Beş on söz kaldı lâkin dinle nazm-ı bî-meâlimden;
Diyorlar: “İ’tirâf-ı cehl iken tahsîlin encâmı,
Nedir beyhûde itâb eylemek şehbâl-i ikdâmı?”
Evet, lâkin varıp ser-hadd-i ma’lûmâta bir insan,
O gâyetten demek lâzım ki: “Yok irfân için imkân!”
Hakîkî i’tirâf altında parlar zılli irfânın;
Budur insanlığın ma’nâsı en son zevki vicdânın.
Bebek Yâhut Hakk-ı Karâr
Bizim Cemîle Ferîde'yle bir sabah gelerek,
«Unutma beybaba, akşam birer hotozlu bebek,
Getir, kuzum…» dediler. Ben de kızların keyfi
Kırılmasın diye reddetmedim şu teklîfi.
Kiraz dudaklı, üzüm gözlü, inci dişli, iki
Edâlı yosma getirdim. Aman o akşamki
Sevinme hâlini bir görmeliydi yavruların!
Durup oturmadılar hiç, dedim: «Yatın da yarın,
Bütün gün oynayınız…» Nerde! Kim yatar? O gece,
-Yemekte sızmaya me'lûf olan- Ferîde'mce,
Kabul olunmayacak söz olursa, yatmaktı.
Yatar mı hiç? O nasıl hisli bir yumurcaktı.
Ferîde'nin yaşı beş yok; Cemîle'ninki yedi;
Şu var ki, abla hanım pek hanım tavırlı idi.
Büyük kız oynadı bir parça, sonradan yattı;
Küçük sabaha kadar hep bebeğni hoplattı.
Ne ninniden alıyormuş, ne öyle hoppaladan…
«Işıl ışıl bakıyor â! Bebek değil, afacan!»
Sabaha karşı tükenmiş mecâli yavrucuğun:
Mışıl mışıl uyuyor… Değmeyin aman uyusun.
Benim bulunmadığım bir zamanda kız uyanır;
Bebeği uyutmak için evde üç saat kapanır.
– Aman da pek yaramaz, uyku sıçramış başına.
Bakın beşik de getirdim, bakın yatar mı şuna?
Yatar mısın seni maymun? Kapar mısın gözünü!
Acık da dinlesen olmaz mı annenin sözünü;
Kapandı işte gözün… Oh, şimdi artık, yat!
Bebek ne yaptı bilinmez ki, sonradan, pat pat,
Dayak sadâları akseylemiş öbür odaya.
Güzel güzel uyumuş olsa kız da dövmez ya.
Gelince akşama, baktım, Ferîde pek düşkün.
Durur mu ablası? Ben sormadan atıldı:
– Bugün
Ne yaptı, beybaba, bilsen… Zavallıcık bebeğe?
– Ne yaptı?
– Dövdü bir âlâ, sonunda kırdı.
– Niye?
– Bilir miyim, ona sor… Kız, getir bebeğni hadi!
Ferîde kaçtı yanımdan, getirmek istemedi.
Çiçek çıkarmışa dönmüş, getirdiler ki, yüzü;
Birer kafes gibi kalmış o kuş bakışlı gözü.
Başında saçtan eser yok, ayak topal, kollar
Omuzdan oynamıyor, kim bilir ne illeti var?
O kanlı canlı bebek şimdi işte bir kötürüm…
– Bu ölmüş artık ayol, göm götür de, hem ne ölüm!
Ferîde kaldı bebeksiz, Cemîle'ninki fakat,
Güzel güzel duruyor; olmuyor ne kör, ne sakat.
Günün birinde beraberce oynuyorlarken,
Alıp Ferîde hazin bir niyâz tavrı hemen:
– Bebeğni ver, acıcık oynayım, kuzum abla!
Demez mi? Kız ne diyor?.. Gâlibâ: «İnâyet ola!»
Verir miyim sana ben hiç bebeğmi, yağma mı var?
– Hasislik etme, kızım, ver!
– Alırsa sonra kırar.
– Nasıl kırar a canım? Etme oynasın, veriver!
– Olur mu beybaba?
– Elbet olur.
– Kırarsa eğer?
– Yarın sabah sana ben başka bir bebek alırım.
Bizim müdâheleden sonra “Oyna al bakalım!..”
Deyip Ferîde’ye kerhen uzattı kız bebeği,
Ferîde’nin yüzü gülmüştü, baktım, iy’den iyi.
Sevindi, oynadı, lâkin bu müsteâr sürûr
Süreksiz oldu…
– Ver artık!
– Acık daha, ne olur?
– Bakındı beybaba?
– Kız, ver de sonradan yine al,
Mal olmaz insana, âdet değil emânet mal
Tekerrür etti birazdan şu yolda aynı niyâz:
– Bebeğni ver yine olmaz mı? Oynayım.
– Olmaz!..
Ben ilitimâsı dirîğ etmedim ikinci sefer.
– Çok oldu beybaba, ya! Sonra her zaman ister!
– Demin de aldı, hemen СКАЧАТЬ