Bostan. Şeyh Sadi Şirazi
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bostan - Şeyh Sadi Şirazi страница 7

Название: Bostan

Автор: Şeyh Sadi Şirazi

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-08-2

isbn:

СКАЧАТЬ Zira himmet kolu, kuvvet elinden daha kuvvetlidir.

      Mazlumun kurumuş dudağına söyleyin, gülsün; çünkü zalimin dişi, nasıl olsa sökülecektir.

      Sabahleyin davul sesiyle uyanan büyük adam, bekçinin gecesinin nasıl geçtiğini ne bilir?

      Kervan halkı, ancak kendi yüklerini ve denklerini düşünür. Sırtı yağır eşeğe kimsenin içi yanmaz.

      Tut ki, düşkünlerden değilsin. Bir düşkün görünce niçin durur, yardım etmezsin?

      Buna dair sana başımdan geçen bir hâli anlatmaya mecburum. Çünkü, sırası gelince söz söylememek de kusur sayılır.

      Kudret Zamanında Âcize Merhamet Hakkında Hikâyeler

      Bir yıl Şam’da öyle bir kıtlık oldu ki âşıklar aşkı unuttular. Gök, yere öyle bahil oldu ki ekinler, hurma ağaçları dudaklarını ıslatamadılar. Ne kadar eski pınar varsa kaynamaz oldu. Öksüzün gözyaşından başka su kalmadı.

      Bir pencereden göğe doğru bir duman yükselecek olsa, bu bir dul kadının ahı idi. Yoksa gökyüzünde duman namına bir şey yoktu; bulut görülmez oldu.

      Ağaçların yaprakları kalmamıştı, zavallı ağaçlar çıplak fakirlere dönmüştü. Kolları kuvvetli babayiğitlerde takat kalmamıştı. Dağlarda yeşillik, bahçelerde balçık görünmez oldu. Çekirgeler bostanları, insanlar da çekirgeleri yediler.

      Hâl bu minvalde iken bir gün, yanıma bir dostum geldi. Bir deri bir kemik kalmıştı. Hâlbuki paralı, zengin, şan ve şeref sahibi; hem de vücutlu bir insandı.

      Hâlini görünce şaştım, ona sordum: “Güzel huylu dostum ne oldun, ne felakete uğradın? Gördüğüm hâlin sebebini söyle.” dedim.

      Dostum kızdı, bağırdı ve şöyle dedi: “Sebebini bilmiyorsan ne gaflet. Biliyorsan niçin soruyorsun? Görmüyor musun ki felaket son dereceyi bulmuştur. Ne gökten yere yağmur iniyor ne yerden göğe ah edenlerin feryadı çıkıyor.”

      Cevap olarak dedim: “Biliyorum, pekâlâ. Fakat kıtlıktan ne korkun var? Zehir, tiryak olmayan yerde adamı öldürür. Senin her şeyin var. Başkaları açlıktan helak olsa sana ne? Dünyayı tufan kaplasa kaza ne?”

      Bir âlim olan dostum, âlimin cahile bakması gibi bana manidar bir bakışla baktı ve şöyle dedi: “Sahilde olup da dostlarının denizde boğulmakta olduklarını gören bir insanın kalbi, müsterih olmaz. Benim yüzüm yokluktan sararmamıştır. Beni fakirlerin kederi sarartmıştır. Akıllı insan ne kendi azasında ne de başkasının azasında yara görmek ister. Tanrı’ya hamdolsun yaram yok; fakat başkalarında yara görünce vücudum tir tir titriyor. Hastanın yanında oturan bir insan sıhhatte de olsa keyifli olabilir mi?

      Zavallı fakirin bir şey yemediğini görünce yediğim her lokma zehir zıkkım oluyor.

      Dostları zindanda bulunan bir kimse, gülistanda nasıl eğlenir?”

      Hikâye

      İşittim ki, bir gece, halkın yanık yüreğinden çıkan bir ah, bir ateş hâlini alıp Bağdat’ın yarısını yakmış. O sırada birisi: “Çok şükür, bu yangın bizim dükkânımıza zarar vermedi.” demiş.

      Cihan görmüş birisi ona şöyle demiş: “Ey idraksiz adam, sen yalnız kendini mi düşünürsün? Koca bir şehir yansın da senin evin kurtulsun, hoşuna gider mi? İnsanların açlıktan karınlarına taş bağladıklarını gören kimse, eğer taş yürekli değilse midesini doldurmaz.

