Bin mumlu ev. Meredith Nicholson
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bin mumlu ev - Meredith Nicholson страница 4

Название: Bin mumlu ev

Автор: Meredith Nicholson

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-07-8

isbn:

СКАЧАТЬ adamın son isteğini yerine getirmeyi reddeceğimi mi düşünüyorsun? Yaşarken ona yeterince dert oldum zaten, bari mezarında hayal kırıklığına uğratmayayım. Vasiyete karşı çıkmamı bekliyordun herhalde ama seni hayal kırıklığına uğratacağım.”

      Hiçbir şey söylemeden kalemiyle oynadı. Daha önce ondan hiç bu kadar nefret etmemiştim. Öyle kendini beğenmiş ve rahattı ki. Bürosu refah kokuyordu. Bir an önce işimi bitirip oradan çıkmak istedim.

      “Sanırım o bölgede ölüm oranları yüksek. Sıtma ne durumda?”

      “Korkulacak kadar yaygın değil anladığım kadarıyla. Annandale Gölü’nün bir kıyısında yazlık bir mesire yeri var. Oranın sağlıklı olması gerek. Büyükbabanın seni oraya ölmen için gönderdiğini düşünmüyorum.”

      “Hayır, muhtemelen köyde yaşamanın beni adam edeceğini düşünüyordu. Kendi erzakımı götürmem gerekir mi? Herhalde yemek yememe izin vardır.”

      “Bates sana yemek yapar. İhtiyaçları o alır. Emirlerine uymasını söylerim ona. Pek konuğun olacağını sanmıyorum. Aslına bakarsan…” Dikkatli bakışlarla elinin arka yüzünü inceledi. “Şartlar arasında belirtilmemiş ama düşünüyorum da belki de büyükbabanın niyeti, etrafını dolduran kişilerin…”

      “Şamatacı eş dostlar olması!” diye tamamladım sözlerini en neşeli sesimle. “Hayır, örnek davranışlar sergileyeceğim Bay Pickering,” diye ekledim sonra nazik bir ironiyle.

      Daktiloda yazılmış ince bir kâğıdı alıp masanın üzerinden bana uzattı. Vasiyetin hükümlerinin yer aldığı resmi bir muvafakatnameydi. Pickering belgeyi ben gelmeden hazırlamıştı. Şartları kabul edeceğimi varsayması huzursuz etmişti beni. Belirli şartlarda nasıl davranacağıma dair yapılan varsayımlar beni hep rahatsız etmiştir zaten. Özellikle de insanları şaşırtmaya ve hayal kırıklığına uğratmaya ne kadar meyilli olduğum düşünüldüğünde. Pickering, imzama şahitlik etmesi için kâtiplerden birini çağırdı.

      “Mülkü ne zaman sahiplenebilirsin?” diye sordu. “Kaydını düşmem gerek.”

      “Yarın Indiana’ya doğru yola çıkarım,” diye yanıtladım.

      “Acelecisin,” diye yanıtladı az önce imzaladığım kâğıdı dikkatle dörde katlarken. “Yola çıkmadan önce benimle bir yemek yersin diye ummuştum ama sanırım Doğu’daki kahve ve pazarlardan sonra New York sana fazlasıyla yavan gelecek.”

      Gezdiğim yerlerden bahsetmesi beni tekrar öfkelendirdi çünkü bu en hassas olduğum konulardan biriydi. Yirmi yedi yaşındaydım ve babamdan kalan mirası yiyip bitirmiştim. Pek çok ülkenin lezzetini tatmıştım ve büyükbabamın mirası için bir yılımı daha önce hiç görmediğim, hiç de ilgimi çekmeyen Indiana’daki terk edilmiş, ıssız bir çiftlikte geçirmek zorundaydım.

      Odadan çıkmak için ayaklandığımda Pickering tekrar konuştu:

      “Bana ara sıra, -mesela ayda bir diyelim- bir pusula yazıp orada olduğunu bildirmen yeterli olacaktır. Postane Annandale’de.”

      “O zaman köyde kartpostalları birine verir, ayda bir göndermesini ayarlayabilirim yani.”

      “Öyle de olur,” diye yanıtladı düz bir sesle.

