Haccac nasihat dinlemedi, adamcağızın kanını döktü. Cenabıhakk’ın fermanından kim kaçabilir?
Bir büyük zat bu acıklı hadiseden müteessir olup o geceyi ıstırap içinde geçirdi ve o gece, maktulü rüyada gördü. “Nasılsın, nasıl can verdin?” dedi.
Maktul şöyle dedi: “Celladın siyaseti bir dakika için-de bitti. Fakat Haccac kıyamete kadar cezasını çekecektir.”
Mazlum uyumaz. Onun ahından kork. Sabah vakti yana yana ettiği bedduadan çekin. Temiz kalpli mazlumun geceleyin ciğeri yanarak ‘ya Rabbi’ demesinden sakın. Şeytan kötülük etti. İyilik görmedi. Kötü tohumdan iyi meyve gelmez. Biriyle mücadele ederken onu şerefsiz mevkiye düşürecek sözler söyleme. Onun kötülükleri hakkında ifşaatta bulunma. Çünkü senin de ne gizli fenalıkların vardır.
Yumruklaşmada çocuklar ile başa çıkacak kudrette değilsen, aslan yürekli erlerin yanında, nara atıp meydan okuma.
Hikâye
Birisi oğluna şöyle nasihat verdi: “Çocuğum; aziz, muhterem olmak istersen akıllı insanların nasihatlerini tut; küçüklere cefa etme. Bir gün senden daha büyüğü gelir ve başına bela olur. Hey aklı eksik! Bir gün karşına bir kaplan çıkıp seni parça parça edeceğinden korkmaz mısın?”
Hikâye
Çocukluğumda yumruğum kuvvetliydi. Uşakları, kendimden küçükleri incitirdim. Bir gün benden kuvvetli birisinin yumruğunu yedim, bir daha zayıflara eziyet etmedim.
Düşkünleri Okşamak Hakkında
Sakın gafletle uyuma ki, millet reisinin gözüne uyku haramdır. Daima halkı düşün, onlarla meşgul ol. Zamanın sana gelip getireceğinden kork.
Garazdan hâli olan nasihat, derdi gidermede ilaç gibidir.
Hikâye
Nakleder ki, Acem şahlarından biri iplik çıbanı çıkarmış ve bu yüzden iğ gibi incelmişti. O kadar zayıf düşmüş ki, emri altındaki vücutlu insanlara haset edermiş. Satranç tahtasında şah, her ne kadar adlı şanlı ise de zayıflayınca payitahttan aşağı olur.
Padişahın nedimelerinden birisi, padişahın önünde yer öptü: “Padişahımın saltanatı daim olsun.” duasından sonra, şöyle arz etti: “Bu şehirde mübarek nefesli birisi var. Âbidlikte eşi yoktur. Her kim mühim bir iş için yanına giderse onun nefesi sayesinde maksadı hasıl olur. Bu âbid ömründe uğursuz bir iş yapmamıştır. Gönlü nurlu, ağzı kuvvetli, duası makbuldür. Ferman buyurun, gelsin, dua etsin. Belki Tanrı merhamet eder de bu hastalıktan kurtulursunuz.”
Padişah emretti; hademenin büyüklerinden birkaç kişi gittiler; o ayağı uğurlu ihtiyarı davet ettiler.
İhiyar âbid geldi. Fakirane bir libas giyinmişi. Elbisesi değersiz; fakat içindeki insan pek değerliydi.
Âbidin geldiğini şaha arz ettiler.
Padişah ihtiyara şöyle dedi: “Ey akıllı zat, bana dua buyur. Çünkü iğne gibi iplik illetine müptelayım.”
İki büklüm olmuş ihtiyar, padişahın sözünü işitince kızdı ve biraz dikçe bir sesle: “Cenabıhak adalet edenlere merhamet eder.” dedi. “Sen de merhamet et ki Allah’ın merhametine nail olasın. Benim duam sana nasıl fayda eder ki, mazlum esirler zindanda zincirler içindedir. Sen halka acımazsan devlet ve saltanat huzurunu bulamazsın. Evvelce yapmış olduğun hatalardan tövbe etmeli, sonra iyilerden dua istemelisin. Mazlumların bedduası arkadan ayrılmazken, iyilerin duası sana nasıl müessir olur?”
Acem şahı bu sözleri işitince utandı, kızdı, müteessir oldu ve nihayet kendi kendine: “Kızmamalıyım; ihtiyar doğru söyledi.” dedi. Emretti; ne kadar mahpus varsa salıverdiler.
Bundan sonra ihtiyar iki rekât namaz kıldı. Elini kaldırdı, dua etti: “Ey gökleri yücelten Tanrı! Ona gücenmiş, onu derde salmıştın. Şimdi onunla barış, onu kurtar.” dedi.
İhtiyar duayı bitirmeden, daha eli duada iken, düşkün hasta iyi oldu, ayağa kalktı. Ayağında artık ip görünmeyen tavus gibi sevincinden âdeta uçacaktı. Emretti, hazinesinde ne kadar cevahir varsa ihtiyarın ayağına, ne kadar altın varsa başına saçtılar.
İhtiyar o cevahirden eteğini çekti birisini almadı ve padişaha şöyle dedi: “Batıl uğruna hakkı gizlemek yaraşmaz. Ben vazifemi yaptım. Bir daha iplik çıbanı çıkarmamak istersen zulüm ipinin ucuna yapışma. Bir kere nasılsa düştün, bir daha ayağın kaymasın, düşmemeye çalış.”
Ey kitabımı okuyanlar, Sadi’den şu doğru sözü dinleyin: “Düşen kimse her vakit kalkamaz.”
Bekası Olmayan Saltanat ve Devlet Hakkında
Ey oğul, dünya ebedî kalır bir mülk değildir. Dünyadan vefakârlık umulmaz.
Seher vakti, akşam vakti Süleyman’ın tahtı yel üzerinde gezmez miydi? Sonucu ne oldu? Saltanatını yel götürmedi mi?
Şu hâlde ilim ile adalet ile geçen padişahlar bahtiyardırlar. Halkın rahatı için kim çalışırsa devlet topunu o çelmiş olur.
Padişahların toplayıp bıraktıkları değil beraber götürdükleri (hayır için sarf ettikleri) işe yarar.
İnsanların ıstırapları mukabilinde mesut olan insanlar, şu yaşadıkları üç beş gün içinde ne safa sürebilirlerse onunla kalırlar.
İşin Zevali, Mülkün İntikali Hakkında Hikâye
İşittim ki, Mısır’da büyük bir beyin ömrünün gününe ecel asker sürmüş. O parlak yanağındaki güzellik gitmiş, gün sonunda sararan güneşe dönmüş.
Mısır’ın ukala ecele ilaç olmadığını bildirdikleri için “Eyvah! Beyimiz ölecek!..” diye dövünüp duruyorlarmış.
Her taht, saltanat zevale varır. Zeval görmeyen bir saltanat varsa Allah’ın saltanatıdır.
İşittim ki, ömrü gününün geceye yaklaştığını gören bey, kesik kesik, titrek bir sesle şöyle demiş:
“Mısır’da benim gibi aziz birisi yoktu. Fakat netice bu olunca anladım ki ortada bir şey yokmuş.
Cihanı yığdım, meyvesini yiyemedim. Şimdi hepsini bıraktım; âciz fakirler gibi gidiyorum.”
Aklı başında olan insan dünyayı kendisi için toplar. Hem yer hem bağışlar.
Bir işe çalış ki öldükten sonra seninle beraber kala. Çünkü senden geriye СКАЧАТЬ