Bin mumlu ev. Meredith Nicholson
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bin mumlu ev - Meredith Nicholson страница 7

Название: Bin mumlu ev

Автор: Meredith Nicholson

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-07-8

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      “Köydeki adresime mektup yazarsın,” dedim. Bir kartın üzerine “Annandale, Wabana Bölgesi, Indiana,” yazıp ona verdim. “Ne zaman bana ihtiyacın olursa, sen her neredeysen oraya gelirim. Bunu sakın unutma eski dostum. Hoşça kal.”

      “Sen de bana yaz, babama gönder. Son zamanlarda çıkardığım gürültü onu çok kızdırsa da adresim onda olacaktır.”

      Kapıdan geçtim ve uzun tren boyunca yataklı vagonuma doğru ilerledim. Sonra geri dönüp öylece durmuş beni izleyen Larry’ye el salladım.

      Biraz sonra tren gecenin içinde ağır ağır hareket ederek batıya doğru yolculuğuna başladı.

      Üçüncü Bölüm

      BİN MUMLU EV

      Annandale esas önemini, iki demiryolu hattının burada kesişmesinden alıyordu. Chicago Ekspresi yalnızca birkaç dakikalığına durduğunda hamal eşyalarımı yanıma, platformun üzerine koydu. İstasyonun kapısından bir ışık akıyor gibiydi. Birkaç aylak platformun üzerinde geziniyor, vagonların camlarından içeri bakıyordu. Köy şoförleri uyuşuk uyuşuk işimi görmeyi önerdi. Derken gölgelerin arasından bir anda uzun, tuhaf bir adam belirdi. Uzun bir paltoya sarınmıştı. Bates’le ilk karşılaşmamda duyduğum his buydu, tıpkı yazdığım gibi. İnce uzun, kasvetli bedeni karşımda dikiliyordu ve saygıyla şapkasına dokunarak beni selamlarken sesindeki o derin hüznü duydum:

      “Affedersiniz beyefendi. Bay Glenarm siz misiniz? Ben Glenarm Malikânesi’nden Bates. Bay Pickering sizi karşılamamı belirten bir telgraf gönderdi efendim.”

      “Evet, tabii,” dedim.

      Şoför eşyalarımı toplamaya başlamıştı bile. Valiz fişlerimi ona verdim.

      “Ne kadar mesafe var?” diye sordum, gözlerim, itiraf etmem gerekirse, biraz da pişmanlıkla uzaklaşan trenin ardındaki ışıklara takılıyken.

      “İki mil, efendim,” diye yanıtladı Bates. “Kış aylarında attan başka ulaşım yok. Yazınsa iskelemize buharlı gemi yanaşabiliyor.”

      “Ayaklarımı biraz esnetmem gerek, yürüyeceğim,” dedim serin havayı ciğerlerime çekerek. Durgun, yıldızlı bir ekim gecesiydi ve uyku tulumunun sıcaklığından sonra temiz hava çok iyi gelmişti. Bates önerimi hiçbir yorum yapmadan kabul etti. Platformun sonuna kadar yürüdük. Sürücü, bavullarımı oraya götürmüştü bile. Hepsinin sıradan arabaya yığılışını izledikten sonra, köyün geniş, sessiz sokakları boyunca Bates’i takip etmeye başladım. Annandale’de hayal ettiğimden fazlası vardı. Orada burada birkaç uzun fabrika bacası yıldızlı göğe uzanıyordu.

      “Tuğla fabrikaları efendim,” dedi Bates elini bacalara doğru sallayarak. “Bu iş için oldukça önemli bir merkez.”

      “Samansız tuğlalar mı?” diye sordum yaya yolunu aydınlatan ışıltılı bir dükkânın yanından geçerken.

      “Affınıza sığınarak söylemeliyim ki efendim, bu tür yerler insanlığın enkazıdır.” Bates’in bu sözleri, onun beni kendi faziletiyle etkilemeyi arzuladığına dair zihnime bir not düşmeme neden oldu.

      Yanımda salınarak ilerlerken sorularıma kısa ve öz cevaplar veriyordu. Karşımda insan ilişkilerini gereklilik temeline indirgemiş bir adam olduğu aşikârdı. Bir yıl boyunca bu adamla bir yerde kapalı kalacaktım ve pek de neşeli bir gardiyan olmadığını göstermişti. Köy yolunun sonundaki çakıl taşlı araba yoluna ayak basınca birden suyun çarpışını duydum.

