerek buraya geldiğimizi seslerden anlayınca panikleyerek uzaklaşmıştı.

      “Burada bir tekne var mı?”

      “Kayıkhane kapalı, anahtarı da yanımda değil, efendim,” diye yanıtladı Bates heyecansız bir sesle.

      “Tabii ki yanında değil,” diye çıkıştım. Sesindeki o kusursuz saygı bir yandan, kendi çaresizliğim öbür yandan öfkeyle doldurmuştu beni. Burayı gün ışığında bir kez bile görmemiştim. Ardındaki koruluk da ayaklarımın dibindeki göl de benim için karanlık, gizemli yerlerdi. Ayağımı öfkeyle yere vurdum.

      “Geri dönelim, düş önüme,” diye gürledim.

      Koruluğa doğru dönmüştüm ki, birden suyun karşı tarafından bir ses çalındı kulağıma. Bir kadının derin, melodik ve temkinli sesi.

      “Gerçekten, yerinde olsam bu kadar öfkelenmezdim!” dedi. Öfkeden bahsederken kısa bir an duraksamıştı.

      “Kimsin sen? Orada ne yapıyorsun?” diye bağırdım.

      “Sessiz sakin düşünüyorum biraz!” diye ağır, alaycı bir cevap geldi.

      Suyun ilerisinde küreğin suya daldığını ve kanonun hareket ettiğini duydum. Bir anlığına belli belirsiz bir figür görür gibi oldum. Sonra yok oldu. Göl çevresindeki koruluk bilinmez bir dünyaydı. Kano, rüya teknesi. Ses bir kez daha yükseldi:

      “İyi geceler, neşeli beyefendiler!”

      “Bir hanımefendiydi, efendim,” dedi Bates, bir süre sessizce bekledikten sonra.

      “Ne kadar da zekisin!” diye çıkıştım. “Sanırım burada hanımlar geceleri sinsice dolaşmaya çıkıp ördeklere ya da insanların evlerine ateş ediyorlar.”

      “Oldukça muhtemel görünüyor, efendim.”

      Onu göle atmak hoşuma giderdi ama feneri yanında sallayarak ilerlemeye başlamıştı bile. Peşine takılarak ağaçların arasından eve doğru ilerlemeye başladım.

      Büyük kütüphanenin hoş etkisi ruhumu hızla sardı. Şöminedeki ateşi karıştırıp canlandırdım ve onca yürüyüşün yorgunluğuyla önüne oturdum. Gelişimi dikkat çekici kılan olay beni şaşırtmış, kafamı karıştırmıştı. Küçük yemek odasında başımı az bir farkla ıskalayan merminin, kötü niyet taşımayan serseri bir kurşun olma ihtimali vardı gerçekten. Ama atışın gölün oradan yapıldığı düşüncesini hemen eledim. Bir kere camı güçlü bir şekilde delip geçmişti. Üstelik bir tüfek mermisi bile olsa o yoğun ağaçların arasından hiçbir engele takılmadan eve kadar ulaşması akla hayale sığmazdı. Birilerinin bana rasgele ateş açtığı düşüncesinden kurtulmakta güçlük çekiyordum.

      Kadının gölden gelen alaycı sesi de kafamı karıştırıyordu. İnsanın kırsalda СКАЧАТЬ