Название: Bir Pişmanlık Bir Ümit
Автор: Beksultan Nurjekeuli
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-51-0
isbn:
“Giderken her şey normaldi. Ne oldu da kanın beynine sıçradı yine? Babanla ikiniz beni öldüreceksiniz. Hep kavga dövüş içindesiniz.” Batjan kızının önünü kapatıp elinden baltayı aldı. “Bir insanı öldürmek kolaysa, beni öldür! Böyle işkenceni çekeceğime ölmeyi tercih ederim.”
Annesinin feryatla söylediği sözler Kameş’i durdurdu. Hemen sakinleşemeyip kendini savunur gibi konuştu:
“Benim kendimi cennette hissettiğimi mi zannediyorsun? Hayatta olanının da, olmayanının da namusunu koruyacağım diye öleceğim herhâlde.”
“Ölmezsin. Ondan öleceksen milletin dedikodularına kulak asma. Milleti dinlersen millet ne demez.” Şaşkın şaşkın kızının yüzüne baktı. “Sana karşı gelecek kimse yok burada. Aniden ne oldu da böyle küplere bindin?”
“Getirdiğim iki deve yok olmuş. Bakmadığım yer kalmadı. Geç uyandım ve sorunun kimden kaynaklandığını ancak iyice yorulduktan sonra anladım. Kadın geceyi neden evde geçirmedi diyordum, meğerse develeri yok etmek içinmiş! Daha dur, göstereceğim ben sana gününü, kurnaz! Sana inat, taşıyacağım evi! İhtiyarlara bu çektirdiklerin de yeter. Her şey senin yüzünden!”
“İhtiyarlar, ihtiyarlar! Bizden kurtulmadan kavganız bitmeyecek anlaşılan sizin. Bizi böyle düşüneceğinize hiç düşünmez olaydınız. Beynimizi kemirip bitirdiniz iyice. Senin yanına taşınınca göreceğimiz bu mu, yani?” Kızına kızarak kaşlarını çatan Batjan ters döndü ve elindeki baltayı bir daha ihtiyaç duyulmayacak bir eşyayı atar gibi odunların yanına atıverdi. “Kavga etmeden konuşmayı bilmez misin sen? Sabahtan beri huzurumuzu kaçırıp duruyorsun.”
“Anne, birileri geliyor!” dedi Jamihan hem uyarıcı, hem korkulu bir sesle.
İki atlı yaklaşmıştı. Ev sahipleri kendi işleriyle uğraşıyormuş gibi yapıp durumu belli etmemeye çalıştılar.
Yaylaya gitmekte olan iki kişiye çay ikramında bulunuldu. Batjan, ileteceklerinden pek emin olmasa da Kabi’ye gelmesi için haber gönderdi. Çabuk yetişmesi için Kürenbel’e taşınmak üzere olduklarını söyledi.
Bir kâse ayranı alelacele içip dışarı çıkan Şegen, günün sakin ve sessiz başlamasına sevindi. İki devenin de yok edildiğini duyunca hemen taşınmayacaklarını anlayıp gönlü hoş oldu ve rahat rahat oyuna koyuldu. Taşa taşı vururken evden bayağı uzaklaşmıştı. Uzaklaştığını fark ederek arkasına döndüğünde yayla tarafından hızla gelen bir atlıyı gördü ve hemen tanıdı. Gelen amcası Kabi idi. Eve koşup babaannesine müjdeli haberi vermek istedi ama Kameş’ten çekindi. Oyuna devam etmesi daha doğru olacaktı. Ancak evde olacakları kaçırabilirdi. Gidip kendi gözleriyle görmeliydi.
Mamet, ihtiyacımız olmayan bir zamanda sen de nereden çıktın der gibi kardeşinin yüzüne ilgisizce baktı ve soğuk bir şekilde selamlaştı. Dün kolhozun ekinini bahane ederek evden çıkarken aslında ekini teslim etme gibi bir düşüncesi yoktu. Kardeşini de beklemiyor değildi. Kabi’nin geleceğini, Batjan’ın Salima’nın evine sık sık gitmesinden anlamıştı. Kameş’in iki devesinin aniden kaybolmasının da karısı ile Salima’nın işi olduğunu sezmişti.
Hem sır vermemek için, hem de Kabi’yi daha çok endişelendirmek için Mamet, özellikle ilgisiz ve kayıtsız davrandı. Kıs kıs gülerek: “Bunca yoldan ivedi gelip de ne diyecek acaba? Ta yayladan geldiğine göre bu zavallım da birilerine acıma, birilerini düşünme yeteneğine sahipmiş!” diye dalga geçiyordu içinden onunla.
