RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ – GEÇMISTEN GELEN SÖVALYE. AYDIN ALMILA
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ – GEÇMISTEN GELEN SÖVALYE - AYDIN ALMILA страница 2

Название: RAUF VE 2125’LILER KULÜBÜ – GEÇMISTEN GELEN SÖVALYE

Автор: AYDIN ALMILA

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752114050

isbn:

СКАЧАТЬ Bir süre önce şehrin o ıssız ve hiç de tekin olmayan bölgesine gidip Hurdacı’nın dükkânının kirden kararmış camlarından içeri bakmaya çalışmıştı. Hatta dükkâna girmeyi düşünmüştü. Sonra da eski anıları canlandırmanın acı vereceğini hissedip vazgeçmişti. Kendi kendine, “Ne sanıyorsun ki?” diye hayıflanmıştı. “Ansızın dönüp geleceğini mi?”

      Hurdacı, yağlı ve kirli giysilerinin içinde, gülümseyen gözleriyle bakan, yüzyılın en genç ve en zeki bilim adamıydı. Rauf’la arkadaşları ise onunla tanışma şansını yakalamışlar ve o unutulmaz günleri yaşamışlardı. Gerçi kimi zaman hep birlikte aynı rüyayı görüp görmediklerini düşündükleri olmuştu. Her şey hayal gibiydi.

      Notun geri kalanında, “Herkesi topla! Size ihtiyacım var!” diye yazıyordu.

      Rauf gözlerini elindeki kâğıttan alamıyordu. Defalarca bu üç cümleyi okudu. Kelimeler beyninde yankılanıyordu: Beni unutmadığını umarım. Herkesi topla! Size ihtiyacım var!

      Dakikalardır suyun altındaymış da oksijensiz kalmış ve odadaki tüm havayı içine çekmek istermiş gibi derin bir nefes aldı. Ancak o anda, elindeki notla ayakta dikilirken nefesini tuttuğunu fark etti. Soluğu normale döndükten sonra bakışlarını karşısında, havada dikilen çocuğa çevirdi.

      Çocuk, Rauf’un pervaza bıraktığı küreyi eline almış inceliyordu. Rauf’un bakışlarını üstünde hissedince mavi gözleri masum ve şaşkın bir ifadeyle parladı. Suçüstü yakalanmış gibi yerküreyi pervaza geri bıraktı. “Affedersiniz!” dedi.

      Dış görünüşüyle uyum içindeki cılız sesi Rauf’u rahatlatmıştı. Bu sarışın çocuk zararsız birine benziyordu. Ama yine de gecenin bu saatinde penceresinin önünde dikiliyor olmasını açıklamalıydı. Hurdacı’nın notunu ulaştırmak için daha uygun bir yer ve zaman seçemez miydi?

      Çocuk, Rauf’un aklından geçenleri okumuş gibi, “Kaybedecek zaman yok. Hemen gitmeliyiz.” dedi. “Diğerlerini bulmalıyız. Hurdacı size bir de mektup iletmemi istedi.” Artık gülümsemiyor, hatta oldukça ciddi görünüyordu.

      Rauf, “Mektup mu?” diye sordu. Elindeki not neyin nesiydi o zaman?

      Çocuk, “Uzun bir mektup.” dedi. “Yazdıklarını hepinizin birlikte duymasını istedi.”

      Rauf, “Hemen çıkalım.” diyerek pencereyi iyice açtı. Ama hemen ardından yaptığı sersemliğe gülerek geri çekildi. Pencereden çıkacak değildi ya! Çocuğa, “Evin diğer tarafındaki giriş kapısında beni bekle.” dedi.

      Çocuk başını salladı ve ışık hüzmesi geri çekilip aşağı doğru kayarken, Rauf pencereyi kapattı. Çabucak üstünü değiştirdi. Sırt çantasını kaptı ve elinden geldiğince sessiz bir şekilde odadan dışarı çıktı.

      Annesiyle babasını uyandırmadan alt kata indi. Tam evden çıkmak üzere kapıyı açacaktı ki geri dönüp mutfağa daldı. Masanın üstünde duran, Delturude teyzesinin bir gün önce taze taze yapıp getirdiği portakallı kekin yarısını, annesinin kenarları işli mutfak bezlerinden birine sarıp çantasına tıktı. Şu “haberci çocuk” hemen bir şeyler yemezse hâlsizlikten düşüp ölecekmiş gibi görünüyordu. Annesine evden çıktığına dair not bırakmasına gerek yoktu. Kekin yarısının ortadan kayboluşu durumu açıklamaya yeterdi!

