Название: Kahramanlık Saldırısı
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Felsefe Yüzüğü
isbn: 9781632914910
isbn:
Fakat Andronicus’un Savaria’ya saldırmak için taburlarından birini göndermesiyle ilgili gelen sayısız haberden dolayı Erec, milyonlardan oluşan ordusunun Halka’nın her bir köşesine yayılacağını biliyordu. İşi bittiğinde Andronicus hiçbir şeyi sağlam bırakmayacaktı. Erec hayatı boyunca Andronicus’un fetihlerini dinlemişti; adaletten uzak ne kadar zalim bir adam olduğunu biliyordu. Basit bir matematikle Dük’ün birkaç yüz adamı Andronicus’un askerlerine karşı koymak için yetersiz kalacaktı, Savaria için kıyamet gelmişti.
Upuzun, ahşap masanın bir ucunda eğreti oturan, kendini bira maşrapasında kaybetmiş, saçları ağarmış yaşlı savaşçı ve Dük’ün danışmanı; zırhlı eldivenini masaya vurarak “Bence teslim olalım,” dedi. Diğer askerler sus pus ona baktılar.
“Başka ne şansımız var ki?” diye ekledi. “Onların milyonlarına karşı biz sadece birkaç yüz kişiyiz.”
“Belki en azından sadece şehri korumak için savunabiliriz.” dedi bir başka asker.
Bir diğeri “Ne kadar dayanabiliriz ki?” diye sordu.
“MacGil’in takviyeleri gelene kadar, tabii eğer o kadar dayanabilirsek.”
Bir başka savaşçı “MacGil öldü,” dedi. “Bize kimse yardım edemez.”
Bir başkası itiraz etti, “Ama kızı yaşıyor, askerleri de. Bizi burada bir başımıza bırakmazlar!”
“Kendilerini bile zar zor savunabiliyorlar!” diye karşı çıktı bir diğeri.
Hepsi bir ağızdan birbiriyle atışmaya, birbirinin sözünü kesmeye ve aynı konu hakkında başa dönerek homurdanmaya başladılar.
Erec orada durdu ve hepsini izledi, içi bomboştu. Saatler önce bir haberci gelmiş ve korkunç haberi, Andronicus’un işgalini haber vermişti. Ayrıca Erec için daha da kötüsü şimdi öğrendiği kadarıyla MacGil’in öldürülmüş olmasıydı. Erec Kraliyet Sarayı’ndan o kadar uzun süredir uzak kalmıştı ki oradan uzun zamandır aldığı ilk haber buydu ve kalbine sanki bir hançer saplanmıştı. MacGil’i babası gibi severdi, bu kayıp içinde dile getirebileceğinden çok daha büyük bir boşluk oluşturmuştu.
Dük boğazını temizledi, oda yavaştan sessizleşti, tüm gözler Dük’e çevrildi.
“Bu duvarların gücü ve sahip olduğumuz dövüş yetenekleriyle şehrimizi bir saldırıya karşı koruyabiliriz” diye başladı Dük kelimeleri tane tane seçerek, “Bizden sayıca beş kat daha büyük olan bir orduya – hatta belki on kat daha fazla olan bir orduya karşı şehrimizi savunabiliriz. Kuşatmayı püskürtmek haftalar bile sürse buna karşı da hazırlıklıyız. Her türlü düzenli orduya karşı savaşı kazanabiliriz.” dedi ve içini çekti.
“Ancak İmparatorluğun övündüğü düzenli ordu değil,” diye ekledi. “Bir milyon adama karşı savunma yapamayız, bir işe yaramaz.” dedi ve duraksadı.
“Ancak teslim olmamız da nafile. Andronicus’un esirlerine ne yaptığını hepimiz biliyoruz. Bana kalırsa her iki şekilde de öleceğiz. Buradaki soru başımız dik ayaklarımız yere basar halde mi öleceğiz yoksa vazgeçerek mi? Ben derim ki dimdik duralım!”
