Название: İdikut Roman
Автор: Ahmetcan Aşiri
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-46-6
isbn:
Bavurçuk Art Tekin attan inmedi. Tarkana sövmedi. Sakince durdu ve askerlerine döndü, – İdikut’un kaderi bunların elinde. Yani devletin geleceği bunların gücüne, kahramanlığına, kısacası halkın bu evlatlarına bağlıdır. Sana ordu gerekmez, cenabı İyen Tömür’e de. Ama bana gerek. Zindanda yatmakta olan Tora Kaya’ya, Bulad Kaya’ya gerek. Aç kalmış ve giysileri yok kimselere, yeni İdikut devletine ordu gerek! Seni uyarıyorum, bundan böyle İdikut kukla bir hakan değildir.
– Bırak şimdi, gevezelik etme! İn attan! diye bağırarak iki asker iki taraftan koşturup geldi.
Şehzade attan indi, önünde dimdik duran iki askerin boyunlarından tuttu ve güçlü eliyle boğup biraz sonra bıraktı. Onlar bayılmıştı, yere düştüler. Bavurçuk ıslık çalan ok ve yayını Tarkan’a yöneltti ve onun atını öldürdü. Diğer askerler dehşete kapılarak atlarını geri çevirdiler, arkalarına bakmadan kaçtılar. Askerler, – Kutlu Yiğit! Bavurçuk çok yaşa! diye bağırıp her tarafı inlettiler.
Yükselen yüzlerce ses Turfan şehrinden de geçti. Bavurçuk Art Tekin bundan hoşnut oldu ve şükretti.
Bavurçuk kendisinin kurmuş olduğu bu ordunun cesurluk, kahramanlık ve cengâverliklerini bir gün kendine göstereceğine inanıyordu. Ama şimdilik bu halleri görmedi. Şehzade çevik bir şekilde atına binip askerlerine yöneldi.
– Vatandaşlarım! Ben adam öldürdüm! dedi sesini yükseltti, sesinde hiçbir korku yoktu, yine eskisi gibi soğukkanlıydı. Ama suratında haşyet vardı, – Cenabı İyen Tömür’ün ‘saltanat tacının pahasız cevheri’
Tarkan’ın kafasını koparttım. İdikut babam beni affetmez. Belki de Kıtan’a tekrar sürgün eder. Belki derimi yüzüp içini samanla doldurup tulum yapar. Ceza çok. Ben yalnız kaldım! Ama vatan ve onun mutluluğu için her bir canın her yerde her zaman kendini kurban etmeye hazır olması gerek. Ben sizden öyle bir mertlik bekliyorum. Bugün ben memleketim olan Beşbalık’a tek başıma gidiyorum. Ama siz hazırlıklı olun! Zırh, miğfer, sadak, ok, yay, mızrak, kılıç, kalkan ve baltaları yanınızdan asla ayırmayın! Bu mübarek vatanı, İdikut devletini korumak bizim kutsal görevimizdir. Şimdi ekmek başkalarının ağzında, giysi başkaların üzerinde, biz ise aç ve çıplağız! diye konuştu.
Ne var ki askerler onun sözüne bir türlü kulak asmadı.
– Elveda vatandaşlarım!
Bavurçuk Art Tekin kendini teskin etmeye çalışsa da bu ayrılık, belki onlardan ebedi ayrılık acısı yüreğini sızlattı.
Beni takip etmeyin!
Askerler şaşırıp bir birine baktılar. Şehzade ise bindiği atı mahmuzlayıp bir iki kırbaç vurdu…
Ertesi gün rahip Atay Sali’yle vedalaştı.
– Başını tehlikeye sokuyorsun, nasıl bir durumla karşılaşacaksın bilmem? İyen Tömür ahmak olsa da hilekar ve kurnaz bir adam. Aklından geçeni dile getirdiğinde dikkat et. Ölürsen de halk önünde öl. Halk seni görsün! Budamız seni korusun!” diye öğüt veren Atay Sali’ye, – Elveda üstadım! Senin iyilik ve yardımını hiç unutmayacağım! dedi Bavurçuk.
