Название: Grimm Masalları
Автор: Братья Гримм
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-83-8
isbn:
Cezası gerçekleşmeden önce bir rahip onun için dua okumaya gelmiş, bu sırada diğer insanlar da uzaktan olanları izliyormuş. Fakir Çiftçi; rahiple göz göze geldiğinde onun değirmencinin evinde, giysi dolabında saklanan adam olduğunu fark etmiş ve ona demiş ki: “Ben senin dolaptan kaçmana nasıl yardım ettiysem sen de beni bu fıçıdan kurtarmalısın.”
O sırada yanlarından, sürü otlatan bir çoban geçmekteymiş. Çobanın en büyük dileğinin bir gün hâkimlik yapmak olduğunu bilen Fakir Çiftçi, bütün gücüyle: “Hayır yapmayacağım, oturmayacağım!” diye bağırmış.
Bunu duyan çoban, yanlarına gelip: “Neyi yapmayacaksın?” diye sormuş. Fakir Çiftçi de ona: “Bu fıçının içinde oturursam beni hâkim yapacaklarmış ama oturmayacağım!” demiş.
Çoban: “Hâkim olmak için tek yapılması gereken buysa ben fıçının içinde memnuniyetle otururum.” demiş.
Çiftçi ona: “Evet, tek yapılması gereken bu, fıçının içine girersen hâkim olacaksın.” diye karşılık vermiş. Çoban bunu kabul edip fıçıya girmiş. Çiftçi, fıçıyı kapattıktan sonra koyun sürüsünü toplayıp oradan uzaklaşmış.
Rahip, köy halkına duanın bittiğini söylemiş. Onlar da gelip fıçıyı suya doğru yuvarlamaya başlamışlar. Fıçı yuvarlandıkça içindeki çoban: “Durun! Ama ben hâkim oldum!” diye bağırıyormuş.
Onlar, bağıranın Fakir Çiftçi olduğunu sandıklarından: “Tamam o zaman, suyun dibini bir boyla da gör bakalım!” diyerek fıçıyı suya yuvarlamışlar.
Sonra da çiftçiler köylerine doğru yola koyulmuşlar. Köye vardıklarında bir koyun sürüsünü otlatmakta olan, hâlinden memnun ve sakin görünen Fakir Çiftçi’ye rastlayınca şaşırmışlar.
“Fakir Çiftçi! Sen o sudan nasıl çıktın, buraya nasıl geri döndün?” diye sormuşlar.
Çiftçi: “Çok kolay; dibe inene kadar battım, sonra da fıçıyı kırıp çıktım. Bir çıktım, baktım ki orada muhteşem çayırlar ve otlayan bir sürü koyun var. Ben de bu sürüyü alıp yanımda getirdim.” diye açıklamış.
Çiftçiler: “Peki geriye koyun kaldı mı daha?” diye sorunca da onlara: “Kalmaz mı? Hem de istemeyeceğiniz kadar çok.” demiş.
Bunu duyan köylüler, gidip suyun dibinden kendilerine de birkaç koyun almaya ve sürü oluşturmaya karar vermişler. Hâkim yine: “İlk ben gideceğim.” diye atılmış ve hep birlikte yola koyulmuşlar.
Masmavi gökyüzündeki küçük yumuşak görünüşlü bulutlar, öyle çok koyunları andırıyormuş ki bunların suya yansımasını gören çiftçiler: “Suyun dibindeki şu koyunlara bakın.” diye bağrışmışlar.
Hâkim yine hemen öne atılıp: “Önce ben gidip bakayım, siz bana bakadurun eğer her şey yolundaysa ben sizi çağırırım.” diyerek foşurt diye suya atlayıvermiş. Diğerleri çıkan sesin: “Aşağıya gelin.” anlamına geldiğini sanarak arka arkaya suya atlamışlar.
Böylece köyün bütün sahipleri yok olup gitmiş. Fakir Çiftçi de köyün tek sahibi olarak çok varlıklı bir şekilde yaşamaya devam etmiş.