Mamet, hafif öksürerek yan gözle Kabi’yi inceledi. Kaşı çatık olmasına rağmen yüzünde fazla korkutucu bir heybet yoktu. Kızgın bir insandan ziyade kırılmış bir çocuğa daha çok benziyordu. Her zamanki alışkanlığıyla eli sürekli ensesindeydi. Kaşıdığı veya sıvazladığı belli değildi. Elini hep ensesine götürüyordu. Kameş ise kendisini zor tutuyor gibiydi. Kabi ağzını açtığı an saldırmaya hazır bekliyordu. Ev işleriyle uğraşan gelin nezaket icabı her ne kadar sesini çıkarmıyor ise de, onun da karakterinin maşallahı vardır. Allah işte ondan korusun. Bir kızarsa, bakmaz nezakete icabete, patlar. Ne yapsın, tek sevinç kaynağı olan şu yaramaz Şegen için bazı şeyleri alttan almak zorundadır. Doğrusunu söylerse herkesin iyi geçinmesini sağlayan şu küçücük esmer hanımıdır. Anlaşamayanı barıştıran, herkesin gönlünü hoş eden, arabuluculuk yapıp yaklaştıran Batjandır. Kadıncağız herkesi idare eder. Ne kadar söylense söylensin her şeye dayanır. Eğriyi doğrultur, doğruyu eğrilttiği olmamıştır.
Herkesin sessizce kendisini beklediğini fark eden Kabi çaresizce konuşmaya başladı.
“Nedir bu söylenenler? Kürenbel’e taşınıyormuşsunuz.” Kime sorduğu, kime hitaben söylediği belli değildi. Ancak kendisini zor tutan Kameş, daha fazla bekleyemedi, patlayıverdi.
“Taşınmayıp da ne yapacaklar? Kış, yaz şu bıraktığın ıssız yeri mi koruyacaklar? Milletten uzak, gözden ırak güzel yer bulmuşsunuz. Botaş’la ikinize minnettarlar. Size güvenip de annemle babamı dışarıda bırakacak değilim. Öleceklerse yanımda ölsünler.”
Kabi, kısa parmağıyla alnını sıvazladı. Şıp şıp terleyerek tüm yüzü tam olmamış çileğin küçük tomurcukları gibi kıpkırmızı oldu. Gözlerini kırparak Kameş’ten gözünü ayırmadan:
“Söylediklerine bak!” dedi bir şey ısırmış gibi ensesini kaşıyarak. “Botaş at bakıcılığına son verdi diye herkese küsmeleri mi gerekir? Başka işte çalışanlar geçinemiyor mu yoksa? Kürbelen’e götürünce rahat ve saadet içinde mi yaşayacaklar? Bir ihtiyaçları olmayacak mı?”
“Herkesi kendin mi zannediyorsun? Allah’a şükür ikisine bakacak kadar durumum var. Şöyle ıssız yerde kalacaklarına halkın ortasında oturmaları daha iyidir.”
“Bakacağım lafını, dilenerek önüne gelirlerse söyle; geçinemiyorlarsa söyle. Sen kızdın diye millete sırtlarını çevirecek değiller, bana sırtlarını çevirecek değiller. Yanlarında yaşayan gelin ve çocuk vardır.”
“Maşallah, nasıl da koruyor! O kadar güçlüysen bir iki çift laf etseydin ya Botaş’a. At bakıcılığını elinden almasına engel olsaydın, laflarına mı kıyamadın? Yoksa Botaş’a gelince konuşma yeteneğini mi kaybettin?”
“Botaş’ı karıştırma! O yaptıklarından kendisi sorumludur.”
“Bak sen, nasıl da koruyor Botaş’ı! Nasıl savunursan savun ikiniz birlikte hareket ediyorsunuz. Bunların hepsini ikiniz anlaşarak yaptınız. Bunlara aklım ermeyecek kadar akılsız mı zannediyorsunuz beni? Utanmadan ‘Bana sırtlarını çevirecek değiller.’ dersin. Senin endişenin milletin diyeceği ‘Ağabeyi ile yengesine sahip çıkmadı!’ lafı olduğunu çok iyi biliyorum.”
“Zaten sen her şeyi biliyormuşsun. Ben hiç konuşmayayım, sen devam et.”dedi. “Sen neden susuyorsun?” der gibi de alaylı bir yüz ifadesi ile ağabeyine bakıp: “Kızını dinle!” dedi ağlamak üzere olan çocuk gibi bağırarak. “Ne zaman sen beni insan yerine koyup da dinlemiştin ki? Taşınmak istiyorsan kendin taşın. Gelinle çocuk burada kalacaklar. Kameş’le siz anlaşabilirsiniz ama onlar anlaşamazlar.”
СКАЧАТЬ