– Bırak bu lafları! Abartıyorsun! İyiliği senden bekliyorum. Burhan Budalarımız seni ölümden korusun! Kendine iyi bak! diye mukabele etti rahip.
– Ya ölüm ya görüm! dedi Bavurçuk ve alaca başlı aygırının yönünü Beşbalık’a çevirdi.
O, ok gibi fırlayıp gözden kaybolduktan sonra Atay Sali,
– Seni ölümden kurtaracağız! dedi ve elini salladı,
– Biz de gideceğiz!
Aradan bir gün geçtikten sonra Atay Sali, sabahleyin Bavurçuk’un askerlerinin önüne düşüp Beşbalık’a doğru hareket etti.
ESRARENGİZ ORDU
Bavurçuk Art Tekin beş büyük kapısı olan Beşbalık surlarını dolaşmadan, kendisinin iyi bildiği, hakana mahsus olan içteki şehir kapısı önüne gelip durdu. Kapı muhafızları asık suratıyla kılıç ve mızraklarını çıkarıp sordular.
– Kimsin?
Bavurçuk yüzünü gösterdi.
– Ben Bavurçuk Art Tekin, şehzade! Neden beni tanımadınız? diye bağırdı
– Aç şu kapıyı!
– Bavurçuk! Bavurçuk Art Tekin gelmiş! dediler ve mızraklarını indirdiler.
– Sizi öldü diye haber getirdi bir haberci!
– Öldüm ve dirildim! dedi Bavurçuk dalga geçip
– Han sarayına girmem gerek!
– Bizde böyle bir yetki yok. Kapıcı başını çağırayım!
Genç muhafız kapıyı azıcık aralayıp içeri girerek kapıcı başını getirdi. Muhafızlar sessiz beklemekteydi. Kapıcı başı uzun boylu, dal gibi ince, saçını kazıtmış bir adamdı. Bavurçuk’u görünce kaşlarını çattı, gözleri kızarıp dudakları mosmor kesildi. Sadece yüzünde değil vücudunda bile bir damla kan yokmuş sanki kemikten ibaret gibi soğuk ve kaskatı bir adamdı. O, aniden Bavurçuk’un elini tutmaya yeltendi ama Bavurçuk çevik bir hareketle onun elini ters çevirdi. O uzun ayağını vücuduyla beraber hareket ettirip darbe indirmeye çalışırken Bavurçuk da ayağıyla hızlıca darbeyle karşılık verdi. Kapıcı başı kılıcını çıkardı, Bavurçuk onun elmas nakışlı kılıç tutan koluna bir tekme indirdi. Kapıcı başının kolu sızladı parmakları fitil gibi yumuşayıp avucunda hiç güç kalmayınca kılıç yere düştü.
– Yeter artık! dedi Bavurçuk hiddetten başı dönmüş şekilde kapıcı başını sert bir şekilde uyarıp
– Ben seninle dövüşmeye, kılıç oynamaya gelmedim. Cenabı zat İdikut babam İyen Tömür huzuruna geldim. Eğer sözüme kulak vermezsen kafanı keserim. Şimdi git, ona söyle, bana izin versin! dedi.
Kapıcı başı Bavurçuk Art Tekinden korktu.
Gururu kırılmış, gözleri açılıp kalmıştı.
– Tamam, şehzadem, tamam! diyerek geri dönüp içeriye doğru yürüdü.
Kapıcı başı beklenmedik bu olayı İyen Tömür’e detaylıca anlattı. İyen Tömür sanki ateşe ayak basmış gibi irkildi. Bir şey söylemek istedi ama elini göğsüne koyup birden bire yığılıp kaldı. Biraz sonra yüzüne kan geldi, kesilmiş nefesi tekrar canlandıktan sonra gür bir sesle bağırdı.
– Girsin! Ne bekliyorsun! Hemen girsin!
– Baş üstüne, hakanım!
Kapıcıbaşı el bağlayıp geriye çekildi.
– Haberci yalan söylemiş! diye düşündü СКАЧАТЬ