Altın Anahtar
Kış gelip de yerleri kar kapladığında fakir oğlanın biri, kızakla odun toplamaya gitmiş. Hava öylesine soğukmuş ki odunları toplayıp bağladıktan sonra hemen eve gitmek yerine, bir ateş yakıp biraz ısınmak istemiş. Ateş için yer açmak üzere yerdeki karları temizlerken küçük, altın bir anahtar bulmuş.
Bunun üzerine: “Eğer bir anahtar varsa bir de kilit olmalı.” diye düşünerek yeri kazmaya başlamış ve derken demirden bir sandık bulmuş.
“Eğer bu anahtar bu sandığı açarsa bu küçük kutunun içinde birbirinden değerli şeyler olduğuna şüphe yok.” diye düşünmüş. Bakınmış ama kutunun üzerinde hiç anahtar deliği bulamamış. En sonunda bir tane kilit bulmuş ancak kilit öylesine ufakmış ki neredeyse görünmezmiş. Anahtarı denemiş ve kilide tam olarak uyduğunu görmüş. Anahtarı bir kere çevirmiş veee… Sandığın içinde neler olduğunu, kilit tamamen açılıp da sandığın kapağı kaldırıldığında göreceğiz.
İyi Günde, Kötü Günde
Bir zamanlar huysuz bir terzi ile onun çalışkan, iyi kalpli ve inançlı karısı varmış. Terzinin karısı ne yaparsa yapsın bir türlü kocasını memnun edemiyormuş. Adam sürekli söylenip, karısını azarlayıp, tartaklayıp, dövermiş.
Bu durumu öğrenen yetkililer, terzinin daha iyi bir insan hâline gelmesini sağlamak için ona hapis cezası vermişler. Ona bir süre sadece ekmek ve su verdikten sonra da serbest bırakmışlar.
Adam; bir daha karısını hiç dövmeyeceğine, bütün evli çiftlerin yapması gerektiği gibi iyi günde, kötü günde onun yanında olup huzurla yaşayacağına söz vermek zorunda bırakılmış.
Bir süre her şey yolunda gitmiş ama sonra terzi yine o eski, huysuz hâline geri dönmüş. Karısını dövmeye cüret edemediği için de kadının saçını başını yolmaya başlamış.
Karısı ondan kaçmış ve bahçeye kendisini zor atmış. Adam da onu mezura ve makasla kovalayıp eline ne geçirdiyse kadına fırlatmış. Fırlattığı şeyler kadına çarptığında gülmüş, ıskaladığında ise sinirlenip küfretmiş. Bu durum öyle uzun sürmüş ki komşular kadının yardımına koşmak zorunda kalmışlar.
Terzi, tekrar mahkemeye çıkartılmış ve daha önce verdiği sözler kendisine hatırlatılmış.
Terzi: “Sayın baylar, ben sözümü tuttum, karımı dövmedim. Mutluluğu ve hüznü paylaştım onunla.” demiş.
Hâkim: “Bu nasıl olur? Karın senden sürekli şikâyet ediyor.” dediğinde ise: “Ben onu dövmedim, sadece saçları dağınık olduğu için ellerimle saçlarını taramak istedim. Ancak o benden kaçtı ve beni çok kızdırdı. Ben de onun arkasından koştum ve işine gücüne geri dönmesini sağlamak için ona iyi niyetle, elime ne geldiyse fırlattım. Aynı zamanda ben hem mutluluğu hem de acıyı paylaştım onunla. Mesela attıklarım ona isabet ettiğinde ben mutluydum, karım acılıydı; onu ıskaladığımda ise o mutluydu ben sinirliydim.” diye açıklamış.
Terzinin bu cevabından tatmin olmayan hâkim, sonunda ona hak ettiği cezayı vermiş.
Çivi
Tacirin birinin fuarda işleri iyi gitmiş. Bütün mallarını satarak çantasını altın ve gümüş paralarla doldurmuş. Akşam çökmeden önce evinde olmak istediğinden hemen eşyalarını ve parasını atına bağlayıp yola koyulmuş.
Öğlen olunca bir kasabada durup dinlenmiş. Oradan ayrılacağı sırada atını getiren seyis yamağı: “Bayım, atın arka ayağının nalı için bir çivi lazım.” demiş.
Tacir: СКАЧАТЬ