      “Bir göl, efendim. Bu yol doğruca eve çıkıyor,” diye açıkladı Bates.

      Bu kısımlarda manzaranın güzelliği karşısında sürekli düşüncelere daldığımı hayal ettim ve elimde yalnızca sıkıcı bozkırlar ya da kasvetli bir orman olmadığına sevindim. Rüzgâr sudan aldığı ferah kokuyu bize taşıdı.

      “Mevsiminde iyi balık verir. Bay Glenarm balığa çıkmaktan büyük zevk alırdı. Levrek, evet efendim. Bay Glenarm kara levreğe denk hiçbir şeyin olamayacağını söylerdi.”

      Adamın büyükbabamdan bahsetme şeklini sevdim. Sadık bir hizmetkâr olduğu açıktı. Şüphesiz büyükbabamın geçmişten birçok anısını hatırlayabilirdi ve ben de onun güvenini teşvik etmeye karar verdim.

      Büyükbabamın vasiyetinin şartlarını ilk duyduğumda hissettiğim kızgınlık tamamen geçmişti. O bana tam da hak ettiğim gibi davranmıştı ve ben de en azından aklı başında ve samimi bir ruh hali içinde kestiği cezaya katlanabilirdim. Araba yolu boyunca bu düşüncelerin peşine takılıp gittim. Yol tekrar gölden uzaklaşarak yoğun bir ormana doğru ilerlemeye başladı. Sağda karanlık bir çit uzanıyordu. Elimi uzatıp kaba taştan yapılan ve hemen hemen 2,5 metre boyunca uzanan duvara dokundum.

      “Bu nedir Bates?” diye sordum.

      “Efendim burası Glenarm arazisi. Duvar büyükbabanızın fikriydi. Çeyrek mil boyunca uzanıyor ve sizi temin ederim ona epey pahalıya mal oldu. Yol şimdi gölden uzaklaşmış olsa da Glenarm mülkü tamamen göl manzaralı.”

      Demek hücre evimin etrafında bir duvar vardı! Kendi kendime neşeyle gülümsedim. Birkaç dakika sonra rehberim, uzun bir duvarın ortasındaki kemerli kapının önünde durdu. Paltosundan bir dizi anahtar çıkardı, parmaklarıyla arayarak demir bir kapının anahtarı olabilecek anahtarı seçti. Macera ruhunun içinde canlandığını hissedebiliyordum.

      Kapı arkamızdan bir tıkırtıyla kapandı. Bates bir fener bularak alışkın bir edayla yakıverdi.

      “Daha yakın olduğu için bu kapıyı kullanıyorum. Normal giriş, yolun biraz daha ilerisinde. Fazla uzaklaşmayın efendim.

      Ağaçlar pek düzenli değil.”

      Çalılar gerçekten de yoğundu. Rehberimin fenerini güçlükle takip ettim. Karanlıkta burası bana tropikal ormanlar kadar yabani ve engebeli gelmişti.

      “Çok az kaldı,” dedi önümde ilerleyen Bates. Ardından, “İşte ışık, efendim,” dedi. Gözlerimi kaldırınca büyük bir ağacın köklerine takıldım; Glenarm Malikânesi’nin karanlık dış cephesini ilk kez gördüm.

      “Geldik, efendim!” diye haykırdı Bates ayağını yürüyüş yoluna atarken. Ben de evin ön kapısı olduğunu düşündüğüm yere doğru peşinden gittim. Devasa bir girişin iki yanında birer lamba parlıyordu. Bates kapıyı sessizce açtı. Alelacele, duvarlardaki raflara yerleştirilmiş mumlarla aydınlanan loş, geniş hole adım attım.

      “Umarım büyük bir beklentiniz yoktur Bay Glenarm,” dedi Bates, uysalca özür diler gibi bir sesle. “İçinde yaşamak için oldukça yetersiz.”

      “Eh, elimizden geleni yapmaya çalışacağız,” diye yanıtladım ama sesim pek neşeli değildi. Ayak seslerimiz büyük merdiven sahanlığında yankılanıyordu. Görebildiğim kadarıyla içeride bir parça mobilya bile yoktu.

      “Şurada hoşunuza gidebilecek bir şey var, efendim.” Bates biraz ileride durup bir kapıyı açtı.

      Tek bir mumun etrafına ışık saçtığı, СКАЧАТЬ