Название: İdikut Roman
Автор: Ahmetcan Aşiri
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-46-6
isbn:
– Bazılarının bilmiş, bazılarının bilmemiş olması daha iyi diye düşünüyorum muhterem serdar! dedi İdikut nezaketle, – Korku ve endişeyle bu devleti yönetemem.
Tora Kaya, Tekin’in bu güzel cevabını beğendi ve bu konuda bir daha ağzını açmadı.
– Yine dolaşalım! dedi Bavurçuk Art Tekin merakla, – Duymaktansa görmek, dokunmak daha iyidir! diye konuştu.
O, Astana kabristanının yanındaki Turfan kabristanlığına doğru yürüdü. Beraberindekiler onu takip ettiler. Bavurçuk Art Tekin çok büyük bir üzüm teveğinin yanına geldiğinde alaca kır atından yere atladı. Muhafızlar onun atını bir ağaca bağladılar. Diğer iki devlet adamı Bavurçuk Art Tekin’in arkasından girdiler. Üzüm teveklernin ötesinde buğday harmanı vardı. Yanındaki birçok çuvala buğday doldurulmuş ve bir tarafa yığılmıştı. Geniş ve uzun üzüm teveklerinin altında serin bir hava vardı. Gölgelikler temiz süpürülmüş, her şey yerli yerinde, gölgeliğin bir tarafında ise marangozluğa ait aletler asılmış duruyordu. Burada saçları bembeyaz yaşlı bir karı koca bir şeylerle meşgul oluyordu. Kocası kalburla buğday ayıklıyordu, karısı ise at kuyruk ve yelesinden yapılmış elekle un eliyordu. Koyu renkli bir sepette meyveler sebzeler duruyordu. Ocakta yemek, tencerede ekmek pişiriliyordu. Su kabağında soğuk su vardı. Ahşaptan yapılmış teknede elenmemiş unun yarısı duruyordu. Kazan başında kavak kütüğünden güzelce oyulmuş, tam ortasına çubuktan bir sap geçirilmiş kova ve onun gibi kaplar bir şeylerle doldurulmuştu.
Başına takke giymiş yaşlı koca, bu yabancı misafirleri görünce elindeki kalburu henüz elenmemiş çerçöp dolu buğday üzerine fırlattı ve toz toprakla bulanmış ellerini yıkayıp, beyaz gömleğinin eteğine sürdü. Sık sakal ve bıyığını okşayarak, uzun boylu, gövdeli bu gençlere baktı. Bu yabancı kişiler gülümseyerek yaşlı kocaya doğru yaklaşıyordu. Selamlaştıktan sonra yaşlı koca sordu, – Siz nerelisiniz? Buraya neden geldiniz? Burada ne arıyorsunuz?
Yaşlı çiftçi bu sorularla onları tanımak istedi,
– Buyurun, içeri girin, oturun!
– Ben Beşbalık’ta doğdum! diye kendini tanıtmaya başladı Bavurçuk Art Tekin, bu defa kendini gizlemedi
– Adım Bavurçuk! İdikut Devletinin hakanı. Sizin durumunuzu öğrenmek için geldim.
Bavurçuk Art Tekin, yanındakileri tanıtmadı. Onlar da hiç konuşmadan hanı dinlediler.
Yaşlı çiftçi başını sallayıp gözlerini yumup kahkaha attı. Gülmekten kendini tutamayıp yaşlı karısının yanına giderek bir şeyler söyledi, karısı da güldü. Sonra dönüp, kirlenmiş takkesini elinde sıkıca tutarak,
– Buyurun hakanım! buyurun! Yukarı geçin! Sıcak ekmek yiyin çay için! dedi.
Misafirler eski bir minder üzerinde oturdular.
Ak yağlık takmış yaşlı karı temiz kâselere çay döküp, kocasının yanına gelerek yufka ekmekleri böldü. Kocasına, fısıltıyla, bu ekmekleri onların kâselerine koymasını söyledi ve oradan yavaşça uzaklaştı. Misafirler bir birine manalı manalı baktılar. Adet gereği Bavurçuk Art Tekin çaydan birazcık içti, diğerleri ondan sonra içmeye başladılar. Onlar keyifle oturuyordu. Yaşlı koca, kendisini İdikut diye tanıtan kişiye sürekli bakıyor, binbir türlü düşünce kafasını karıştırıyordu.
