Anadolu'nun Kültürel Kökleri. Reşit Ergener
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anadolu'nun Kültürel Kökleri - Reşit Ergener страница 8

Название: Anadolu'nun Kültürel Kökleri

Автор: Reşit Ergener

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258068955

isbn:

СКАЧАТЬ ve Pausinas'ın öykülerini, var olan bir ismi açıklama çabaları olarak değerlendirebiliriz. Çünkü Ankara'yı Galatlar kurmuş olamaz. Galatlardan 55 yıl önce, MÖ 333 yılında Ankara'ya gelen Büyük İskender, orada kurulu bir kent bulmuştu. Arkeolojik bulgular, insanların Ankara dolaylarında taş devrinden bu yana yaşadıklarını gösteriyor. Dolayısıyla, Anadolu'ya MÖ on ikinci yüzyılda gelen Frigler de Ankara'nın kurucusu olamaz. Ankara adının anlamını öğrenebilmek için Frig döneminden de geriye gitmek gerekiyor (Erzen, Arif 1946).

      Kimi çağdaş tarihçiler, Ankara'nın Hitit kayıtlarında Ankuwa adıyla geçen kent olduğunu ileri sürdü. Ancak daha sonra Ankuwa'nın Ankara değil, Alişar olduğu anlaşıldı (Erzen, Arif 1946, 24).

      İlkçağda, biri Batı Anadolu'da diğeri Makedonya'da olmak üzere, Ankara adını taşıyan iki kent daha vardı. Arkeolog Arif Erzen'e göre bu kentlere “Ankara” adını, İç Anadolu'dan göç eden halklar verdi.

      Erzen'e göre, eski Anadolu dillerinde ra ekiyle biten yer adları genellikle özel isimlerden türetilmiştir. Eski Ankara'da tapınılan Anadolu yeraltı tanrısı Men'in omuzlarında birer çengel görünür. Hint-Avrupa etimolojisinde ank kökü “çengel, eğri” anlamında kullanılır. Erzen bu yüzden, Ankara sözcüğünün, ank kökünden türemiş olabileceğini ileri sürer (Erzen, Arif 1946, 25).

      Hint-Avrupa dillerinde ank kökünden türetilmiş, anlam bakımından birbiriyle ilişkili pek çok sözcük var: Sanskritçede anka, “olta” (çengel biçiminde); Latincede uncus, “çengel” anlamındadır. Yunanca onko, “köşe” demektir. Eski İngilizcede angul ya da an-gula, “çengel biçimli” anlamına gelir.

      “Ankara” adı, Men tapımından çok (ya da Men tapımı yerine) tanrıça tapımıyla ilişkili olabilir. Yaşam enerjisini simgeleyen spiralin basitleştirilmiş biçimi olan çengel, tanrıçanın simgelerinden biriydi. İngilizcede angle sözcüğü “açı”; angel sözcüğü “melek” anlamındadır. Danimarkalılar, ölülerin ruhlarını taşıyan tanrıça Angurboda'yı “Açıların Anna”sı adıyla anarlardı. Eski Mısır'da, erkek ve dişi cinsel simgelerin birliğini simgeleyen “yaşam haçının” adı “ankh”tı. Bu haçın kökeni, tepesinde haç bulunan, üçgen biçimli Libya tanrıça simgesidir. Roma'nın adı Angerona olan sessiz tanrıçasının bir parmağı dudağının üzerindedir ve “sus” işareti yapar (B. G. Walker 1988, 36-38).

      Arı, Artemis, Mevlana

      Roma döneminde basılan kimi Efes sikkelerinin birer yüzünde arı resmi vardır. Arı, Efes kentinin simgelerinden biriydi. Kentin adının, eski Anadolu dillerinde “arı” anlamına gelen apasos sözcüğünden türediği ileri sürülmüştür. Ancak Prof. Bilge Umar'a göre apasos, Luwi dilinde “akarsu ya da su kenti” anlamındaki apa – assa sözcüklerinden türemiştir (Umar, Bilge 1993, 82).

      Selçuk Müzesi'ndeki Artemis heykellerini bezeyen türlü bitki ve hayvan kabartmaları arasında, arı kabartmaları da var. Bu heykellerde Artemis'in göğsü yumurta benzeri çıkıntılarla kaplıdır. Bunların bereketi simgeleyen yumurtalar ya da memeler olduğu düşünülür. Ancak meme uçları yoktur. Halikarnas Balıkçısı, aynı şekillerin, yine bereketi simgeleyen hurmalar olduğunu düşünür. Bir başka görüşe göre bu yuvarlaklıklar, kraliçe arının çevresinde öbeklenmiş erkek arıları gösterir. Çünkü Artemis, Melissai yani kraliçe arıdır.

      İsviçreli araştırmacı G. Sheiterle'ya göre, Artemis yontularının göğsünü kaplayan yuvarlak şekiller, boğa husyeleridir (Türkoğlu 1986, 25). Artemis'in, Selçuk'taki tapınağında bulunan tahtadan yapılmış kült yontusunun göğsüne, kendisine kurban edilen boğaların kanlı husyeleri asılırdı.

