Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak;
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak!
Hangi mâsûmun olur hûnu bu dünyâda heder?476
Yoksa kânûn-i İlâhî’yi de yırtar mı beşer?
Evvelâ gizlice bir matbaa te'sis ettim;
Beş on öksüz bularak basmacılık öğrettim
Kalemim çokça pürüzlüydü, fakat çâresi ne?
Sonra, bilmem kimin üslûbu!.. Avâmın nesine!
Dilimin döndüğü şîveyle bütün gün yazdım;
Okuyanlar o kadar çoktu ki, hiç ummazdım.
Usta, âsârını verdikçe çocuklar bastı;
Altı ay geçti, bizim matbaanın çıktı adı.
Göğsü imanlı beş on tâne fedâî gelerek,
Dediler: «Sen ne basarsan, onu tevzî edecek
Vâsıtan işte biziz, korkulacak şey yoktur…
Para lâzımsa da bildir ki verenler bulunur.»
Bir cerîdeyle hemen başlayıverdim va'za.
Zaten en başlıca yol halkı budur îkâza.
Medeniyyetteki insanlar için matbûât,
Şimdi kürsîlerin en yükseği. Lâkin, heyhât,
Sizde hiç böyle değil, belki tamâmen aksi:
En fena bir cereyan gösteriyor en iyisi.
Müslüman unsuru az çok uyanıktır orada;
Biz de ancak bunu tezyîd ediyorduk arada.
Parasızlıktı bidâyette işin korkulusu;
Ağniyâ altını bezletti etekler dolusu…477
Açtık oldukça güzel medreseler, mektepler;
Okuyup yazmayı tâmîme çalıştık yer yer,478
Tatar'ın yüzde bugün altmışı hakkîyle okur;
Ruslar'ın halbuki nisbetleri gâyet dûndur.
Ağniyâ, zannederim, sizde de az çok olacak…
Şu kadar var ki, çürük tahtaya basmazlar ayak!
Fukarânız kılıyor, aklına geldikçe, namaz;
Ağniyânızda da, hiç yoksa, zekât olsa biraz.
Şöyle dursun bu temennîye kulak vermeleri,
Sadr-ı âzam paşanız fitre alır, sunsa biri!
Sonra zenginlerimiz: «Haydi gidin, fen getirin.»
Diye, her isteyenin şahsına bilmem kaç bin
Ruble tahsîs ile sevkeylediler Avrupa'ya;
Pek fedâkâr idi hemşehrilerim doğrusu ya.
Bu giden kâfileden birçoğu cidden tahsîl
Ederek döndü. Fakat geldi ki üç beş de sefîl,
Hepsinin nâmını telvîse bihakkın yetti…
Gönderenler ne peşîmân oluyorlar şimdi!
Hiç unutmam ki, cömerdin biri, hem zengin adam,
Beni yüzdürdü nihâyette şu sözlerle: «İmam,479
Günde on kerre gelip istediniz, hep verdim.
Yine vermezsem eğer millet için, nâ-merdim.
Yalınız, ehline gitsin bu emekler… Olur a,
İş bizim Avrupa yârânına benzer sonra!
Hâli ıslâh edecekler, diyerek kaç senedir,
Bekleyip durduğumuz züppelerin tavrı nedir?
Geldi bir tânesi akşam, hezeyanlar kustu!
Dövüyordum, bereket versin, edepsiz sustu.
Bir selâmet yolu varmış… O da neymiş? Mutlak,
Dîni kökten kazımak. Sonra, evet, Ruslaşmak!
O zaman iş bitecekmiş… O zaman kızlarımız
Şu tutundukları gâyet kaba, pek mânâsız
Örtüden sıyrılacak… Sonra da erkeklerden,
Analık ilmini tahsîl edecekmiş… Zâten,
Müslümanlar o sebepten bu sefâlette imiş :
Ki kadın «sosyete» bilmezmiş, esârette imiş!..
Din için, millet için iş görecek alçağa bak;
Dîni pâmâl edecek, milleti Ruslaştıracak!
Bunu Moskof da yapar, şimdi rızâ gösterelim;
Başka bir mârifetin varsa haber ver görelim!
Al okut, «Avrupa tahsîli…» desinler, gönder,
Servetinden bölerek nâ-mütenâhî para ver;
Sonra bir bak ki, meğer karga imiş beslediğin!
Hem nasıl karga? Değil öyle senin bellediğin!
Sâde bir fuhşumuz eksikti, evet, Ruslardan…
Onu ikmâl ediverdik mi, bizimdir meydan!
Kızımın iffeti batmakta rezîlin gözüne…
Acırım tükrüğe billâhi, tükürsem yüzüne.
Demiş olsaydı eğer: «Kızlara mektep lâzım…
Şu kadar vermelisin» kahrolayım kaçmazdım,
Elverir sardığımız bunları halkın başına…
Ben mezârımda huzur istiyorum, anladın a!
Biraz insâfa gelin, öyle ya artık ne demek?
Zengin olduk diye, lânet satın almak mı gerek?»
İşte biz böyle didinmekte, çalışmakta iken,
Bir sabah üç tanıdık, seslenerek pencereden,
Dediler: «Şimdi hükûmet basacak matbaanı…
Durmanın vakti değildir. Hadi kaldır tabanı!»
Bir işâretle çocuklar çekilip tâ geriye,
Daldılar hepsi birer sesleri çıkmaz deliğe,
Onların nevbeti geçmiş, sıra gelmişti bana:
Yolu tuttum yalınız doğruca Türkistan'a.
Gece gündüz yürüdüm bulmak için Taşkent'i;
Geçtiğim yerleri ta'dâda mahal yok şimdi.480
Uzanıp sonra Buhârâ'ya, Semerkand'e kadar;
Eski dünyâda bakındım ki ne âlemler var?
Sormayın gördüğüm âlemleri, hiç söylemeyim:
Yâdı temkînimi sarsar da kan ağlar yüreğim.481
O Buhârâ! O mübârek, o muazzam toprak!
Zilletin koynuna girmiş uyuyor müstağrak!
İbn-i Sinâ’ları yüzlerce doğurmuş iklîm,
Tek çocuk vermiyor âgûşuna ilmin, ne akîm!482
O rasad-hâne-i СКАЧАТЬ
475
Hazele: Aşağılık gürûhu.
476
Hûn: Kan.
477
Ağniyâ: Zenginler; Bezletti: Bol bol verdi.
478
Tamim: Umumîleştirmek.
479
Bu mısra ilk baskılarda:
«En cömerd zengin iken şöyle cevap verdi bana:» şeklinde iken, son baskıda bu şekle sokulmuştur. «Yüz dürdü» ifâdesi «Yüz dürmek: Surat asmak» tabiriyle ilgili olmalı.
480
Ta'dâda mahal yok: Saymağa lüzum yok.
481
Temkin: Metanet.
482
Akîm: Kısır.