Название: Bir Pişmanlık Bir Ümit
Автор: Beksultan Nurjekeuli
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-51-0
isbn:
“Dil koparmada ustaysan Botaş, gelinini Torsan’ın oğluyla evlendirmeyi teklif ettiğinde neden onun dilini koparmadın?” dedi, daha beter üsteleyerek.
Kabi çok şaşırdı. Ne Kameş’e el kaldırabildi, ne de delilli bir cevap bulabildi. Sadece kendi çaresizliğine yanarak dayanamayıp gözlerini kaydırdı. “İftiracı!” dedi sinirden dişlerini gıcırdatarak.
“Hey!” diyen Mamet ayağa kalkacak gibi olup geri oturdu. “Sana iftira atarak bir yere sürgüne gönderme niyetinde değiliz Senin fitnelerinden uzaklaşmak için kendimiz gidiyoruz.” Yuvalarından çıkacakmış gibi olan gözleri korkunç bir şekilde kanlanmıştı. Ağabeyinin çok sinirli olduğunu Kabi anladı. “Botaş’la ikinize bir daha evime gelmemenizi söylememiş miydim? Şu durduğun yerin kana bulanmasını istemiyorsan çık git evimden! Defol!” Yerinden fırlayan Mamet elleriyle kapıyı işaret etti. Yüzünün rengi atan Kabi bembeyaz olmuştu. Ne yaparsa yapsın yaranamayacaktı. İnsan saydığı yok, sürekli bağırıp çağırmalar. Yeter bu kadar eziyet çektirdikleri. Keserse kessin. Aniden meydana gelen öfke çabuk hareket etmesine neden oldu. Tek adımla ağabeyinin önüne attı kendisini. Düğmelerini paramparça kopararak iki eliyle gömleğini iki parçaya ayırdı.
“Al işte, öldür! Kızınla ikiniz canlı canlı yiyin beni!”
“Allah Allah, ne yapıyor bunlar? Fitne sokmaktan başka bir şey bilmez misin sen?” Batjan, Kameş’in yanına gidip omuzundan itti. “Kan dökülmesini istemiyorsan git tut babanı!”
Yengesinin çaresizce aralarına girmesinden Kabi’nin sinirleri boşaldı.
“Keşke Satim’le birlikte kaybolaymışım… Ne şanssızmışım ben. Faşistin kurşunundan kurtulup sağ salim dönmüş olmam size dert olduysa öldürün de kurtulun benden!” diye sızlayarak kırılmış çocuk gibi yerine oturdu ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Gerçekten de abarttığının farkına varan Mamet, biraz bekledi ve sessizce yerine gidip oturdu. Kavgaya neden olduğundan dolayı kendisini aklamak mı istediği, Kabi’yi iyice yerin dibine mi sokmak istediği belli olmayan Kameş:
“Hı,” dedi alaylı alaylı gülerek. “Şimdi de duygu sömürüsü mü yapmak istiyorsun? Ağlamak benim gibi kadının işidir. Sen erkeksin. Erkekler gibi erkeklere karşı durmasını bil! Satimimi aşağılatma! Olgunlaşacağına ne diye hüngür hüngür ağlarsın?”
“Söylediklerine bak şunun!” – dedi Batjan, kızına kızarak. Kötü kötü baktı. “İnsanı iğnelemezsen gönlün hoş olmuyor senin değil mi? Geldiğinden beri kavga üstüne kavga. İyice huzurumuzu kaçırdın.” – Yerinden sinirle kalkarak kötü bakışlarla bir daha baktı ve hızla evi terk etti.
Devam etmenin fazlalık olacağını Kameş de anladı. Ancak, Kabi’nin Satim’in itibarını düşünmemesi, namusunu korumaması, Botaş’a hiç olmazsa arkasından zerre kadar kızmaması sinirlerine dokunarak öfkesi ile üzüntüsü kanını beynine sıçratıyordu. “Botaş, daha dün birlikte oynadığı, birlikte büyüdüğü, birlikte güldüğü Satim’in babası ile annesini işinden ve yerinden ederken onları korumayan, Botaş’a karşı bir tek kelime etmeyen kardeş, kardeş olmayıversin” diye düşündü.
Kızgın bir şekilde evden çıkan Batjan çıktığı gibi eve geri geldi.
“Botaş geliyor.” dedi, bir türlü suçlu ve uygunsuz bir zamanda gelmesine üzülmüş bir sesle.
“Eee, geliyorsa ne yapalım, evden mi kaçalım?” Mamet kızarak memnuniyetsizliğini belirtti. Ancak uygunsuz bir anda gelmesi onu da endişelendirmişti.