      “Açlıktan ya da can sıkıntısından ölmezsem tekrar görüşürüz belki. Hoşça kal.”

      Resmiyetle el sıkıştık. Sonra ondan ayrılarak gözleri hevesle bakan, kaygılı adamlarla dolu bir asansörle aşağı indim. Hiç değilse iş gibi bir derdim yoktu. Piyasa yükselmiş mi düşmüş mü, hiç fark etmezdi benim için. Kalabalık Broadway boyunca Trinity Kilisesi’ni geçip bir bankaya girdiğimde ve kredi mektubumda kalan parayı çektiğimde, lanetim sayılabilecek macera ruhu kalbimi hızlandırmıştı. Bin dolardan biraz az bir miktarı nakit olarak çekmiştim.

      Veznedarın penceresinden ayrılıp arkamı döndüğümde, dünyada görmeyi bekleyeceğim son insanla karşı karşıya kaldım.

      Bu, İsa Efendimizin doğumundan bin dokuz yüz bir yıl sonraki ekim ayında gerçekleşti.

      İkinci Bölüm

      SHERRY'S'DEKİ YÜZ

      “Beni biraz olsun seviyorsan adımı telaffuz etme!” dedi Laurance Donovan ve beni kenara çekti. Elimi görmezden geldi ve ayrıca en son Kahire’de görüştüğümüz düşünülürse son derece şaşkınlık verici olan tesadüfi karşılaşmamıza sıradan bir şeymiş muamelesi yaptı.

      “Allah Allah!

      Karşımdakinin Larry olduğu su götürmezdi. Çölün sıcağını hissedebiliyor, deve sürücülerinin küfürlerini ve ilerideki bir pencerenin altında bir fenalık tasarlayan Sudanlı rehberlerimizin sesini duyabiliyordum.

      “Eee?” dedik ikimiz de soru sorarcasına.

      Elleri cebinde, bankanın seramikli zemininde hafifçe öne arkaya sallanıyordu. Bir kez daha böyle durduğunu görmüştüm. Dört gün boyunca hiçbir şey yememiştik. Habeşistan’daydık ve rehberlerimiz bizi olabilecek en kötü yerde kaybetmişlerdi. O zaman da gözlerinde aynı sakin bakış vardı.

      “Lütfen şaşırmış ya da korkmuş gibi davranma Jack,” dedi o tatlı sesiyle. “Bir saat kadar önce beni izleyen birini gördüm. Birkaç aydır peşimde. Yani bu kıyılarda bulunmam oldukça cesur ve özgür bir hareket. Adam muhtemelen hâlâ izliyordur, zira ısrarcı şeytanın teki. Yani burada takma bir isim kullanıyorum diyebiliriz. Doğu Yakası’ndaki konuk evinde kalıyorum. Seni oraya davet edemem ama seninle görüşmem gerek.”

      “Bu akşam Sherry’s’de yemek yiyelim.”

      “Çok büyük, fazla kalabalık…”

      “Başın beladaysa kalabalık daha güvenli. Sürgüne gitmek üzereyim ve gitmeden önce son bir kez medeni bir yemek yemek istiyorum.”

      “Belki de haklısın. Sen nereye gidiyorsun? Yine Afrika değil herhalde?”

      “Hayır. Indiana’ya. Amerika’nın egemen eyaletlerinden biri, biliyorsundur.”

      “Kızılderililer mi?”

      “Hayır, hepsinin öldüğü garanti.”

      “Yük treni, balon, otomobil, deve… Hangisiyle gideceksin?”

      “Kulağını dört aç. Çok kolay. Mesele oraya gitmekte değil, mesele oraya varınca can sıkıntısından ölmemekte.”

      “Of! Akşam yemeği için kaç diyorsun?”

      “Yedi. Girişte buluşalım.”

      “Kaçmayı başarırsam! İzin ver kapıdan önce ben çıkayım. Caddede de peşimden gelme lütfen!”

      Eldivenli ellerini arkasında tembelce kenetleyerek ilerledi. Broadway’de aylak aylak yürüyerek Battery’ye doğru döndü. Gözden kaybolmasını bekledikten sonra, şehrin yukarısına gitmek için bir araba tuttum.

      Laurance СКАЧАТЬ