Dük “O zaman başka seçeneğimiz kalmadı” diye devam etti. “Savaria’yı savunacağız ve asla teslim olmayacağız, Ölebiliriz elbet ama hep birlikte.”
Odada ağır bir sessizlik oluştu, diğerleri de düşünceli birbirlerini onayladılar. Görünüşe göre hepsi başka bir cevabın peşindeydi.
Erec sonunda sessizliği delerek “ Bir başka yol daha var,” dedi.
Tüm gözlerin ona çevrildiğini hissedebiliyordu.
Dük konuşması için kafasıyla işaret etti.
Erec “Saldırabiliriz,” dedi.
“Saldırmak mı?” diye tekrar eden askerler şaşırmıştı. “Birkaç yüz kişiye karşı bir milyon adama saldırmak mı? Erec korkusuz olduğunu biliyoruz da sen delirdin mi?”
Erec hayır anlamında kafasını salladı, son derece ciddiydi.
“Düşünmediğiniz konu şu, Andronicus’un adamları saldırabileceğimizi hesap etmiyorlar. Burada şaşırtma faktörünü kullanabiliriz, eğer burada oturur savunmayla yetinirsek ölürüz ana saldırırsak düşündüğümüzden çok daha fazlasını haklarız daha da önemlisi eğer doğru şekilde ve doğru yerde saldırırsak sadece onları geride tutmayı başarmakla kalmayız – onlara karşı savaşı kazanabiliriz.”
“Kazanmak mı?” diye bağırdı hepsi bir ağızdan şaşkınlıklarını gizlemeden hepsi Erec’e bakıyordu.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Dük.
“Andronicus bizi burada oturup şehrimizi savunurken bulacağını sanıyor,” diye açıkladı Erec. “Adamları şehrimizin kapılarının ardındaki rastgele bir geçidi tutabileceğimizi hiç hesaba katmıyorlar. Burada şehirde sağlam duvarların avantajına sahibiz belki ama dışarıda, savaş alanında da şaşırtma avantajına sahibiz. Ve şaşkınlık yaratma her zaman sağlamlıktan yeğdir. Eğer doğal bir geçidi tutabilirsek, onları tek bir noktaya toplayıp orada saldırabiliriz. Bahsettiğim nokta Doğu Boğazı’dır.”
“Doğu Boğazı mı?” diye sordu bir asker.
Eric kafasını salladı.
“O nokta, iki uçurumun arasında derin bir yarığa sahip, tek geçiş buradan günlerce uzak mesafede olan Kavonia Dağları. Eğer Andronicus’un adamları buraya gelecekse en kestirme yol Boğaz olacaktır. Aksi halde dağları aşmaları gerekir. Kuzey yolu çok dar ve yılın bu zamanı çok çamurlu olur ki bu da onlara haftalar kaybettirir. Güneyde ise Ford Nehri’ni aşmaları lazım.”
Dük hayranlıkla Erec’e baktı, sakalını sıvazlayarak düşündü.
“Haklı olabilirsin, Andronicus adamlarını Boğaz’a yönlendirebilir. Başka bir ordu için orayı seçmek kendine fazla güvenmek olur ancak milyonlarca adamıyla bu onun tercih edebileceği bir yol olabilir.”
Erec kafasıyla onayladı.
“Eğer oraya ulaşabilirsek eğer bunu yutarlarsa onları şaşırtıp kapana kıstırabiliriz. Bu pozisyonumuzla birkaç adamımız binlercesini tutabilir.”
Diğer tüm askerler Erec’e umutla karışık hayranlıkla baktılar odada neredeyse elle tutulur bir sessizlik hakimdi.
“Cesur bir plan bu dostum,” dedi Dük. “Ancak elbette sen çok cesur bir askersin. Hep öyleydin.” Dük hizmetliye işaret etti.” Bana bir harita getir!”
Çocuk СКАЧАТЬ