“Karşılayıp atını bağlasana!” dedi Kameş, Kabi’yle dalga geçerek.
“Gerçekten atını bağlasam mı, ne yapsam?” diye düşünen Kabi, zor durumda kaldı. Kararsızca düşünüp dururken ve dışarıda misafir attan inerken, evde oturamayıp Batjan’a bir şey söyler gibi yaparak peşinden dışarı çıktı. Onun “Odunu hazırlayıvereyim.” demesinin sadece bir bahane olduğunu tahmin eden ve zaten sinirleri tepesinde olan Kameş’in içi kan ağladı.
“Gurursuz, utanmasız köpek!” dedi, sinirden titreyerek. “Bunun böyle yumuşaklığını gören baskı yapmaz mı? Destekçi olup koruyacağı yerde dert kaynağı olan beceriksiz!”
Atını kendisi bağlayarak kibirle adım atan Botaş, Kabi ve Batjan’la karşılaştı. Durmadı. Elini de uzatmadı. Sadece yüzlerine somurtarak baktı ve:
“Nasılsınız?” dedi, bunu sormaya nefesi ancak yetmiş gibi hırıldayarak. Yüzü sinirli, bakışları soğuktu. Elinden geldiğince çekinmeden tartışmaya hazır bir hâli vardı. Eve girince biraz durdu.
“Selamünaleyküm!” dedi, kendini kasarak hırıltılı bir sesle. Mamet cevap vermedi. Dudaklarını bile kımıldatmadı. Başkan yine de gidip elini uzattı. Yaşlı adam çaresizce elinin ucuyla tokalaştı. Botaş, kimsenin “Buyur!” demesini beklemeden, müsaade istemeden gidip Mamet’in yanına, yanına derken onun oturduğu yerin daha yukarısına oturdu. Kameş tarafına özellikle bakmadı. O sırada Kabi ile Batjan da eve girdi.
“Taşınıyormuşsunuz,” dedi, o da Kabi gibi direkt olarak. Kameş, Kabi’ye yaptığı gibi söz saldırısına geçti hiç beklemeden.
“Oturup senin buradan da kovmanı mı bekleyecekler? Bir önceki iyiliğinden sonra aklımız başımıza geldi çok şükür.”
“Hım!” diye kıs kıs güldü Botaş. Kameş’in dedikleri hoşuna gitmeyip ona “Sen de duman vermezsen duramazsın” der gibi dik dik baktı. “İster kötülük olsun, ister iyilik olsun kolhoz ahalisi her şeyi idareden bilir. Dolayısıyla benimle alay etmeye can atanlar sensiz de yetiyor. Aklım dolup taştığından başkan olmadım, yönetim tayin etti beni. Bu nedenle bana verilen görevi elimden geldiğince yerine getiriyorum. Kolhoz halka ait olduğundan gören göz ve duyan kulak da çoktur. ‘Kovdun, şunu yaptın, bunu yaptın’ diye üstü kapalı konuşmana gerek yok.”
“Sen kovmadın da, on beş yıldır iyisiyle kötüsüyle yaptığı işi kendisi mi bıraktı? Kabi ikinizden hayır gelmeyeceğini anladım. Dediğim dedik: Sağ salimken götüreceğim.”
“Her şeye böyle olumsuz gözle bakma!” dedi. Botaş’ın yüzü sinirden simsiyah olmuştu. Sinirli gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibiydi ve soğuk bakışları namlu gibi keskindi. Kameş’in vücudu, omurgasından yılan geçmişçesine buz gibi soğudu. “Zalimin bakışları ne kötü!” dedi, bedeni titreyerek. Dedesinin savaşçı, kahraman olduğu; Kalmak kahramanını mızrakla öldürdüğü söylenirdi. Kameş, aklına bunlar gelince kendi kendine korktu. Korku hissi uyandırdığını anlamış olmalı ki, Botaş aniden değişti ve gözlerindeki soğukluk yavaş yavaş kaybolarak, kırılmış çocuk gibi ağzını şişirip deminki gibi bağırmadan daha yumuşak bir sesle konuştu:
“Beni kötüleyenle birlikte kötülersin sen hep. Münker ve Nekir de olsan sözlerime azıcık kulak versene. Hiç laf ettirmiyorsun. Kavga eden kazanacak olsaydı, babanla ikimiz kazanırdık bugüne kadar.” diyerek, yan gözle Mamet tarafına baktı hafif çekinerek. “Utancımızdan o gün bu gündür görüşemiyoruz.”
“Birinin СКАЧАТЬ