“İdikut diyor! Hakan diyor! Altın taç takmayı sen de arzu ediyormuşsun! Huda’nın toprağında kimler doğmuyor? Ama yeter ki kendini ve başkalarını kandırma!” diye düşünen yaşlı adamın gözü misafirlere dikilmişti. Bavurçuk Art Tekin’in İdikut olduğuna hiç inanmadı. Kendinden söz etmeye başladı.
– Ben yaşlandım! Gücüm tükendi ama şükrediyorum! dedi. Bavurçuk Art Tekin’e dönerek, – Bir şey sorarsan cevap vereyim ama sizin gibi yalancı değilim!
– Tarlanız var mı? diye sordu Bavurçuk Art Tekin.
– Var ama karnımız aç!
– Neden?
– Buğdayı Kıtan’a vereceğiz. Gördüğünüz şu çuvallardaki aşlık Kıtanlara gidiyor. Bana kalanı işte yerde duruyor. Yaşamak gerek, o yüzden üzüm de satıyorum!
– Niye Kabristanlığa bitişik ev yaptırdınız? diye sordu İdikut.
– Ölülere diri adam gerek! Onları gözetliyorum, koruyorum. Burada İdikut’un önceki kutsal ataları yatıyor. İdikut İyen Tömür de burada. O hakandan bize iyilik gelmedi. Kıtanlara gerek, hakana gerek diye elde ettiğimiz her şeyi tastamam aldı götürdü. Bize bir şey bırakmadı. Bugün İdikut olmuş kişi doğruyla yanlışı, dostla düşmanı ayrıt edebilse, iyilere ödül kötülere ceza vermeyi becerebilse güzel olur diye düşünüyorum. Duyduğuma göre o han, memleketten memlekete dolaşıyormuş. Umarım halk arasında saygı ve şeref bulur! İdikut’umuzun ömrü uzun, hanlığı ebedi olsun! dedi.
Biraz durdu ve Bavurçuk’a,
– Sen kendini iyi bir insan zannediyor musun? diye sordu ciddi ciddi bakarak.
Bavurçuk Art Tekin durakladı. Halk ve devletin önünde büyük hizmetleri başarmadan, “Evet ben iyi bir insanım!” demeye cesaret edemedi.
– Rahat ol! Kimse kendine ben iyi ya da kötüyüm diyemez ki. Han da öyledir! dedi yaşlı koca.
– Ben Beşbalık’a gittiğimde İdikut’a bir mektup yazıp ne gördüm ne duydum, hepsini anlatacağım!
– Okuyan adam nur gibidir. İlim, kalbini aydınlatır. Mektup yazacak mısın? dedi. Mektup yazacağına inanan yaşlı koca
– Yazarsan şöyle yaz!
“Halkının umudu Bavurçuk!
Haset şifasız bir derttir. Hasetten sakınmak gerek! Halk durup dururken zulme maruz kalmasın. Hanın sözü ve ameli doğru olsun! Sarayda hatun kızlar cariyeler azalsın! Sefahat düşkünlüğü olmasın, bizi ara. Gelip bizi bir gör. Senin göz nurun halktır!”
– Tamam, şimdi sen Beşbalık’a vardığında Bavurçuk Art Tekin hakanımıza bu mektubu ilet!
Bavurçuk Art Tekin bu sözleri duyunca ferahladı. Elini göğsüne koyup teşekkür etti.
– Hoşçakal amca! Seninle görüştüğüme memnun oldum. Doğru söylüyorsun, Bavurçuk’un göz nuru halktır. Bunu unutmamak gerek!
Bavurçuk Art Tekin gene yoluna devam etti. Bu defa pamuk tarlasını gezdi. Gökten bulut parçaları inmiş gibi görünen pamuklara hayran oldu. İpek dokumacılarıyla tanıştı, ipek böceklerini gördü. İpek çekip güllü ipek yapanların maharetlerini merakla seyretti. Turfan şehrinin kadın ve kızları ipek dokuma hünerinde mahirmiş. İpeğin çeşitli renkleri göz kamaştırıcıydı.
Bavurçuk Art Tekin bu küçük ama görkemli atölyede bir hayli dolaştı. Kızlar Bavurçuk’u kuşattılar. Tatlı СКАЧАТЬ