“Söyleyiniz!”
“Evet, söylemeliyim ya! Mutlaka söylemeliyim! Demeliyim ki eğer benim sevdiğim olduğu hâlde bunu inkâr ediyorsam bunun sebep ve hikmeti olsa olsa, mutlaka sizi o sevdiğimden daha güzel, daha sevimli bulmaklığım olabilir. Yalnız bu da yeterli gelmez. Hatta sizin lütfunuzdan ümit var dahi bulunmaklığım gerekir.”
“Hep asıl konudan dışarı çıkmaya çalışıyorsunuz. Hep inkârınıza kuvvet vermek için beni söze katmak istiyorsunuz. Pekâlâ! Ben size sevdiğiniz kadının ismini dahi haber verirsem?..”
“Madam!..”
Resmi’nin ağzından şu son kelime hakikaten dikkati üstüne çekecek bir ağırlıkla çıkmıştı. O kadar ki tavrına dikkat edilse gerçekten Resmi bir ismin meydana konulmasından çekiniyor zannolunurdu.
Madam Küpeliyan ise Resmi’den bu kelimeyi işittikten sonra bir müddet yüzüne o kadar dikkat ile baktı ki bu kelimenin alt tarafını söylemesini beklediğini de anladı. Resmi birkaç saniye ve belki birkaç dakika söyleyeceği sözü zihninde arıyor gibi davrandı. Nihayet dedi ki:
“Rica ederim madam bu şakaya artık son veriniz. İhtimal ki şaka tarzında olsun ortaya bir isim koyarsınız ki o ismin sahibi kendi isminin şaka olarak dahi söylenmesine razı olamaz. Ben birçok kadın ile görüşüyorum. Her kadının benimle görüşmekten çekinmemesinin birinci sebebi, şaka şeklinde bile olsun, kendi isminin benim ismimle birlikte anılmayacağından emin bulunmasıdır. Yazıktır madam! Merhamet ediniz! Aslında sizinle edilen şu şakalaşmalardan kimsenin haberdar olamayacağından emin isem de bu şakalara da lisanımızın alışmasını istemem. Emin olunuz ki benim hiçbir kadın ile hiçbir şekilde ilişkim yoktur.”
“Çocuk!”
“Neden?”
“Gerçekten siz bir çocuk imişsiniz!”
“Niçin madam?”
“Çocuk olmayanda böyle telaşlar olur mu?”
“Olur madam! Eğer ortaya koyacağınız isim zaten ağızdan ağza gezen isimlerden olur ise asla tereddüt etmeyip söyleyiniz. Ben kendi nefsimi temize çıkarmaya çalışmayacağımdan, bunda hiçbir sakınca yoktur.
Bir ismi yüz adam ağzına alıyorsa bir de yüz birinci bulunsun. Ne olur? Ancak ismi ağızlara alınmamak lazım gelen bir muhterem kadının ismini ortaya koyarsanız…”
“Tekrar ederim ki çocuksunuz, çocuksunuz!”
“Sebebi?”
“Evvela şunun için ki zaten o kadın dillerde destan olduğu hâlde sizin haberiniz yoktur. İkinci olarak şunun için ki haberiniz varsa bile şayet o destanı siz engelleyebilecekmişsiniz gibi işi örtmek gayret-ı tıflanesinde38 bulunursunuz. Sonra şunun için ki kadın sizi sevdiğini gizlemeyip de kendi sırdaşlarına kendisi söylediği hâlde, siz hâlâ bilmezlikten geliyorsunuz, hâlâ inkârda bulunuyorsunuz.”
“Vay vay vay! İş bu kadar bilinir olmuş ha? Hâlbuki benim hâlâ haberim yok! İnsanı çıldırtacak bir garabet!39 O hâlde benim için yakıştırdığınız çocukluk doğru bile olsa, benim suçlu görülmeme ve rezil olmama vesile olamaz. Çünkü bir kadın, benimle o kadar dillerde destan olmuş da ben hâlâ bu destanın daha fazla ün almasına ve yayılmasına engel olmaya çalışıyorsam, o kadına daha doğrusu kadın cinsine bir koruyuculukta bulunmuş oluyorum demektir.”
