Название: İdikut Roman
Автор: Ahmetcan Aşiri
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-46-6
isbn:
Bavurçuk Art Tekin onun güzel söz ve düşüncelerinden memnun oldu. Aslında İdikut onu aydınlatmıştı…
Bavurçuk Art Tekin babasını Beşbalık kabristanına değil başka bir yere ya da rahmetli annesinin yanına defnetmeyi düşündü. Babası için bir yün gömlek dokuttu, ayağına kilimden bir çorap giydirdi. Tabip ve eczacıları getirip, ebedi saklansın diye babasının cesedini mumyalattı ve onu Astana kabristanlığına törensiz bir şekilde gömdü.
Kabir taşına “İdikut İyen Tömür, Halk gazabının kurbanı” diye yazıldı.
GİZLİ DERT
Bavurçuk Art Tekin İdikut Devletinin İdikutu olarak tahta geçti, bu sebeple yapılan kutlama töreninde İdikut halkı şöyle dedi, – Türk sülalesinden İdikut olan hakanımız, hanımız, efendimiz, halkın amiri, Tanrı temsilcisi İyen Tömür’ün oğlu Bavurçuk Art Tekin’den biz çok memnunuz. Tanrı onu yüceltsin. Ona uzun ömür versin ve mutlu yaşatsın. Ona eşsiz bir saltanat ve istikrar versin. Onun toprağını genişletsin ve zenginleştirsin. İdikut halkı onun hayır ihsanı ve iyiliğinden yıldız gibi parlasın, saadet bulsun. Onun gayesi gerçekleşip Uygurlar huzur bulsun. Tanrı onun gazabına uğrayan düşmanlarını zelil ve perişan etsin!
Bavurçuk Art Tekin İdikut devletine İdikut olduktan sonra halkın durumunu yakından öğrenmek için uzun bir yolculuğa çıktı. Tora Kaya ve Tarkan Bilge Buka da ona eşlik etti. İdikut’un atlı muhafızları eşliğinde yola çıktılar. Turfan halkı ve onların toprağı nice yıldır soğuk ve şiddetli rüzgâr, kar fırtınası ve yağmur görmemişti. Yazın İdikut’ta insan tahammülünü aşan aşırı sıcaklar oluyordu. Özellikle bu sene insanlar hep bodrumlarda yaşadı. Kuşlar uçsa kanatları yandı. Bu yüzden bu yerlerde dolaşan hayvanlardan ceylan, ak samur, yabani eşek, Tibet öküzü, kuşlardan ise kartal, şahin, çakırdoğanlar Turfan civarında gezinip duruyordu, hepsi Tanrıdağ sularına susamış da hiçbir şeyden korkmadan, çekinmeden su arıyor, su bulunca hep beraber başlarını sokup su içiyordu. İdikut Bavurçuk Art Tekin’e refakat eden devlet erbabı da subaşına gelip durdular. Bindikleri atlar, ağzına takılan gemler çıkartılmamasına rağmen dudaklarını suya gömmüş adeta suyu sömürüyorlardı.
Tanrıdağ, tepesinde güneş doğmadan önce çobanlar tabak kuyruklu kara koyunlarını bu tarafa doğru sürüp geliyordu. Suya yaklaştıklarında onların sürü sahibi oldukları anlaşıldı. İdikut onların ceketlerinin sırtına sarı sırma iple gül ve ağaç desenleri işlendiğini fark etti, bu onların özel bir işareti olsa gerek. Çobanlar bu sıcaklara alışmış olmalı ki hiç terlemiyordu. Yüzleri, kara taş gibi parlıyordu. Ellerinde sopa, omuzlarında ok ve yay vardı. Onlar selamlaştıktan sonra hakanın sol tarafında oturdular ve avuçlarına su alıp yüzlerini yıkadılar. Bu garip misafirlere kimsiniz, nerden geliyorsunuz diye sorulmadı. Onlar sadece kendi işine bakan dürüst adamlardı.
– İdikut devletinin hakanı, Bavurçuk Art Tekin adlı bir yiğitmiş, doğru mu? Duydunuz mu? dedi bir çoban İdikut’a bakmadan yüzünü yıkarken. Sudan bir iki avuç ağzına aldı ve çalkaladıktan sonra bir tarafa tükürdü, sözüne devam etti, – Babasını kendisi öldürmüş! Cesur bir adammış. Babasını öldürmesi kötü bir şeydir. Ama o yiğit, Kıtanlara karşı hareket ediyormuş. Duyduğuma göre, babası onu Kıtanlara rehine olarak göndermiş. Biz kış olsun yaz olsun Turfan’a hiç giremeyiz, bu dağ, otlak, sulak vadilerde yaşayan insanlarız.