      Bir fakirin açlıktan kan yuttuğunu gören bir zengin, ağzına aldığı lokmayı nasıl çiğner? Hastanın sahibi sağlamdır, sıhhattedir deme. Çünkü o da kederinden, o hasta gibi kıvrım kıvrım kıvranmaktadır. Merhametli yolcular konak yerine vardıkları zaman, yolda kalanlar gelip yetişmeyince uyumazlar. Diken taşıyan kimsenin eşeği çamura battığı zaman, padişahların gönlü mustarip olur.

      Mesut olmak isteyen ârif için (anlayışlı adam için) Sadi’ nin bir sözü kâfidir: “Anlayana sivrisinek saz.”

      Dinlersen, sana bir nasihat vereyim: “Diken ekersen gül biçemezsin.”

      Adalet ile Semeresi, Zulüm ile Akıbeti

      Eli altındaki ahaliye zulmeden Acem şahlarından haberin var mı? Ne o şevket kaldı ne o şahlık kaldı ne o köylülere yapılan zulüm kaldı. Zalimin yanlış bir iş yaptığını seyret. Zulmeti, zulmü kaldı; fakat kendisi defolup gitti. O, zulüm ile cihanda ebedî kalacağını sanıyordu; hâlbuki iş tersine çıktı; kendi gitti, zulmü kaldı.

      Adil insana ne mutlu. Mahşer günü arşıâlânın gölgesinde rahat edecektir.

      Hangi bir kavme Cenabıhak lütfedecek olursa; onlara akıllı, fikirli, adaletli padişah verir. Bilakis hangi ülkeyi viran etmek isterse saltanatı bir zalimin eline bırakır.

      Zalimden iyiler sakınırlar; çünkü o, Cenabıhakk’ın bir gazabıdır.

      Ey padişah, büyüklüğü Cenabıhak’tan bil. Ona şükret. Çünkü şükretmeyenin, nimeti elinden gider. Bu mülke, bu mala şükredersen; zevalsiz mala, zevalsiz mülke erişirsin. Padişah iken zulmedersen, padişahlığın elden gidince, dilencilik edersin.

      Bir memlekette zayıf kavim eziyet görüyorsa oranın padişahına uyku haramdır.

      Halkı, bir hardal tanesi kadar incitme. Çünkü halk sürü, padişah çobandır. Eğer halk padişahtan zulüm, tecavüz görüyorsa o padişah çoban değil kurttur. Feryat, öyle padişahtan!

      Zalim padişah, halka kötülük düşündüğü için kötü ölümle ölür.

      Ahaliye zulmeden padişah, fena bir akıbete düçar olur; zira yanlış düşünmüş ve kötü hareket etmiştir.

      Ahaliye yapılan zulüm geçer gider; fakat padişahın fena adı ölmez.

      Arkandan lanet edildiğini istemezsen iyi ol. Ta ki sana kimse kötü demesin.

      Biri Adil, Öteki Zalim İki Kardeş Hikâyesi ve Sonları

      İşittim ki, şark tarafından babaları bir, iki kardeş vardı. Bunlar kılıç kullanmayı, ordu idaresini bilir; kabadayı, fil vücutlu, iyi fikirli âlim kimseler idiler.

      Babaları baktı ki bunlar cenkçi yaman yiğitler. Ülkesini ikiye ayırdı. Yarısını birine, yarısını da diğerine verdi. Padişahın böyle yapmaktan maksadı, vefatından sonra oğullarının, ben padişah olacağım, yok sen değil ben olacağım, diye birbirleriyle muharebe etmemelerini temin etmekti.

      Padişah, memleketi iki oğluna pay ettikten bir müddet sonra, tatlı canını Allah’a verdi. Ecel onun ümit ipini büzdü, eli işten kaldı.

      Şehzadelerden her biri kendi hislerine kanaat ediyordu. Her birinin hazinesi, askeri hesapsızdı.

      Bu şehzadelerden her biri, kendi görüşüne göre bir yol tuttu. Birisi, öldükten sonra hayır ile anılmak için adalet yolunu tuttu. Diğeri de zengin СКАЧАТЬ