Название: Bir Pişmanlık Bir Ümit
Автор: Beksultan Nurjekeuli
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-51-0
isbn:
“Hey, kaçma, annene dokunmayacağız. Beklesene, biraz konuşalım.” derdi yine de sarışın adam.
“Çocuğa sataşma!” diye bazen Salima kızardı ona. “Çocuğa saçma sapan şeyler söyleyip durma. Sinirlernirsem kovarım evimden deli. Ne o, yetim ve dullarla dalga mı geçmek istiyorsun? Şegenciğim korkma canım. Ağzı olan konuşuyor işte. Birazdan hepsi gider. Sen yine gelip Bübiş’le oyna. Allah nasip ederse büyür, bunları da geçersin sen. Büyüyünce Bübiş’i sana vereceğim. İster misin? Şegenciğim bana doğruyu söyle!”
Şegen, öyle zamanlarda Salima’ya cevap veremezdi. Ne diyeceğini bilemez, utanırdı. Sesini çıkarmadan evine doğru koşardı. “İstiyorum, istiyorum!” derdi yolda giderken.
Bübişsiz oynamak büyük sıkıntıydı onun için. Akşama kadar evine birkaç defa gelir giderdi. Sürekli aramasının nedenini bilmiyordu. Belki de özlüyordu.
Bugün hava açık, güneşli! Dağınık ve seyrek buluttan başka tehlikeli bir şey yok gökyüzünde. Oynamak için çok elverişli bir gündür. Harman yapan işçiler atlarına binip uzaklaşınca, sabrı tükenmekte olan Şegen de Bübiş’in evine doğru yola koyuldu. Peyniri kurutma yerine koymakta olan Batjan:
“Şegenciğim,” dedi arkasından seslenerek. “Öğlen gelip yemek yemeyi unutma babacığım. Kozı Körpeş7 gibi olan yavrum benim. Salima’nın kızına gitmek için acele etmekten yemeğini de zamanında yemez oldun.”
Bübiş ile Sakıp, ev ile ahırın arasındaki açık alanda evcilik oynuyorlardı. Şegen’i gören Bübiş sevinerek ayağa kalktı.
“Gel, ikimizin ortasına otur,” dedi elinden çekip. “Misafir davet etmiştik. Koyun kesecek kimse yok, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Ne iyi ettin de geldin. İşte koyun, işte bıçak. Hadi!” diye ikisini getirip Şegen’in önüne koydu.
“Koyunu böyle tamtakır yerde kesmezler. Pislenir. Çimenlerin olduğu yere gidelim!” dedi Şegen. Düşündüğü kızları evin yanından uzaklaştırmaktı. Ev işiyle uğraşırken eve girip çıkan Salima’nın bunların konuşmalarını duyması pek mümkündü. Biraz sonra harmancılar da yemeğe geleceklerdi. Bunların hepsi güzelce oynamalarına engel olacaktı. Oyunu rahat rahat oynamak istiyordu Şegen. Ancak, Bübiş bunu kabul etmedi.
“Burada devam edelim. Şunların hepsini bozup tekrar yapmamız gerekecek. Uğraşmayalım.” Bübiş’in yaptığı ev gerçekten bozmaya kıyamayacak kadar güzeldi. Eşyaları yerli yerine koymuş, minderleri döşemişti. İmrenilecek bir biçimdeydi.
“Millet yaylaya taşınırken biz burada oturmaya devam mı edeceğiz?” dedi Şegen, taşınmaya bahane bulmaya çalışarak.
“Evet, biz de yaylaya gidelim,” dedi Sakıp, Şegen’e katılarak. Bübiş kararsız duruyordu.
“Ay ne kadar inatçısın!” dedi Şegen’e, nazlanarak kaşlarını çatıp. “Olmadık şey bulursun hep. Evine misafir davet eden ev taşınır mı hiç? Taşınırsak misafirlerimiz bizi nasıl bulacaklar? Kırılırlar, ayıp olur.”
“Sakıp gitsin bir daha davet etsin.”
“Önce taşınalım, sonra ben hızlıca gidip davet ederim.” dedi Sakıp, ablasına bakarak. “Hadi yıksana evini! Kocan taşınalım diyor sana.”
“Kim? Nerede benim kocam? Onu kim öğretti sana? Terbiyesiz!”
“Terbiyesiz sensin. Her zaman oynarken o kocan, ben kızın olmuyor muyuz?”
“O oynarken. Şimdi kimse oyun oynamıyor.”
“Oynamayıp da ne yapıyoruz? Ne tuhaf bir kızsın.”
“Defol burdan. Bundan sonra bizimle oynamayacaksın, oynatmayacağız.”
“Oynatmazsan oynatma. Büyüyünce seni Şegen’e vereceğini annem de söylemişti.”
Bübiş kıpkırmızı oldu. Gözlerini kırpıştırarak neredeyse ağlamak üzereydi.
“Ne zaman? Ne terbiyesiz kızsın sen!” dedi, alçak bir sesle kardeşini azarlayarak. “Yalancı!”
Kardeşlerin, aniden böyle tartışmalarından ve buna kendisinin neden olmasından Şegen çok rahatsız oldu. Kardeşlerin arasının bozulmasını istemiyordu. O zaman oyun kesin bozulurdu.
“Bübiş’le evlendireceğim” diye babaannem de bana söylemişti.
“Gerçekten mi?” der gibi Bübiş, Şegen’in yüzüne şüpheyle baktı. Pek bir şey anlamasalar da birbirlerinden utanarak yere baktılar.
“İşte şu deli onların söylediklerini duyup insanla dalga geçer.” Bübiş bu sefer kardeşine daha yumuşak konuştu. Hatta gülümsedi.
“Bundan sonra misafirlerini davet etmeye gitmeyeceğim.” dedi Sakıp somurtarak.
“Tamam,” dedi Bübiş sert bir sesle. “Başka oyun oynayacağız. Misafir davet etmeyeceğiz. Koyun da kesmeyeceğiz. Hadi ‘Kozı Körpeş’ oynayalım. Ben, Bayan olacağım; Şegen Kozı, Sakıp Kodar olacak.”
“Ben oynamayacağım. Ben sürekli Kodar’ın rolünü mü oynayacağım. Kendin Kodar ol. Bana hep kötü insan rolünü veriyorsunuz, oynamayacağım.”
“Peki, kimin rolünü almak istersin?” Bübiş, sırayla Şegen’le Sakıp’a bakıp çekinerek güldü. “O zaman Bayan ol.”
Sakıp düşündü. Hatta şaşırdı. Korkarak gözlerini açıp Şegen’in yüzüne baktı. Ondan sonra “Hayır” anlamında kafasını salladı.
“Hayır, ben kız olmak istiyorum.” dedi şaşkın şaşkın. “Kodar erkek ya. Ben Bayan’ın yanında olmak isterim.”
“Öyleyse Tansık ol. Tansık’ın kim olduğunu biliyor musun? Bayan’ın arkadaşı. Kodar’ı kandırıp Kozı ile Bayan’ın tarafını tutacaksın.”
Sakıp hemen gülümsedi. Zıplayarak Bübiş’le Şegen’in ortasına geçti.
“Ben Bayan’ı da, Kozı’yı da seviyorum!” dedi sevinçle.
“Öyle deme, deli!” dedi ablası, gülümseyerek. “Kozı’yı СКАЧАТЬ
7
“Kozı Körpeş Bayan Suvlu” destanındaki erkek kahraman