“Hâlâ inkârda sebat ha?”
“Ya ne yapayım a canım? Kime haksız yere iftira edeyim?”
“Kimseye iftira ediniz demiyorum. İsterseniz sevdiğinizin ismini haber vereyim de bakınız, görünüz işin içinde iftira mı var yoksa doğru bir haber mi?”
Resmi artık gücünü tüketerek dedi ki:
“Söyleyiniz öyle ise, Allah aşkına söyleyiniz bakayım! Ben de bileyim ki şu âşık olduğum kadın kimdir?”
“Öyle ise geliniz yavaşça kulağınıza söyleyeyim!”
Biçare Resmi kulağını Madam Küpeliyan’a teslim eylediği zaman ne kadar heyecan içinde bulunacağını gözünüzün önüne getirebiliyorsunuz ya! Salonda kendilerinden başka hiçbir kimse bulunmadığı hâlde bu ismi kulağına haber vermek istemesi…
Kadın o mühim ismi haber verdi. Dedi ki:
“Madam Arslangözyan!”
Resmi kendisini bir anda kaybedip yine o anda aklını başına toplayarak dedi ki:
“Öyle ise ben çocuk değilim madam! İnkârcı da değilim! Fakat siz büyük bir hataya kapılmışsınız!”
“Acayip! Şimdi Madam Hamparson hakkındaki beğeni ve ilginizi inkâr mı edeceksiniz? Ermeni lisanını dahi birden bire kendisine o lisan ile konuşarak beğenisini kazanmak için öğrendiğinizi inkâr mı edeceksiniz?”
“Madam Hamparson’un türlü türlü üstün niteliklerini inkâr etmek âdeta hayvanlıktır. ‘O kadar mükemmel bir kadının dostluk ve arkadaşlığından hoşlanmam.’ demek eşekliktir. Ancak şurada, salonunda bir araya gelerek akşam eğlenceleriyle tat ve zevk almaklığımıza izin verdiğinden dolayı haddimin haricine çıkmak da terbiyesizliktir. Ben kim, o kim? Hele Madam Hamparson’a gelince; sizi temin ederim ki o kadın her zaman, herkese gösterdiği ihtişamlı yüzünden başka, bana fevkalade olarak bir yüz göstermemiştir. Kendisi hakkında, haddimin haricinde sayılacak bir hevese cesaret alabileceğim şekilde hiçbir fırsat tanıyıcılıkta bulunmamıştır. Eğer bu sözü sizden başka bir kadından işitmiş olsaydım, âdeta iftira ediyor diye o kadından nefret eylerdim. Ancak sizin Madam Arslangözyan’ın sadık dostu olduğunuzu bildiğim için onun hakkında zerre kadar bir iftira eylendiğini işitseniz, benden evvel siz reddedersiniz diye inanmaktayım. Ama şayet Madam Hamparson size benim için buna yakın bir söz söylemiş ise emin olunuz ki şaka yapmıştır.”
“Evet söyledi. Hem de şaka olarak değil, pek ciddi olarak söyledi.”
“Madam Hamparson mu?”
“Ta kendisi!”
“Ne dedi?”
“ ‘Resmi’nin bana ilgisi var; benim için hevesi pek büyüktür.’ dedi.”
“Ya siz hata ediyorsunuz ya o; hatanız da galiba isimlerde olmalıdır. Zannederim ki ‘Resmi’ dediğiniz isim ‘Zekâyi’ olacaktır. Böyle bir cesaret, olsa olsa Zekâyi’de bulunabilir.”
“Zekâyi Bey’de mi? Hiç ümit edemem ki Madam Hamparson bu cesareti Zekâyi Bey’e versin!”
“Öyle ise böyle bir cesareti bana da vermemiş olduğundan emin olunuz! Öyle ise size o sözü mutlaka bir şaka olmak üzere söylemiştir. Hele kendisinin bende böyle varsayılan bir cesaretin varlığını beğenmiş olduğunu söylememiş olduğuna hiç şüphe etmem. Öyle СКАЧАТЬ
38
Gayret-i tıflane: Çocuklara yakışacak gayret; çocukça çabalama.
39
Garabet: Garip durum, gariplik.