      Eskiler, ölü boğaların arılara can verdiğine inanırdı. Örneğin MÖ 250 yıllarında yaşayan Karystos'lu Antigonos şöyle der (Hist. Mir. 19): “Söylenceye göre, Mısır'ın bazı kesimlerinde, ölü boğaları sadece boynuzları toprağın üzerinde kalacak biçimde toprağa gömer ve sonra boynuzları testereyle keserseniz, kestiğiniz yerden arılar uçacaktır. Çünkü ölü boğa çürüyünce arıya dönüşür.” Arıları bal yapmadan ölen arı üreticisi Aristaeus, annesinin önerisi üzerine bir büyücüye danışır. Büyücü Proteus, Aristaeus'un arılarına yeniden kavuşması için ölü bir boğayı toprağa gömmesi gerektiğini söyler (Ovid, Fasti I, 393). Bu gibi işler için en uygun koşulların güneş boğa burcundayken oluştuğuna inanılırdı (Gimbutas 1974, 4:183).

      Mitolojide ölüsünden arılar ürediğine inanılan bir diğer hayvan aslandır. İlk arı sürüsü, Pelengi Herkülü Aristaeus'un öldürdüğü aslanın bedenindeki yaradan üremiştir. Samson'un elleriyle öldürdüğü aslanın üzerinde de arılar dolaşır (Graves, Robert 1988, 316).

      Açıkta bırakılan hayvan ölülerinin ve çöplerin üzerinde yabanarıları toplanabilir. İnsanlar, bu tür gözlemlerden yola çıkarak, ölü boğanın (ya da aslan ya da diğer hayvanların) arılara can verdiğini düşündü.

      Arılar hayvan ölülerinden ve çöplerden üremez. Fakat yaşam ve ölüm doğada sürekli devinim içindedir. Artemis, yalnız yaşama değil, ölüme de hükmederdi. Onun heykelinin genel biçimi, bir krizaliti (böceğin koza içindeki durumunu) çağrıştırır.

      Efes'teki Artemis Tapınağı'nın örgütlenmesi arı kovanını çağrıştırırdı. Artemis'in rahibeleri melissai (dişi arı) ve rahipleri essene (bal üretmeyen erkek arı) adıyla çağrılırdı2 (Gimbutas 1974, 4:183).

      Artemis rahipleri arasında kuretler adıyla anılan bir grup vardı. Kuretler dönerek dans ederken tef ve zil çalardı. Virgil (Fourth Georgic: 63) kuretlerin “tanrıçanın zillerini” çalarak yaptıkları dansla, arıları çağırdıklarını söyler (Gimbutas 1974, 4:183).

      Mitolojide kuretler yarı tanrılardı. Tanrı ya da tanrıçaların engellemek istediği doğum süreçlerini, onların gazabından korurlardı. Rhea, Zeus'u doğururken tunç kalkanlarını birbirine çarparak dans eden kuretler çıkardıkları gürültüyle, Kronos'un yeni doğan oğlunun ağlama sesini duymasını engellediler. Eğer kuretler gürültü yapmasaydı, ağlama sesini duyan Kronos, Zeus'un doğduğunu anlayacak ve onu öldürecekti. Kuretler aynı yöntemi kullanarak Hera'nın, Apollon ve Artemis'in doğumunu engellemesine de fırsat vermemiştir. Apollon ve Artemis'in annesi Leto, babası ise Hera'nın kocası Zeus'tur. 1582 yılında Anadolu'yu gezen Avrupalı bir gezgin, Mevlevi dervişlerinin tef ve zil eşliğinde yaptıkları dansları, tanrıça rahipleri koriban ve kuretlerin danslarına benzetir (Halman 1983, 56).

      Bosporos, İnek, Balta

      İstanbul kentinin eski adlarından biri Byzantion. Bu adı “Byzas” adlı kişiye bağlayan değişik öyküler var. Bu öykülerin birinde Byzas, MÖ 660 yıllarında bugünkü Sarayburnu bölgesine yerleşen Megaralı göçmenlerin önderidir. Bir başka öyküde Byzas, İo'nun Zeus'tan olma kızı Kerossea ile Deniz Tanrısı Poseidon'un oğludur. Kerossea'yı nympha Semystra büyütmüştür. Yine bir başka öyküde Byzas, nympha Semystra'nın oğlu ve Trakya kralıdır ve İstanbul kentini onun karısı Phidaleia kurmuştur.

      Bu öykülerde geçen adlar, bize kentin nasıl oluştuğu konusunda ilginç ipuçları verir. Prof. Bilge Umar, СКАЧАТЬ



<p>2</p>

Arı kolonisinde kraliçe arıyla çiftleşen arı hemen öldürülür. İngiliz ozan ve mitoloji yazarı Robert Graves, geçmişte kraliçeyle çiftleşen kralın da kraliçe arıyla çiftleşen erkek arı gibi öldürüldüğünü anlatır. Graves'e göre, zamanla, öldürmenin yerini hadım etme ve topal bırakma aldı. Daha sonra sünnet, hadım etmenin; topuklu ayakkabı giymek, topal bırakmanın yerini aldı (Graves, s. 333).