      Çocuk kapının önünde Rauf’u bekliyordu. Ayakları yere basınca daha da kısalmıştı sanki. Rauf heyecan içinde, “Gidelim!” dedi ve bahçe kapısına yöneldi. Çocuk yine, “Affedersiniz!” dedi. “Sanırım düşüncesizce davrandım, kendimi tanıtmadım. Adım Jak, sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.”

      Rauf şaşkınlıkla çocuğa bakıyordu. Ne tuhaf bir çocuktu bu böyle! Ne biçim konuşuyordu!.. “Bana siz diye hitap etmeyi keser misin?..” dedi. “Ben de seninle tanıştığıma memnun oldum. Hem düşüncesizce davranmadın. Yalnızca ziyaret için biraz geç bir saat seçtin, o kadar!” Bu sırada bisikletini alıp bahçe kapısından çıkmıştı bile. Jak da hemen ardındaydı. Ayağındaki tuhaf şeylerin şimdi sıradan ayakkabılardan farkı yoktu.

      Rauf yüzünde muzip bir gülümsemeyle, “Ayakkabılarından yine ışık saçıp yükselebilir misin?” diye sordu.

      Jak, bir yandan Rauf’un bisikletinin arkasına yerleşirken, “Tabii ki!” diye cevap verdi.

      Rauf durdu. “Aslında daha iyi bir fikrim var!” dedi.

      Gümüş Halka Sokağı boyunca ilerlemeye başladıklarında Rauf’un gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı.

      2. BÖLÜM

      GEÇMİŞTEN GELEN MEKTUP

      İrene kan ter içinde yatağında doğruldu. Son günlerde bu kâbuslar peşini bırakmaz olmuşlardı. Her şey “Geleceğin Olası Tarihi” öğretmeni yüzündendi. Kafayı İrene’ye takmıştı. Kızın gelecekle ilgili fikirlerini saçma buluyor, aynı ödevleri tekrar tekrar yapmasını istiyordu. İrene ise fikirlerini değiştiremediğinden birbirine benzer ödevleri hazırlayıp duruyordu. Bu da adamı çıldırtıyordu.

      İrene, “Kayla ne kadar haklıymış!” diye kendi kendine söylendi. “Bay Tartar dünyanın en örümcek kafalı insanı!”

      Aslında Kayla, Bay Tartar’ın örümcek kafalı olduğunu hiç söylememişti. Yalnızca inatçı biri olduğunu yineliyordu. Ama örümcek kafalı sözü nedense İrene’nin çok hoşuna gidiyordu ve her fırsatta tekrarlıyordu. Bay Tartar ise tanıdığı, bu söze en uygun kişiydi.

      Mutfağa gidip bir bardak bitki çayı yapmaya karar verdi. Belki böylece her gece, omzuna tüneyen dev bir örümcekle İrene’yi kovalayan Bay Tartar’ın o korkunç görüntüsünü unutabilirdi. Her şey öylesine gerçekti ki!

      İrene yataktan kalkınca üşüdüğünü hissetti. Hava iyiden iyiye soğumaya başlamıştı. Üzerine, yatağının kenarındaki sabahlığını geçirdi. Tam ağzını sonuna kadar açıp esneyerek odasının kapısına yönelmişti ki, penceresinden içeri dolan ışıkla yerinden sıçradı. Eğer esniyor olmasaydı çığlığı basacağı kesindi.

      Ürkek adımlarla pencereye yaklaştı. Perdesini aralayıp dışarı bakar bakmaz, annesini uyandırmayı bile göze alarak yüksek sesle söylenmeye başladı. Oldukça öfkeliydi. “Sen komik olduğunu mu sanıyorsun? Yüreğime indirdin. Tek becerin sersem bir kuzen gibi davranmak! Bunu senin yanına bırakacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Hem sen nereden buldun o şeyleri?..”

      O sırada kapalı pencerenin ardından söylediklerini yalnızca kendisinin duyduğunu fark etti. Rauf pencerenin dışında, ışık demetleri saçan ve ayaklarına birkaç numara küçük gelen bir çift ayakkabıyla İrene’nin hâline kıs kıs gülüyordu. Bunun üzerine İrene pencereyi açıp, “Hain kuzen!” diye bağırdı.

      Rauf, İrene’nin dağınık saçlı ve gözleri fal taşı gibi açılmış hâliyle dalga geçerken çok eğleniyordu. Ancak Jak’ın aşağıdan, “Geç kalıyoruz!” diyerek onu uyarması üzerine ciddileşti. Kuzinine, “Hemen hazırlan, gidiyoruz.” СКАЧАТЬ