Bavurçuk Art Tekin, yanındakilere sakin olun mesajını vermek için başını hafifçe salladı ve güldü. Tora Kaya, Tarkan Bilge Buka kendilerini tuttular ve onlara sıcak baktılar. Muhafızlar da Bavurçuk Art Tekin’in “Sakın bir şey yapmayın!” mesajı veren işaretini anladılar ve kılıçlarını kılıfından çıkarmadılar. Bavurçuk Art Tekin çobanları biraz daha dinleyip sonra kendini tanıtmayı düşündü.
– Koyun çok, otlatmak da zor değil ama bu işte zorluk çıkaran bir şey var. Hiç hoşuma gitmiyor. dedi çoban.
– Onu öğrenebilir miyiz? diye sordu İdikut ona gülümseyerek bakıp. Çoban sinirlenerek yerinden kalktı ve bu garip yolcuya sert baktı.
– Bir olan Huda’ya et, ekmek, altın gümüş gerekmez. Ama yerdeki hudalar; hakanlar, serseriler; altın gümüş, et, at, sığır… hepsini alıp götürür yer! Namussuz vicdansızlar! Ejderha! Huda’ya yemin ederim ki, gerçekten ejderhalar! Bak kardeşim! Bunlar boş laf değil, hepsi gerçek! Ben yetmiş yaşını geçtim. Ömrüm sürü otlatmakla geçiyor. Sürülerim Kıtan’a gidiyor. İdikut halkının açları yok mu? Aç kalmıyor mu? Hayır, açları çok! Onlar neden et yemesinler? O alçaklar bizden koyun, Beşbalık’tan at toplayacaklar! Neden topluyorlar? Neden Kıtan’a veriyorlar? İşte bunu anlamıyorum. Ben bu defa Kıtan’a hiçbir hayvan vermeyeceğim!
– Vereceksin diye zorlarlarsa koyunlarımı Tuyuk Bezeklik dağ vadilerine ya da Yargol vadisine süreceğim. Bunu da bilerek yaptım diye yeni hakanın huzuruna gideceğim. Onun gazabına uğrasam da gam değil.
Bavurçuk Art Tekin halk arasında Kıtan’a ilişkin gerginlik ve nefretin uyandığını bu çobanın samimi sözlerinden anlayıp çok memnun oldu. Onun omuzundan tutup gülümseyerek, – Kıtan’a hiçbir hayvan vermemeniz doğru bir tavır!
Çoban bu açık sözlü adamın kim olduğunu merak edip sordu.
– Akıllı adama benziyorsun! Sen kimsin?
– Ben İdikut! Bavurçuk Art Tekin!
O yerinden sıçrayıp dizlerini döverek kendini tutamadan kâhkaha attı ve sopasıyla İdukut’u dürttü.
– Bavurçuk Art Tekin’in yolundan git! Sende bende öyle talih nerede! Sen belki abdal yahut dervişsin? Ey ahmak! İdikut böyle dolaşır mı? Subaşında, koyun arasında benim gibi zavallıyla sohbet eder mi? Ahmak! Kafan olsa da aklın yokmuş senin! Dervişliğini yap! Eğer hakan senin gibi halk arasında dolaşıp halkın sıkıntısını ve derdini kendi gözüyle görmüş, şikâyetini duymuş olsaydı benim sevdiğim İdikut olurdu.
Bavurçuk Art Tekin her ne dese de ona kendisinin gerçekten İdikut olduğuna inandıramayacağını anladı ve onun elini sıkarak, – Beni yazda Beşbalık’tan, kışın Turfan’dan bulabilirsiniz! diyerek vedalaştı.
Çoban yine inanmadı.
– İdikut’ta kalender dervişler çoğaldı. Belki tekrar burada görüşürüz! diyerek İdikut’u dervişe benzetip alay etti. O, abasını sürüyüp beş on adım yürüdü, atlarını mahmuzlayıp uzaklaşan adamlara bakarak düşündü.
– Bir düşün ki, öyle güler yüzlü, samimi bir adam derviş değil, tüccar değil, o zaman kim? Muhafızları çokmuş! İdikut diyor! Hayır! Bunlar Tilavet Mabedine giden zavallı rahipler olsa gerek.”
Çoban derin düşüncelere daldı, abasının geniş kolunu СКАЧАТЬ